Eylül ayı, hüznün ayı. Bugüne mahsus başka bir hüzün daha var. Pazar günü olması hasebiyle, sizlerden bir hafta ayrı kalacağım… İkisi bir araya gelince de çifte kavrulmuş, durum ortaya çıkıyor.. Her neyse hepinize merhabalar…
Anadolu’ da bir laf vardır, herhangi bir sıfat için, ” … tükense tek başına, bütün Türkiye’ye 10 yıl yetersin” derler… Bizim Ulu soylu Damadımız da bu örneklere uygun icraatlar üretiyor… Geçenlerde, güven endeksinin %4 artması üzerine hemen beyanatı yapıştırdı… “Kriz çığırtkanları gene hüsrana uğradı” diye… Evlat gerçekten hak ediyorsun. O senin “Güven endeksi” dediğin şey, karın doyuruyor mu, çarşıda pazarda işe yarıyor mu, dolmuşa bindiğinde ücret yerine geçiyor mu, kasapta yarım kilo kıyma ediyor mu… Oynanmış rakamlarla %80’lere çıkan güven endeksini kimler nasıl tespit ediyor… Sana, neticesi çok kesin bir yolu salık vereceğim… Pazar giriş ve çıkışlarına, anket elemanları konuşlandır. %20’nin üzerinde çıkarsa, seni artık eleştirmeyeceğim ve özür dileyeceğim… Bunu bütün okurlarım huzurunda söylüyorum…
Bu Doğu Akdeniz işi epey midemi bulandırmaya başladı. Birdenbire herkese posta koymaya başladık… Allah mecbur etmesin, gerekirse haklı mıyız, haksız mıyız diye bakmadan bu yaşımızda da olsa, cepheye koşa koşa gideriz… Yalnız, savaş çıkması halinde, suni kahramanlar oluşabileceği endişesi her an mevcut… Bunun bir örneğini Kıbrıs Barış Harekatı’nda yaşadık… Bu sefer işin hacmine, ilave şeyler daha eklenebilir… Savaş demek, maddi ve manevi değerlerin göz kırpmadan seferber edilişi demektir. Ne bileyim böyle bir durumda, maaşlar ödenmeyebilir… Birileri çıkıp, “Bir mermi ne kadar biliyor musunuz” diyebilir… “Bu gibi bir ortamda, sağlıklı bir seçim yapılamaz” lafı gündeme gelebilir… Doğal olarak, seferberlik ve olağanüstü hal ilan edilebilir… Diyelim savaş bitti, yaraların sarılması için, yıllarca herkesten fedakarlık istenebilir… Bu durumda iktidarı eleştirenler de “Hain” damgası yiyebilir… IBAN numarası verilerek, isteğe bağlı bağış sistemi rafa kalkar, mecburi savaş vergileri gelebilir… O vergiler de daha önceki örneklerin de olduğu gibi hiç kalkmayabilir… Bu, doğal olarak her savaşın bünyesin de olabilecek durumlardır. Şimdi soruyorum. Savaş çıksın mı, çıkmasın mı… Muhtemel, badem veya badem olmaya çabalayan zevat, “Amma da abarttın” diyebilir. Yaşananlar olmasa idi haklı da olabilirlerdi… Ama şu an haklı değiller… RTE’nin, geçenlerde “Atatürk zamanında da Tekâlif- i Milliye vardı” dediğini, badem veya gayrı badem hepiniz hatırlarsınız… Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşında uygun gördüğü olayı, zat-ı muhterem niye gündeme getirmişti… Corana’nın getirdiği ekonomik sıkıntılardan dolayı… Peki O zaman çağdaş, mevkidaşları ne yapıyordu… Tabi, bizi kıskanıyorlardı, O ayrı da, başka ne yapıyorlardı… Halka karşılıksız para dağıtıyorlardı... Böyle bir ortam da bile, Savaş şartlarının neticelerini telaffuz edenler, çatışma ortamında neler yapmazlar… Abartma diyen , hala yandaş olan zavallılara hatırlatırım… Başka bir gün uzun bahsetmek istiyorum ama kısaca değinmeden geçemeyeceğim… 18 tane ada olayını… Yunanistan Savunma Bakanı, Papazlar, vs oralara çıkıp meydan okurlarken, sesleri çıkmayanlar şimdi niye Aslan kesiliyorlar… İşte şu andan itibaren , yukarıyı bir daha okuyacaksınız…
Bu 30 Ağustos işi hala içimde sıkıntı… Her türlü toplantı ve kutlama serbest ama, ne hikmetse bir tek, milli bayramlar yasak. Bu takiyyecilerin maksadını biliyoruz da, peki ortağına ne demeli… Efendi efendi (Lafın gelişi) sen o partinin adını değiştir. Milliyetçi Hareket yerine, Tayyipçi Hareket yap… Zaten ayaklar altında olan ve de üstünde tepindiğin o kutsalımızı alır başımızın üstünde muhafaza ederiz… Hasta hasta bile, ağana yapılan her tenkite ilk cevabı sen veriyorsun… Buna Halk arasında hoş olmayan bir laf derler ama söylemeye dilim varmıyor… Ne zaman aklını başına alacaksın bekliyoruz. Ölüp gitmeden önce yap da bir işe yarasın. Gene de arkandan “Fatiha” okumayız ama en azından kötü de laf etmeyiz… Türkiye’de, iktidar değil muhalefet sıkıntısının had safhaya çıktığı bir dönemde, İYİ Parti, BBP, MHP samimi Milliyetçilik düzlemin de birleşseler, kurtuluşumuz hızlanabilir… Görünen O ki, zatınız hayatta olduğu sürece böyle bir durum gündeme gelmeyecek. Bize de, bir an evvel Emr-i Hak’kı beklemekten ve dua etmekten başka çare kalmıyor…
Modası geçmeyen bir soytarılık bu sefer de Aydın’dan baş verdi… AKP’nin Aydın ilinin, ne yazık ki, Aydın isimli bir İl Başkan adayı, durumunu açıklarken, birdenbire ortaya kefen çıktı. Beyimiz, tez elden gerçeği olur diyemeyeceğim ama, etraftakilerin yardımıyla ayağa kalkarak, kendisini kefenlemeye başladı… Bu modası geçmiş ilkel şovu bir bakıma sindirebilirim ama etraftakilerin durumu çok manidardı… Her kes, sanki nefes alınıyormuş gibi, normal bir durum oluyormuş gibi baktılar olaya… Eskiden moda idi AKP mitinglerinde bu sahnelere sık sık rastlardık… Bunlara Kef-Er adını vermiştim. Bayan olanlar da otomatikman kefere oluyorlar… Libya’da savaştığımız, Rus Paralı Askerleri olan Wagnerlere karşı kefer ve kefereleri önermiştim… Ne güzel olur değil mi…
Bir hafta sonu beraberliğimiz daha bitmek üzere. İnş Allah Ct. Günü tekrar birlikte olabiliriz. Şimdilik hepinizi Yüce Yaratanıma emanet ediyorum. Hosça kalınız…