Yavaş yavaş Kasım’ın sonunu da yoklamaya başladık. 22 gün nasıl geçti, bu arada neler yaptık, hatırlayan var mı? Desenize, dün ne yemiştin? Kalkmış, Kasım’ın başını soruyorsun… Maalesef sadece kendimizle alakalı olanları hatırlayamıyoruz ama siyasetle ilgili her şey tüm teferruatıyla zihnimizde. Demek ki bu dipsiz kuyu sadece acı vermekle kalmıyor bütün yaşantımızı da esir alıyor ve yok ediyor…
Bu işin peşini bırakmayalım. Bilhassa AKP’ye gönül vermiş arkadaşlarımdan rica ediyorum… Ha bu arada size 1/2 özür borcum var… Ben sadece sizlerin körü körüne, haksız da olsa iktidar yanlısı olduğunuzu bilirdim… Geçtiğimiz günlerde dahil olduğum bir WhatsApp gurubunda aynı yaklaşımı Kemalistler’den de (!!!) gördüm… Ülkem için aynı platformları paylaşmamızın ne denli zor olduğu acı bir gerçek olarak karşıma dikildi… Şuursuz particiliği bırakıp akıl hizmetine girelim ve hep birlikte gönülden haykıralım… +65 e zulme oy yok… Bu Corona işi gene çifte standardı gün yüzüne çıkardı… Çok bahsettim ama özetin özeti bir daha yazayım… Dünya egemen güçleri Sosyal Güvenlik Sistemlerini kara delik olarak değerlendiriyor. Kazançları önündeki engel olarak kabûl ediyor… İnsanların 65 yaşına kadar köle gibi çalışıp, emekli olmasını, olunca da fazla yaşamamasını istiyorlar… Bunu sağlamak için de bu virüs üretildi... Henüz tam nokta isabetten uzak. Belki Covit 20 veya 21 istenen neticeyi yani sadece +65 ölümlerini sağlayabilir… Gelelim içeriye. Buradaki egemen güçler, koruyormuş gibi yapıp, istenen sona daha çabuk ulaşmanın formülünü buldu… +65’e psikolojik baskı ve yaşama şevkini yok etme harekâtı, güya kollama manşetiyle servis ediliyor… Buna hangi siyasi görüşü benimserseniz benimseyin şiddetle karşı çıkmalıyız… Sistem çok kurnaz… Adım atıyor, bekliyor. Gerekli tepki oluşmazsa ikinciyi atıyor. Sessiz kalmanız demek yeni tedbirlerle mesela 10-13 arası serbestlik , gene sessiz kalırsanız geçen Nisan gibi komple hapise doğru emin adımlarla yaklaşıyoruz… Koca Sağlık Bakanı İtalya’da, Fransa’da, İngiltere’de 40-50 binlerdeki vakalara rağmen Türkiye’de 3500-4500 vakada ısrar ediyor… Hep söylüyoruz. Bu iktidar kadar rakamlarla oynayan ve onları inanılmaz yapan başka bir iktidar gelmedi… Vakaların çoğu evlerde tedaviye gönderiliyor. Gel gör ki hepsi aramızda dolaşmaya devam ediyor. Sadece dolaşsa neyse sürekli de bulaştırıyor… Bu yüzden hastanelerde yatanlar, aysbergin su üstündeki kısmı… Yarın bir gün sayılar 100-150’ye inerse hiç şaşırmayın… “Bunlar solak olan hastaların sayısı” diye pişkinlik yaparlar, emin olun… Bu Corona tuhaf bir hastalık. Bazen hiç bir belirti göstermeden aniden ölümlere sebep olabiliyor… Çok değerli Anayasa Hocamız bile bu şekilde avuçlarımızdan kayıp gitti… Milli Damadımız çok yorulmuştu. Hastalandı. Bağışıklık sistemin de önemli problemler oluşmuş olabilir… Aman dikkat, onu da Coronaya kurban vermeyelim… Yoksa bütün bildikleri de kendiyle beraber gider. Aman dikkat. Üstüne titreyelim… Damattan bahsedip te eski ortağını ayırmak olmaz… Acı reçete gene gündem de… Hani, hatırlarsanız kurt adam efsanesi vardır… Gündüz insandır, gece dolunay çıkınca kurt adam olur… Bizim siyasetimizde de buna benzer durumlar sık sık olmaya başladı… Bir bakıyorsunuz Kayınpeder, “Dünya rakamlarına bakın, en iyiler arasındayız. Bunlar hesap kitap bilmiyor ” diye ağzında maske konuşuyor, birkaç gün sonra “Acı reçete” gündeme geliyor… Hangisine itibar edelim hangisine… Ayrıyeten acı reçetenin açılımı ne… 13 uçaktan üçünü satacak mıyız, yoksa her zaman olduğu gibi, itibardan fedakarlık etmeden, Vatandaşa mı çullanacağız… Bizler için önemli olan kısım bu…
RTE geçtiğimiz hafta, Aselsan ile ilgili bir açılış yaparken gene sık sık “Yerli ve Milli” lafını telâffuz etti… Bu lafın, manasını asla temsil etmediğini bildiğimizden olaya şüpheyle baktık… Neyse bu sefer doğru çıktı. Aselsan hakikaten harikalar yaratıyor…O mühendisler, boş yere şehit olmadı. Allah, onlardan ve halihazır çalışanlardan razı olsun… Yalnız bir konu halâ aklımı kurcalıyor… Hazret, açılış mekânında kurdeleyi kesecek kimseye ismini sordu… Adamın soyadı “Bekâr” mış… Bu sefer bekar olup olmadığını sordu… ” “Evliyim” cevabını da alınca, “Soyadını değiştir” dedi… Anadolu’da soyadı çok önemlidir. Burayla ilgili problemleri olanlara iyi gözle bakılmaz… Benden söylemesi…
