Bir yeni istismar konusu, din derslerinin 16 saate kadar çıkışı. Benim talebelik dönemimde, ihtiyari haftada bir saat idi. Bu süre her seçim dönemi gelişe gelişe şu an ki halini aldı. O zamanlar bizler dini eğitimimizi ailemizden alırdık. Okulun bize öğreteceği bir şey olmazdı. Hiç din dersi almayanlar dahil hemen hemen herkes, kul hakkına saygı duyar, haram ve yasak şeylerden uzak dururdu… Ders süresi arttıkça “Benim memurum işini bilir” noktasına geldik. Daha da artınca, rüşvet, kul hakkı yeme, çocuk istismarı, yolsuzluk vs vs neredeyse yasal oldu… Bu yeni saat uygulamasıyla nerelere sürükleniriz, düşünmek bile istemiyorum…
Geldi mi Ekim’in on dördü, Yâri kızın saçını ördü mü? Kim mi gördü. Ay karanlık, kimse görmedi… Türkiye’deki bütün gelişmeler, değil Ay karanlık, zifir bile olsa ayan beyan görülüyor… Görmeye gerek yok, bütün maddi yönlerinizle derinden hissediyorsunuz… Hepinize Merhabalar…
Seçim yaklaştıkça, her seçimde tekrarlanan, bıkmadan ve de umutla seyrettiğimiz senaryolar, ısıtılıp, ısıtılıp önümüze konuyor… Bugün ilk olarak, “Din” tabanlı istismarlarla başlamak istiyorum…
Bunlardan birincisi, içki yasağı konusu. Evet, haram olduğunu kimse inkâr edemez ama kişisel tercihlere de kimse karışamaz. Mesela “Nass var, sana bana ne oluyor?” diyenler, nasıl fahiş faiz artışları yaptıysa ki bu bütün milleti ilgilendirmektedir, harama el uzatanlara da şahsi çerçevede kaldığı müddetçe, bir şey diyemeyiz… Demeye yeltenenlerin, periyoduna baktığımızda, nedense hep seçim öncesi zaman dilimlerini görüyoruz. Her zaman dediğim bir dizi lafı gene demek zorundayım. Din kişiseldir. Ne senin günahın bana yazar ne de benim günahım sana… Ben kimsenin adına ibadet yapamam, sadece kendi adıma yapabilirim. Eğer öyle olsa idi, zenginler adam tutar her vakti nam-ı hesaplarına beş kere kıldırırlardı.
Bir yeni istismar konusu, din derslerinin 16 saate kadar çıkışı. Benim talebelik dönemimde, ihtiyari haftada bir saat idi. Bu süre her seçim dönemi gelişe gelişe şu an ki halini aldı. O zamanlar bizler dini eğitimimizi ailemizden alırdık. Okulun bize öğreteceği bir şey olmazdı. Hiç din dersi almayanlar dahil hemen hemen herkes, kul hakkına saygı duyar, haram ve yasak şeylerden uzak dururdu… Ders süresi arttıkça “Benim memurum işini bilir” noktasına geldik. Daha da artınca, rüşvet, kul hakkı yeme, çocuk istismarı, yolsuzluk vs vs neredeyse yasal oldu… Bu yeni saat uygulamasıyla nerelere sürükleniriz, düşünmek bile istemiyorum…
Anıtkabir’e cami yapılması olayı… Böyle bir şey olacağını hiç zannetmiyorum. TBMM ini, Hacıbayram’da kılınan namazdan sonra, tekbirlerle, kurbanlarla açan, Mustafa Kemal Atatürk’ün camiden rahatsızlık duyması mümkün değildir… Buna bende karşıyım. Her yerin bir adabı, her camiinin de bir hedef kitlesi ve cemaati olması gerekir… Mesela, Lunaparka, Cami açma gereği olmadığı gibi… Anıtkabir civarındaki yerleşimlerde yeteri kadar cami ve Mescit mevcut, bunların hiçbirinin de Cumalar harici doğru dürüst cemaati yok. Vakit namazları 3-5 kişiyle kılınmaktadır, bizzat şahidim…
Karma eğitimden vazgeçme, yoklamaları… Bu mesele Türk Milli Eğitiminin problemleri arasında değildir. Uzun seneler önce çözülmüştür. Toplumların sosyalleşmesi, kadının da toplumda eşit birey olarak yerini almasının, ilk durağı karma eğitimlerdir…
Temcit pilavını geçen boş örtüsü meselesi, baş- boş olarak, mevcut durum gereği bilerek yazılmıştır, alıcılarınızın ayarıyla oynamayınız… Arsız ve yüzsüzün, CB seçimler öncesi,RTE’ye yaptığı müthiş asistle tekrar gündeme geldi ve de Anayasa değişikliğinin altyapısı oldu… Bunun arkasına kim bilir daha neler neler ilave edilecek? İlavelerle birlikte, Arsızın, bol keseden dağıttığı milletvekillikleri olayı en azından referanduma götürecektir… Bütün bu ve bu gibi olayları yaşadıkça, her gün, Dersimliye beddua ediyorum ama ne çare…
Çok önemli bir konu da provokasyonlardır… Yeniler de İstanbul- Marmaray’da bir kişi, yanındaki kadının, başörtüsüne saldırdı. Kalabalıklar arasında böyle bir olayın olmasının tek ihtimali var, birilerinin eline koz vermek ve suyu çıkan boş örtü olayını sağarak bir seçim daha kotarmaktır…
Yukarda bahsettiğim ve benzer konular da olacağı gibi, “Bunlar dinsiz, bunlar cami düşmanı, bunlar ahlaksız vs” gibi söylemlerle, kapı kapı siyasetiyle halk gene kandırılırken, Dersimlinin son vazifesi de bitmiş olacaktır… O, görevini bitirmenin gönül huzuruyla “Hamburgerini” rahat rahat yerken, bizler zokayı yutacağız…
Final : CHP İstanbul İl Kongresi yapıldı…Şükürler olsun ki bir ATATÜRK düşmanı devrildi… Sıra geldi ana kaynağa… Kendine, Dersimli diyen, arsız ve yüzsüz de yollanırsa, bir ihtimal, Parti tekrar Atatürk’ün çizgisine dönebilir…
Hepiniz Yaradan’a emanetsiniz. Hoşça kalınız…