Bugün 30 Ocak. Bence önemli bir tarih. Niye mi? 22 Aralık’ta başlayan Zemheri bu gün son buluyor… Halk takvimimize, “şiddetli soğuklar” diye giren zaman diliminden kurtulmak üzereyiz… Hani tatil dönüşü, Sivrihisar’ı dönüp, Polatlı’ya yönelirsiniz, buram buram Ankara kokusu gelmeye başlar ya… İşte bugün de Zemheri’nin son günü, buram buram , bahar kokuları gelmeye başladı bile… Zemheri, bazı deyimlere de ev sahipliği yapar. Mesela “zemheri zürefası” gibi. Uzun seneler, Afrika’nın tropikal bölgelerinde yaşayan zürafanın soğuklarla ne alakası olabilir diye çok düşündüm. Sonra öğrendim ki, eski deyim olarak zürefa, zarif anlamına geliyormuş… Yani kış günü kalın giyinmek yerine, zarif görüneyim diye ince giyinenlere; bence doğru olarak yakıştırılan bir deyim olmuş… Hiç beklemeyin, bu adam dalgaya düştü, unuttu diye… Hepinize merhabalar can dostlarım…
İdarecilerimizin, yüce devletimiz adına topladığı vergiler var. Gel gör ki, her şeyin taban yaptığı dönemde bir tek “o” artmış. Yani tahmin edilen miktardan 50 milyara yakın fazla toplanmış… Namert vergileri de denen, akaryakıt, tekel, iletişim, otomotiv vs. gibi vergiler, yokluk ve borç içinde kıvranan halkımızın gözünün yaşına bakmamış… Bu işin üzücü kısmı. Bir de yayınlara bağlanıp “bu memlekette iyi şeyler olmuyor mu?” diyenlere de cevap mahiyetinde farklı bir bilgiyi de sizlerle paylaşmak istiyorum… Hepiniz tanırsınız, veya bir kısmınız tanır… Hani, bizim mahrem yerlerimize göz diken Cengiz Han’ımız var ya… Sıkıntıya düşüp, istihdam kapasitesini daraltmasın dolayısıyla işsizlik artmasın diye, devletimiz bu güzide ırzımızın muhafızı kardeşimizin 425 milyon liralık vergi borcunu siliyor… Aynen maksat hasıl oldu ve herhangi bir iş akdi feshedilmedi… Yalnız bu borcuna sadık kendinden bile değerli canımız, borcunu eda edebilmek için boğazı dahil her yerinden keserek 47 milyonu biriktirmiş… Aff-ı Şahane’ye mazhar olduktan sonra da, elindeki parayı enflasyona karşı koruma maksadıyla gitmiş 47 milyona bir adet uçakcık alıvermiş… İşte bir takım densizlerin ağzına sakız olan konunun aslı bu…
Geçenlerde OECD yayınladığı dokümanda Türkiye’yi Arjantin’den sonra ikinci sıraya aldı… Ne iyi, İnşAllah seneye birinci oluruz diyeceklere erken davranmamalarını salık veririm… İkinciliğimiz, gıda maddelerinde ki en yüksek artışlardan kaynaklanıyor… Hani sadece boynu eyri olmayan Bakamayan’ımız var ya kulakları çınlasın… Sadece o mu. Enflasyon hesabı sahtekârlıklarıyla, çalışanların ceplerinden çalanların da her bir tarafları çınlasın…
Bu ekmek konusu inanın ki çok garip… Yeni rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum… İstanbul’dan yeni geldim, ilk önce orası. 250 gr. kepekli halk ekmek 1 TL. Kg. fiyatı 4 TL… Fırınlar da 200 gr kepekli 2.5 TL. 1 kg. fiyatı 12.5 TL… Fırınlar da normal ekmek 2 TL. 1 kg fiyatı 10 TL. İstanbul’da, zincir marketlerde yarım kilo makarna 225 krş.1 kg. fiyatı 4.5 TL… Gelelim Ankara’ya.250 gr kepekli halk ekmek 1.5 TL… 1 kg. 6 TL. Fırınlarda 200 gr. 2 TL… 1 kg. 10 T L. Normal halk ekmek 250 gr.1.25 TL. 1 kg fiyatı 5 TL… Fırınlarda 200 gr.1.5 TL… 1 kg fiyatı 7.5 TL. Makarna aynı 1 kg. 4.5 TL… Yorum yapmaktan, sürekli ağlayan fırıncıların maskarası olmaktan bıktım. İnceleyip karar verin. Ben sadece bravo İBB diyeceğim. Nadirattan, Ankara’yı solladı…İBB Belediye Meclisi, AKP’li ve yavru üyeleri, yeni bayi olayını reddettiler. Halk tepkisi üzerine, zaten öyle olacak işi şarta bağladılar. Yeni bayilikler, şehit yakınlarına verilsin diye… Kendi dönemleri incelendiğinde üç şehit yakını bayilik alabilmiş… Sahtekâr 1-3-5 değil; konular da 10-20-30 değil… Konuyu kapatmadan, Ekrem Başkan’dan bir ricamız olacak. 5-10 Bayi de Ankara’ya açar mı acaba… Mansur Başkan’ın müşkülat çıkaracağını zannetmem…
