Eylül ayı hoş geldin…
Hazan ayı, biz yaştakilerin hüzün ayı, bir yılın bilançosunun değerlendirildiği iç hesaplaşmalarımızın yılbaşısı. Kuruyup dökülen yapraklar misali, toprağa ne zaman ulaşacağımızın hesaplarına, düşüncelerine daldığımız, içimizi burkan ama çorbaya attığımız biber gibi mutluluk veren huzur veren, sessizliğin sesini dinlediğimiz güzel ay hoş geldin…
Hepinize Merhabalar olsun can kardeşlerim…
Geçtiğimiz Ay bir çok konuyu müfredatın doluluğundan gündeme getirememiştik. Bu aya, aklımıza takılanları değerlendirerek başlamak istiyorum.
İçimde hala yaradır. RTE, ekranlara çıkıp (Ne zaman çıkmıyor ki) ana muhalefet liderine alenen “Yalancı” dedi. Bir resepsiyonda adamın biri, hanımefendinin birine kompliman yapmaktadır “Çok güzelsiniz, asilsiniz vs.” diye… Kadın da “Ben sizin için güzel şeyler söyleyemeyeceğim” deyince, adam cevap verir:
“Olsun efendim sizde benim gibi yalan söyleyin, kabulümdür.”
Hakarette bile nezaketin hakim olduğu dönemler geri de kaldı. Külhan ağzı siyasetin çatısını bile esir aldı. Varoş kültürü mensuplarının hoşuna gitse bile, çağdaş zihniyetlerin ciddi endişeler duyduğu bir hâl oluştu…
Tenceresinin dibi kapkara olanlar, diğer isli kaplara bakarak kendilerini aklama çabasına giriştiler…
Bir kişiye “Doğru söylemiyorsunuz, yanılıyorsunuz, sizin bildiğiniz gibi değil” vs. gibi laflar ederek bile siyasi nezaketi rafa kaldırabilirsiniz ama direkt “yalancı” demeyi ne tarafa koyacağımı şaşırdım. Üstelik bunu, hepimizi temsil eden, parti ayrımı yapmadan herkesi kucaklaması gereken kişi yapınca, lafın bittiği noktaya geldik…
Gerçi derinlemesine değerlendirdiğimiz zaman “yalan” her yerde karşımıza çıkıyor. Milli mutabakat dediğimiz Anayasa bile bundan fazlasıyla nasibini almış bir sözleşmedir.
Ne der?
“Hiç kimse renk, dil, ırk, makam, mevki farkına bakılmaksızın kanunlar karşısında eşittir”.
Hiç bir tüzük, kanuna; hiç bir kanun da Anayasa’ya aykırı olamaz.
Yani siz genelge, tüzük ve kanun ile Anayasa’ya aykırı olarak birilerine ayrıcalıklar tanıyamazsınız.
İşte en büyük yalan burada başlıyor…
Daha önceki bir yazımda da bahsetmiştim. Anayasa başta olmak üzere kanunlar güçsüzler için geçerlidir. Muktedirler bunlardan muaftır. Dikkatli okuyucularım mutlaka hatırlamıştır…
Mersin Milletvekili bir kadının, görevli polislerimize yaptığı edepsizlikten sonra bu gerçekler yüzümüze bir kere daha şakladı…
Bir Ülke düşünün milletvekilleri, hakimler, savcılar resmen; partililer, (iktidar) zenginler, hatırlı kimseler, ‘ben kimim biliyorcmusun’cular gayrıresmi olarak trafikte polis denetiminden muaflar. Daha çok konuda da böyle de, şimdilik konumuz trafik…
Siz vatandaşa 101 km. hızla gittiği için ceza yazacaksınız, ama milletvekilini, hakimi savcısı 200’le geçse bile selam duracaksınız…
Hani Anayasa’da herkes renk, dil, ırk, makam, mevki farkı olmaksızın eşitti?
Koskoca bir “yalan!”
