Şubat Ayı da hayatımıza girdi. Hatta epey yol da aldı… 31 çeken, Aralık ve Ocak’ tan sonra, Halk arasında “cüce” diye adlandırılan Şubat da geçip bizleri İnşAllah, baharın ilk ayına ulaştıracak… Bu Dünyanın vazgeçilemez ve de önlenemez bir süreci. Gönül ister ki , bu süreç içinde biz ve sevdiklerimiz de tam kadro olarak varlığımızı sürdürelim… Hepinize Merhabalar… Umarım sıhhat ve afiyettesinizdir…
Kafamda o kadar çok şey var ki, yazının kapasitesi kadarını aklıma geliş sırasına göre, sizlerle paylaşayım…
Haftalar, hatta aylardır, 3-5 kişide olsa bir meydanda basın açıklaması yapmak isteyen kişilere nasıl mâni olunduğu, hepinizin belleklerindedir… Bunlar genelde, kâh sendikalı oldukları için kâh keyfi uygulamalarla, işten çıkarılan işçiler olup, Corona tedbirler gerekçesiyle eylem yaptırılmayan mağdurlardan oluşuyor… Eski Komünizm dönemlerinden kalma, trajikomik bir deyim, sürekli dilden dile dolaşmıştı… “Rusya’ da her kes eşittir ama Politbüro üyeleri, sporcular, bilim adamları biraz daha eşittir” Hatırladınız değil mi. Bende hatırladım ama Türkiye’ deki bir uygulamadan kaynaklı hatırladım… Yurdumuz da Anayasa ve kanunlar karşısında, herkes eşittir ama miting meydanına sırt sırta insanları toplayıp, kafalarına çay fırlatan, RTE biraz daha eşittir…
Sürekli diyoruz. Türkiye, 2×2’nin 4 etmediği dünyanın yegâne ülkesidir. Düşünün bir kere: Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Strateji Kurulu, kapanan şirket sayısını %43 olarak veriyor ama RTE, kapanan yok hatta, %20 arttı diyor… RTE, “bunlar, nemalanmak isteyenlerin uydurmasıdır” diyor, hükümetin yan kuruluşu gibi çalışan TOBB, geçen seneye göre, kapanan işyeri %141 arttı diyor… acaba kim doğruyu söylemiyor… Yoksa; RTE ye bilgi sağlayan, paralel bir sistem mi var?
Artık gına geldi… TV Haberlerini açıyoruz, kollara sokulan iğneler, kapatacağız hala batan iğneler… Yok mu başka sermayeniz? Ama yok olduğunu biliyorum… Kar yağar, hangi kanalı açarsanız aynı cümledir “Gökten kar değil çile yağdı, tadını her zamanki gibi çocuklar çıkardı.” Bu konuda tek müsamaham olabilir… RTE’nin ve Koca Bakan’ın iğne görüntülerini verin, şikâyet etmem… Sakın yanlış anlaşılmasın. Onların koluna iğne batmasından zevk alacağım için değil, hastalıktan korunduklarına ve emin olduklarını görmekten memnun olurum…
Herkese derim ama aynı gaflete ben de düştüm… Eşinden bahsedip; ondan daha büyük değer olan kimseden bahsetmemek büyük hata olurdu…Emine Hanımefendi Hazretleri tam gaz… Sıfır atık, caretta caretta gibi dev projeleri hayata geçiren, sayısız proje ve kişinin hamiliğini yapan müstesna şahsiyet olması gereken alana da el atarak ölümsüzlük yolunda ciddi mesafeler aldılar… Kaleme almaya başladığı “Afrika Seyahatleri” kitabını merakla bekliyoruz… Gastronomi konusunda, Türk Mutfağını, Dünya’ ya tanıtma amaçlı kitabın da eli kulağındadır… Yalnız kitap yayına çıkmadan, en azından adaşı Emine Beder Hanım’ın ve de Vedat Milor’ün kontrolünden geçerse iyi olur… Araya gayrı ihtiyari, Arap ve Gürcü yemekleri de karışabilir. Sonra da bir sürü densizin saldırısına