Yazımın başın da kısaca değindiğim WhatsApp olayını biraz daha açmak istiyorum… İyi değerlendirildiğin de çok faydalı ve insanları kaynaştıran uygulamalar… Otomobil de çok faydalı bir araçtır ama akıl fukarası bilinin eline geçerse, cinayet silahına dönüşebilir… Durumu böyle değerlendirdiğimiz de ne denli hassas olmamız gerektiği ortaya çıkıyor… Okurlarımdan İzzet kardeşim hatırlar, ayrılmak durumunda kaldığım grupta olanları… İşte bu gibi durumlara ihtiyaç duymamak için, bazen elime fırsat geçtiğinde test hamleleri yapıp, sazanları tespit ederim… Bunların varlığı genele tehlike arz edeceğinden, kesin bilinmelerinde fayda vardır… Bu kişilerin ortak özelliği, ayan meyan açık olan durumu değerlendirmeden hemen tepki verişleridir… Aynı düşünceleri savunsak bile bu çok tehlikeli bir durumdur… Size kameramanlık yıllarımda TBMM’de yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum… Kameram, bütçe görüşmelerinin canlı yayınında milletvekillerinin arasındaydı… Yanımdaki milletvekili resmen uyuyor. Horlamasını duyuyorum… Sıra arkadaşı dürttü. Daha tam uyanamadan, elini kabul anlamında yukarıya kaldırdı. Ortada oylama olmadığından, Başkan Vekili söz istiyor sandı, “Buyurun” dedi… Şaşkınlığı gülüşmelere sebep oldu… Milletimiz maalesef bu tip güdümlü kişilerden oluşuyor… Değerli Okurum İzzet’in de yaşadığı olay da 200 kişilik grubu 3-5 kişi ele geçirmiş. İleti bombardımanı yapıyorlar… Paylaşım, saatlerine bakıyorum mümkün değil 5 dakikalık paylaşımı 1 dk. sonra iltifata boğuyorlar… Bunlar yüzünden, ezici sessiz çoğunluk pısmış, kabullenmiş, kabullenmeyen de benim gibi ayrılıyor… İşte bu yüzden “Sessiz çoğunluğun” sesi olmaya karar verdim… Arkadaşlar dediğim gibi bu platformlar çok faydalı ve kaynaştırıcıdır. Ama ehil olmayan kişilerin eline geçerse, ayrıştırıcı ve yıkıcı olabilir… Sizlerde gruplarınızı kontrol edin… Birbirinin şakşakçısı 3-5 kişinin eline geçmişse tehlike çanları çalıyordur… Artık orası faydadan çok zarar veren; aradaki uçurumları yok eden değil derinleştiren bir düzlem olmuştur. Bu arada; dıştan onlar gibi görünse de tercihini sürekli olarak birleştirici ve bütünleştirici yönde kullanan kardeşlerimi tenzih ederim… Ayrıyeten kimse de bunu nokta hedef olarak değerlendirmesin… Onlarca grubumdan elde ettiğim süzme bilgileri paylaştım… Tek tavsiyem herkese: ayrıştırıcı değil birleştirici; hatları kalınlaştırıcı değil yok edici olunuz…
Fikirler ne kadar kalabalıkla paylaşılır ve o kalabalıktan ne kadar insan saflarınıza katılırsa o denli kıymetlidir… Yoksa kapalı devre 5-6 kişi paylaş dur hiç bir yararı olmaz… Günlük yayın yaptığım dönemlerde savunmuş ve tartışmışımdır… Sözde Ermeni soykırımı kabul edilen günde, bütün programların yayın bombardımanına girmesine karşı çıktım… Yaptığımız iş, ha bire kapalı devre birbirimize seslenmek ve anlatmaktı… Zaten içerde bir sıkıntı yoktu ve gerek te yoktu… Mine Kırıkkanat gibi kimselerin “Ermenilerden Özür” platformuna imza atmaları da fazla kaale alınacak bir durum değildi… Bu utanmaz solculara ne kadar yayın yaparsan yap fayda etmeyeceği de aşikârdı… Bizlerin, Yurt dışına yönelmeleri gerekiyordu… Oralarda, film video gösterileri, konferanslar tertip etmemiz, ünlü artistlere filmler yaptırmamız, hepsini, Türkiye’ye davet etmemiz vs… Yapılması gerekenler bunlardı… Bir hain el bu dediklerimin hiçbirine yanaşmadı... Biz bütün gücümüzü, içeriye yaptığımız yayınlarla tükettik… Buna karşı, Ermeniler, Dünyadaki bütün parlamentolara karargah kurdu, ta ki, 24 Nisan’ı kabul ettirene kadar…
Bu günkü yazımı bitirmeden kısaca bahsedeyim, gerisi diğer yazılara… Ka-Da, ha bire bizi uçuruyordu. Gel gör ki, sonun da Ka-Da’mız da vatandaş gibi uçmağa vardı, hem “Kadavra” hemde madara oldu… RTE şimdi de “Şahlanacağız” diyor… Bunun da sonunu tahmin edeyim mi… Şahlandıkça, vatandaş ne olur bilir misiniz… “Şah Mat” olur…
Hepiniz Allah’ a emanet olun. Hoşça kalınız…