Herkesin gözünden kaçan başka bir olayla devam etmek istiyorum… Trabzon Havaalanı’nın pisti çatladı. Pisti kaç paraya kim yaptı en fazla beş tahminde bilebilirsiniz. 52 milyon çöpe gitti. Bunun için tutuklanan müteahhit veya kontrol var mı? Yok. Peki zarar kimin kesesinden gitti? Memurun olamaz, onlar muazzam bir zam aldılar…
İkinci soru daha. Bu değerli vatan evladı kaç kere vergi affına mazhar olmuş bileniniz var mı? Uyanık hoca gibi davranayım. Bu da size ev ödevi olsun…
Kimileri vergi aflarına, kıyak kredilere, cillop ihalelere mazhar olur da, benim selden varını yoğunu kaybetmiş vatandaşımın faturaları sadece üç ay ertelenir. Üç ay sonra dört aylık ödemesi beklenir. Küçücük iki tane ilçenin esnafına üç aylık muafiyet getirseniz çok mu zor olur? Memleket ekonomisi mi batar? Yoksa muhteşem beşler, paralarımızı carçur ediyorsun diye hesap mı sorar?
Her ne kadar hasıraltı edilse de, Sayıştay raporları bir yol dışarıya sızıyor. Bu sefer ki tam felâket… İthalatçı firma, 400 liraya mal olmuş ilacı, Üniversite Hastanesi’ne 21 bin liraya; beş bin liralık ameliyat lambasını 30-40 bin liraya satmış. Bu sadece iki kalem değil. Örnek verdim. Her malzemede durum ve oranlar farklı değil…
Nasıl bir soygundur. Nasıl bir talandır. Bunu, ganimet paylaşan ortaçağ askerleri bile yapmaz…
İşin acı yanı, azgın soyguncular işi kendi yurtlarında (!!!) yapıyorlar. Ancak kaçıp gitmeyi göze alanların, gözü bu kadar kara olabilir…
Köroğlu’nun torunu, Bolu dahil her türlü Bey’e karşı bayrak açmış durumda…
Başkan Allah senden razı olsun. Nereye kadar gidebiliyorsan, oraya kadar arkandayız. Sürekli ve sadık okurlarım hatırlar, RTE nin Yahudi’den aldığı üstün hizmet ve cesaret madalyasını zaman zaman gündeme getirir, ne zaman iade edilecek diye de sorarım…
Tanju Başkan da milletvekili olduğu zamanlar sormuş. Hem de çok güzel bir şekilde… ATATÜRK’ün İstiklal Madalya’sıyla mukayese ederek…
Mansur Başkan, İmamoğlu derken Tanju Başkan da yıldız gibi parlamaya başladı. Mani olmaya, bohçalamaya ‘kriptonun’ gücü yetmiyor…
Bu gibi Mustafa Kemal Askerleri’nin çoğalmasını can-ı gönülden bekliyoruz. Kimse umutsuzluğa kapılmasın, 2023’e kadar kim bilir daha nice cevherlerle karşılaşacağız…
ATATÜRK’ün Partisi olup da tek adamlıktan şikayet ederek tek adam olarak yola devam eden, ATATÜRK diyemeyen il başkanlarından medet uman zalimlerin başına, o çatılar elbet yıkılacaktır…
Soylu yalakası, ‘Temmuz uçacağız, dünya kıskanacak’ falan filan dedi… %15 zamlarla yerin dibine geçtik…
Ağası geri mi kalır. Ağustos kırılma ayı uçusa kaçışa geçiyoruz dedi, enflasyon 1,2 çıktı…
Yahu Allah’ını seven vaatte bulunmasın, perişan oluyoruz…
Hükümetin %5+%6 zammını konuşmayız bile deyip, %5+%7 zammı asrın anlaşması diyen Artist Ali…
Önümüzdeki yılın Temmuz’unda alınacak ilave %1 şimdiden, bir sene önceden gitti…
Kınan geliyor, bekle…
Hepiniz Allah’a emanet olun. Hoşça kalınız…