O zamanki bayramlar bambaşka idi. Kimse, tatili nerede geçireyim diye değil, geleneklerin gereğini nasıl yerine getiririm diye planlar yapardı. Şimdilerde ortadan kalkan mendil, o zamanların, önemli materyaliydi. İçi lokum ve şeker dolu olanlar, büyük bir keyifle alınır, açma işlemi sabırsızlığımızı yansıtırdı… Bu çıkınların bir de şekerle birlikte para çıkanları vardı.
Bugün Bayram, erken kalkın çocuklar şarkısını uzaktan da olsa duyanınız var mı? Maalesef ne bayramlar ne de çocuklar eskisi gibi. Daha doğrusu, yaşanacak bayram kalmadı, ona hakkını verecek çocuklarda, yok artık… Hepinize merhabalar… Hepinizin Mübarek Kurban Bayram’ı kutlu olsun…
Bayram klasiğimizi bozmak niyetinde değilim. Sığınacak tek limanımız “Nostalji” Yolculuğuna hazır mısınız?
O zamanki bayramlar bambaşka idi. Kimse, tatili nerede geçireyim diye değil, geleneklerin gereğini nasıl yerine getiririm diye planlar yapardı. Şimdilerde ortadan kalkan mendil, o zamanların, önemli materyaliydi. İçi lokum ve şeker dolu olanlar, büyük bir keyifle alınır, açma işlemi sabırsızlığımızı yansıtırdı… Bu çıkınların bir de şekerle birlikte para çıkanları vardı. Allah rahmet eylesin, kankam Hüseyin Türkay’ın babası İhsan Amcanınkiler, öyleydi…Bayram ziyaretleri, büyüklerden başlardı. Bu yüzden anneannemin verdiği yüklü harçlığa ilk günden sahip olurduk… Bazı özel kimselere giderken Hacı Bekir‘den şeker, çok önemlilere çikolata giderdi. Kızılay’daki Penguen Pastanesi malları en prestijli olanlardı. Özel çikolata kutuları, içindekinden pahalıydı. Eve gelen çikolatalar yendikten sonra, güzelse kutusu saklanır, bir daha ki bayramda sadece içi doldurularak, gitmesi gerekenlere hediye olarak götürülürdü. Ziyaretlere çıkmadan, unutulmaması gereken en önemli şey, kartvizitlerdi. Evde olmayanlara, gelmenin nişanesi olarak bırakılırdı. Bu bizler için hüsran demekti. Şekerden, muhtemelen de harçlıktan olma anlamı taşırdı. Anneannemin yakın akrabası olan, Hatice Abla dedikleri bir hısımımız vardı. Eşi Kadri Bey, Maliye Bakanlığında üst bürokrattı. Sık sık yurt dışına gittiğinden, akranım da olan oğlu Nejat’a çok güzel oyuncaklar getirirdi. Elektrikli tren ve matchbokslarla oynamak çok zevkli olurdu. Bayramda değil, diğer günlerde de Hatice Ablalara gitmek, iple çektiğim bir olaydı.
Bayramlar yaklaştığında, çok farklı bir sektör oluşurdu. Tebrik kartları sektörü… Her postane civarındaki müstesna yerini mutlaka alır ve kalabalık alıcı grubuyla dikkatleri çekerdi. Envaî çeşit kartpostallardan tutun, muzip çeşitlere kadar her bir şey, almazsak bile merakımızı celbederdi. Tebrik zarfları açık olarak yollanırdı. Normal mektuba göre daha ucuz idi. Beş kelimeyi geçmemesi gerekirdi ama bunu kim, nasıl denetleyebilirdi ki… Pulları yapıştırmaktan dilimiz yara olurdu. Neyse ki Rahmetli babam içinde sulu sünger olan bir alet aldı ve de dilimizi kurtardıydı.
Nostalji yazarken, daha önceleri ne yazdıklarımı hatırlamaya çalışıyorum ki tekrara düşmeyeyim… Aklıma birdenbire tuvaletler ve uygulanan ücretler geldi… Şimdiki gibi tek fiyat değil, değişik tarifeler uygulanırdı. Bunlar genelde küçük, büyük diye yazılırdı. Yani küçük 25 krş. ise büyük 50 krş. olurdu. Zaman zaman abdesthane genel direktörü ile, uyanık vatandaşlar arasında kavgalar, münakaşalar olurdu. En belirgin sebep, büyük kullanıp, küçük parası vermekten kaynaklanırdı. Tuvaletler A.Ş’nin, Muhasebe ve Mali İşler Daire Başkanı, bir cam bölme arkasında, ödemeleri alırdı. Önünde bir tomar peçete ve büyük şişe kolonya da olurdu. Onları kimseye vermez, süs olarak yanında dururdu. Ben her seferinde elimi uzatır, 2-3 peçete alır, kolonya şişesinden de ev musluğu gibi elime dökerdim. O nemrut suratın halden hale girişi hoşuma giderdi.
Küçükken, çok ilgimi çeken şeylerden biri de sokakların, birçok yerinde rastladığımız tartılar idi. Şimdilerde evlerde kullandığımız küçükleri, henüz Japonların son icadı diye piyasaya sunulmamıştı. Niye merak ederdik bilinmez ama, kilomuzu çok merak ederdik. Paramızın sınırlı ve az oluşu, pratik zekamızın gün yüzüne çıkmasını tetiklerdi… 35-45 kg civarı olduğumuz dönemlerde tartıya üç kişi çıkar, sonra teker teker inerdik. Böylece tek paraya üç kişi tartılmış olurduk. Daha sonraları, yaşımız ilerledikçe bu işi iki kişi yapmak zorunda kalmıştık…
Bayram’ın değil ama yazının sonuna geldik. Hepinizin Kurban Bayram’ını kutluyorum. Allah’a emanet olun. Hoşça kalınız…