muhatap olurlar. Göğsüne kocaman ayyıldız taksa da yıpratmaktan vazgeçmezler… Bu değerli Hanımefendi’nin on parmağında onbeş marifet. Tahsili nedir araştırmıyorum. Araştırsam, kocasının muhatap olduğu iftiralara maruz kalabilir. Bu yüzden kızına bakarak eşleme yapıyorum. Mutlaka o da ABD’nin önemli bir eğitim kurumunu bitirmiştir… Hoş, İlkokul mezunu bile olsa ne önemi var, hayat üniversitesinin iftiharlık mezunları arasında değerlendiririz… Leyleğin ömrü laklak modundan çıkıp ana meseleye bir daha eğilmek istiyorum… Zaman çabuk geçiyor… İnanın 2023 de çarçabuk gelecek. Asrın Liderini tekrar seçeceğiz. Ya sonra 2028’de n’olacak? İste hemen geliverecek günlerin tedbirini şimdiden almalıyız…Onu layık olduğu yere getirmeliyiz. Azerbaycan’daki, emsali, Mihriban Aliyeva ile aynı konuma ulaştırmalıyız… Bunu vakit kaybetmeden yapıp ilerideki çalkantılara mâni olmalıyız… Bilal Oğlan, Kartal İmam Hatip’teki bütün arkadaşlarını, TRT’den tutun THY’ye kadar her yere yerleştirdi. Bürokrasiye hâkim oldu. Yarın, anasının hakkını gaspa teşebbüs edebilir… Canımız ciğerimiz Osmanlı saraylarında dönen kanlı kansız entrikaları düşünün yeter… Ben söyleyip en azından vazifemi yapmış olayım, gerisi Devlet Büyüklerimizin ve de sizlerin bileceği iş… Bir tespitimi daha unutmadan paylaşmak istiyorum. Geçen hafta siyasiler arasında ilginç diyaloglar oldu. Muhalefet sözcüleri Saray’dan halkın vaziyetinin anlaşılmadığı çerçevesinde konuşmalar yaptılar… İstanbul’daki bütün sarayların çalışma ofisine (!) çevrildiği, yeni olarak inşa edilen iki saraya bütçeden, büyük meblağlar aktarıldığı Beştepe’de sazlı sözlü alemlerin basına sızdığı dönemde, RTE ekranlara çıkıp, “Benim Saraylarda bir şeyin farkında olmadığımı söylemek, sözün bittiği yerdir” dedi.
Bunları diyerek de ne kadar şakacı olduğunu gösterdi… Kendisine halk içine git, tavsiyesinde olanlara da “Ben içlerindeyim, siz gidip dolaşın” dedi… Arada bir miting yapıp, taşımalı sistem erbabına çay fırlatmayı, halk içine çıkmak; her gün esnaf dolaşanları da oturmakla suçlamak işin tuzu biberi oldu… Bu sıkıntılı günlerde, bize tebessüm ettirdi ya, sağ olsun… Yarın bir gün emekli olduğu zaman işi hazır… Türkiye’nin bir numaralı, Stand-Up’çısı olabilir. Cem Yılmaz. Yavaş yavaş jübileni yapsan iyi olur. Rakibin yabana atılır cinsten değil…
Kapatmadan, yazı klasiğimizle devam edeceğim… Doğu Türkistan ve orda yaşayan Uygur Türkü kardeşlerimizin çileleri, inanın ki en az onlar kadar yüreğimizi dağlıyor… Pantolonlulardan daha yürekli bir kimse çıktı, TBMM kürsüsünden eza mağduru bir bacımıza söz verdi… Yerli ve Milli (!!!) TRT’miz alelacele yayını kesti… Aklıma gelen sebeplerle bitireyim…
- O an Osman Öcalan’ın yayına bağlanması gerektiği için mi?
- Apo İt’ inin mektubu mu okunacaktı?
- Çinli köpekler kızar, aşı yollamaz diye mi?
- Ca- Ce, TRT yi arayıp “Bu ne rezalettir. İp ne yapmak istemektedir” dediği için mi yayın kesildi. Benim aklıma gelen daha çok sebep var ama, biraz da sizlere beyin jimnastiği…
Yarını iple çekerek, hepinizi Allah’a emanet ediyorum. Hoşça kalınız…