Tabi ki unutmadım. Ama konunun olgunlaşmasını bekledim. Kim ne diyor kim ne demiyor tartıp, biçtim… Aynı gün bir siyasi ve iki gazeteci darp edildi… Darp demek ne kadar doğru bilemiyorum. Adeta öldürmeye tam teşebbüs gerçekleşti… Konu hakkındaki düşünceleri netleşsin diye bekledim. Ne RTE ne de yavrusu tek telin lafı etmedi… RTE, sadece nasıl oldu diye sordu… Demek, teşkilatı bu konuda kendisine herhangi bir bilgiyi sunmadı ki, Hazret, olayı kavramaya çalıştı… Fısıltı halinde yayılan laflar var. Bunların ne anlama geldiğini ve gidilmek istenen neticeye çok çok kısa değinmek istiyorum… Bu saldırıları değerli ülküdaşım Çakıcı ile alakalandırmaya uğraşıyorlar… O da bizim dönemin bozkurtlarından. Gözü hiç bir zaman çakallıkta olmaz… Ne idüğü belirsizlerle beraber kardeşlerine saldırmaz… Bu lafları üretenler, birçok şeyi sırtına yıkıp, bohçalamak istiyorlar… Hatırlayın… Damat’ın en popüler zamanların da dediklerimi… Aynen, her şeyi sırtına yıkıp, paketlediler. İşte oynanmak istenen oyunlar bunlar… Ca-Ce çok kindardır. Ağasıda öyle… Her ikisi de Çakıcı’nın , kendilerine yazdığı mektupları unutmamıştır…
Bir Urfa anekdotudur… Bir grup deli sağa sola bağırarak yolda yürürken, polis gelir diyaloğa geçecektir ama kiminle… Neticede birine sorarlar “En akıllınız kim” diye… Deli hemen cevap verir…”Önde giden zincirli“. Ne için mi anlattım… İri kıyım bir serhoş var ya… “Bu hareketin delisi çoktur” dedi de aklıma geldi… Deliliğe kim sahip çıkıyorsa çıksın ama tek şartla, sonunda mekândan çıksın gitsin. Sıkıldık artık, yuvamıza dönmek istiyoruz… Orayı tekrar akıllı adamların yeri yaparız… Arap’ın, Gürcü’nün, Arnavut’un kulu olanların yeni yerlerini yadırgayacaklarını zannetmiyorum… Final cümlesi: Biz tek noktada deli oluruz. Uygur kardeşlerimize, Kerküklü, Musullu, Telaferli Kardeşlerimize, Ahıskalı Canlarımıza zülüm olduğu zaman. Kısacası; devşirme değil, gerçek Türk kardeşlerimiz bir sıkıntıya düşerse, işte o zaman deli oluruz, böyle biline… Yoksa hiç bir siyasi partinin varlığı bizi rahatsız etmez. Hiç bir yazarın aykırı yazıları bizi rahatsız etmez. Onları demokrasinin ve çok sesliliğin gereği olarak kabûl ederiz… Yeter ki ihanet noktasına yaklaşmasınlar…
Kapatmadan temcit pilavını tekrar servis yapalım… Elde zar zor gelen 9.5 milyon doz aşı var… Lakin çıta çok yüksek… 10 milyon kesmiyor, RTE 50 Milyon gelecek demeye başladı… Yani kendi yok, ” Ecek, acak” ı var… Bu yüzden kimse ” Aşı oldum ” diyemiyor. Olacağız, umarım…
Bundan mutlaka bahsetmem lazım az daha unutuyordum… Meral Hanım, sağ olun… Ayağa kalkmış, etrafımıza bakmaya başlamıştık… Doğu Türkistanlı Uygur kardeşimizi kürsüye çıkarıp, konuşturdun ya… Tekrar yerimize oturduk. Allah senden razı olsun… Böyle devam et ne olur… Pantolon yerine, etek giymesi gerekenlere ders olur İnşAllah.
Yarın bir yerlere kıpraşmayın, randevumuz var. Zaten kıpraşamazsınız, eliniz bana mahkûm… Fırsat bu fırsat “yazmam haa” diye tehdidi savurayım mı… Hepiniz Cenab- ı Allah’ a emanetsiniz. Hoşça kalınız…