Ekim Ayının son günü, beraberliğimizin başladığı tarih oldu. Yarın ise Kasım Ayının ilk Günü ama ayrılığımız başlayacak… Dünya bu tür kontrastlardan müteşekkil değil mi… Zaruretten sattığınız, sizi üzüntülere sevk eden, arabanız bir başkalarının sevinçlerine sebep olmuyor mu…. Bir hastane de doğum çığlıkları duyuyorsunuz, yanındaki poliklinikte de ölüm çığlıklarını… Hayat bir yerde biterken diğer bir yerde başlıyor. Bu döngü genelde mutluluk verse de sonundan endişeleniyoruz… Evlenme, çocuk sahibi olma, torunlara karışma… Hepsi; mutluluk kaynakları ve de finalin habercileri… Siz bu dünyada vaktinizi temiz ahlâk, dürüstlük, doğru söyleme, herkese saygı ve kul hakkı yememe üzerine inşa etmişseniz, hiç korkmayın… Huzur, mutluluk ve bolluk dolu, ebedi hayat sizleri bekliyor…
Bir çok şeyleri, bilmemize rağmen susuyorduk, bu konu, bozgunculuk anlamına da gelebilir diye… Ama CB’nin Kanadalı mevkidaşı ile görüştükten sonra her şey gün yüzüne çıktı. Kamuoyu bilgilendi. Bu durumda, ben de gene fazla detaya girmeden birkaç kelâm edebilirim… “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” diye güzel bir atasözü vardır. Hakikaten hiçbir yanıltıcı söz uzun vadeli değildir…
Türkiye, PKK ile mücadelesinde, insansız hava araçlarının istihbaratına muhtaçtı. İsrail’den alınan ve kiralanan Heronlarda problemler oluşunca yerli kaynaklara ve üretime odaklanıldı… Zümrüt-ü Anka kuşunu çağrıştıran, adına da sadece “Anka” denilen bir araç TUSAŞ tarafından geliştirilmeye başlandı Anka’nın, istihbarat toplama artısı da vardı… Bu ara ülkemiz çok mutlu bir olaya tanıklık etti…RTE’nin kızı Esra Hanımefendi’ler, Bayraktar Holding’in evlâdı Selçuk Bey’le dünya evine girdiler… Herhalde bu motivasyonla olsa gerek, değerli evladımız savunma sanayine girdi… Devletin Anka Projesi rölantiye alındı, onun yerine gurur kaynağımız yerli ve milli İHA ve SİHA’larımız üretilmeye başlandı… Alıcımız da hazırdı, Türk Silahlı kuvvetleri. 140 tane envantere girdi. Her kırımdan sonra yenisi geldi… Sadece Yurdumuzda mı, Suriye ve Libya’da başarıyla kullanıldılar… Ta ki Azerbaycan, Karabağ’da kullanılana kadar… Ermenilerin ağır kayıplar verişi, Diasporayı, dolayısıyla Kanada Hükümetini harekete geçirdi… İşte gerçeklere ulaşmanın başlangıcı burası oldu… Parça sevkiyatı kesilince; denildiği kadar yerli ve milli olmadığımızdan üretim durdu… Tıpkı Altay Tankı, tıpkı Atak helikopterinde olduğu gibi… Politik kısımdan Gelelim işin teknik kısmına… SİHA’ların üretilmesi için 3 ana malzeme gerekiyor. Bunların hepsini de ithal ediyoruz. 1- Optik sistemler (kamera vs.) Kanada’dan; 2- Motor: Bildiğim kadarıyla Avusturya Almanya Ukrayna’dan; 3- Uydu Sistemleri… Bu da yurt dışından geliyor. Diğer her yerli ve milli şeyde olduğu gibi kaporta bizden… Rakamlar konusunda doğru bir şeyine rastlanmayan, Hükümetin artık “%100 yerli ve Milli” lafı da ıskarta oldu… Bu konuda daha çok bilgim var ama “Vatan Haini” olma riskinden dolayı şimdilik bu kadar…
Gelelim Gaz Komedyasına. Hakikaten komedya. Aslında trajikomik bir durum… Hatırlayın, konuyla ilgili ilk yazımda ne demiştim…Dünya Ajansları açıkladı. 800-900 Milyar metreküp gaz rezervinin bulunduğunu… Bunu herkes biliyor ama tek bizim Halk’ ımız bilmiyordu… Onun sebebi de, bir tekeden 8-9 post çıkarma istek ve özelliğimizden kaynaklanıyor… Nihayet 350 milyardan sonra, bir “Müjde” operasyonu daha oluşturuldu… 85 Milyar metreküp gazımızın daha olduğunu öğrendik… Bu olay peyderpey, Dünyanın dediği rakama varana kadar; her içerde sıkıştığımız da, kurtarıcı olarak bizlere servis edilecek… Metroları hatırlayın… Temel için ayrı; Ray döşeme başlangıcı için ayrı ; Terminal binaları için ayrı ; Deneme seferleri için ayrı; yolcu taşıma başlangıcı için ayrı görkemli törenler yapılır… İşin farklı bir boyutu da , gazın yarısının Amerikan Şirketine ait oluşu. Bu konuya hiç değinilmiyor. Biz hala hidroelektrik santrallerini tam kapasite çalıştıramıyoruz. Çünkü Rusya ve İran’a, doğalgaz alım garantileri vermişiz bu yüzden doğalgaz hammaddeli santralleri çalıştırıyoruz…Her ne hikmetse, sürekli olarak, gazın 2023 yılında halka sunulacağı söyleniyor. Niye 2022 değil 2024 değil 2023. Ne dersiniz. Yukardaki garanti konuları nasıl aşılacak, bilmek hakkımız değil mi… Sizlere düşünmeniz için bir fırsat. Ben o işlere karışmıyorum, benim için birileri düşünüyor diyenlere de , söyleyecek bir laf bulamıyorum… Ha , bu durum bizim ve bizim gibi Ülkelerin kaderi… Almanya’dan konuşan vatandaş gibi. “Buralar da böyle şeyler olmaz. Yapılır ve açılır” diyor ya, işte bizde tam tersi. Yapılana kadar 10 tören düzenlenir. Yapım parası ve masrafı kadar hatta daha çok harcama yapılır… Bir aralar yanılmıyorsam Kadir Has vardı. Demirel‘e hitaben (o zaman Başbakandı), “Eğer sen açarsan çok hayır yaparım” demişti… Nitekim çok okul yaptı. Allah razı olsun… Yalnız bir olayı o günlerde vurguladım…Törenler için yapılan masraf hayır masrafını çok aşıyordu… Yani bir yerde hayır yapmamak, hayır yapmaktan daha kârlı oluyordu… Hesabını yapmıştım… Korumaların harcırahına, yeme içmelerine kadar, oraya gelen basının harcamalarından verilen kokteyl dahil, alt alta toplayın, yapılanın iki misli bir meblağla karşı karşıya kalıyordunuz… Bizzat değil ama aracı vasıtasıyla da haber yollamıştım. İslam’da bir elin verdiğini diğer el fark etmemeli… Fakir afişe edilmemelidir… Yurdumuzdaki “Askı” sistemi bu zaruretten oluşmuştur… Verilene ve yapılana, gösteriş ilavesi nefse hizmet eder, Allah rızasından uzaklaşılır…
Tabi ki kapatmadan yazmam lazımdı… Bu dünyadan, Türkiye’nin en felaketli dönemlerin de MHP’li (Çakal değil, Bozkurt ) Sağlık Bakanı , bir Osman Durmuş geldi geçti… Ezelden çıktığı yolculuğa, dünyada kısa bir çay molası verdi ve ebediyet yönünde tekrar hareketlendi… Yolu açık olsun… Cennet yolculuğunda ayağına taş değmesin… Cenabı Allah onu , Sıratından kuşlar gibi uçursun… Az mı çektirdik ona… Dr. Babuna olayında linç ettik… Sayın Durmuş; Kendi ellerimizle, art niyetli kampanyalarla teslim ettiğimiz kanlarımızdan çıkılarak, sadece bize tesir edebilecek biyolojik silahların üretilmesine mani oldu…Dediklerinin hepsi tek tek çıktı… Gölcük Depreminde , organ mafyası bağlantılı, Amerikan ve Yunan yardım gemilerine (!!!) direndi ve hiç birini yurda sokmadı… O zamanki gazeteleri açıp okuyun. Emdiği sütü burnundan getirdik, alay ettik… Türk Milliyetçiliğinin gereği gene de bizlere küsmedi. İnşAllah haklarını helâl etmiştir. Yoksa zor olan durumumuz biraz daha zorlaşır… Bu Millet cahilinden çok çekti, halâ da çekiyor hatta, cahilin ferasetinden siyasi ikbal bile umanlar çıktı, ama bu Millet, okumuşundan da çok çekti ve çekiyor… Hatırlayın, gene bir MHP’li Tarım Bakanı olan Hüsnü Yusuf Gökalp’le ne kadar alay etmiştik. Yerli ırk hayvan ve tohum genetik çalışmalarına yöneldiği için… Şimdi durumu anladık. Yabancı menşeli, GDO lu ürünlere mahkûm olduk. Uzun konu olduğu için detayı başka bir güne bırakıyorum… Sadece tıp tahsili, sadece mühendislik tahsili, sadece tarih tahsili yapmakla cehalet giderilemiyor… Havuzlu Villalar Jeeplerde, ağza pipo, boyna fular da çözüm değil… Medeni ve makbul insan karanlıkta bile esnerken ağzını kapatandır. Zifir durumunda zaten ne villaları ne Jeepleri göremezsiniz…
Şimdilik hepinizi Yüce Yaradanıma emanet ediyorum. Hoşça kalınız…
***
İzmir ve civarı büyük bir deprem atlattı. Hep birlikte nefes almadan seyrediyoruz. Allah daha beterlerinden korusun. Sizleri bu konuda daha fazla da meşgul etmek istemiyorum. Ben de takibe devam ediyorum.