Mart Ayı hoş geldi. Bir ara moda tabirdi, “Mart’ın sonu Bahar” deniyordu… Takvime göre başı da Bahar… Bugün üçüncü cemreyi de düşürdük. Elimizde başka kalmadı. Bunla bir sene idare etmek zorundasınız. Tadını çıkarın, sonra “Daha yok mu?” demeyin… Bu tip halk takvimi günleri geldikçe, içimde ince ama derin bir sızı oluşur… Rahmetli babam bu günleri hiç kaçırmaz, bizlere sürekli bilgi verirdi. Kocakarı soğukları ne zaman başlar ne zaman biter… Avrilin (Nisan, April) beşinde ne olur… Kuğu fırtınasına kaç gün kaldı… Filizkıran fırtınasın da ne olur… Hepsini onun sayesin de öğrenmiştik… Nur içinde yatsın… Hane üniversitesinin ordinalyüsü idi… Biz de ora mezunuyuz. Ne mutlu… Her neyse, hepinize merhabalar olsun. İyi olduğunuzu düşünüyor ve dua ediyorum…
Döndük dolaştık mecburen gene geldik çirkef kuyusuna… Siyaset, hayatımızı tümüyle etkilediği için de mecburi istikâmetlerimizden birisi…
İnadına… Bu laf, şahsi egonun tepe yaptığı yer, son noktadır… Bunun altında, “Hiçbirinizin kıymet-i harbiyesi yok, ben bu işi öpe öpe yapacağım” mantığı yatar… Diktatörler bile, bu tip yaklaşımları sergilemeden istediklerini yaparlar ama dediğim gibi açık açık beyan etmeden yaparlar bu işi… Burası nasıl bir ülke oldu? 85 milyonun hepsi “Bir”den küçük hale geldi… MEB Bakanı Okul açılış tarihi veriyor. Milyonlarca öğrenci, öğretmen hazırlanıyor, sonra da çıkıp; bir gün erteledik, gerekli açıklamayı RTE yapacak deniyor… Yahu siz kurşundan Bakan mısınız? Niye yararsınız? Vesayetsiz bir iş yapamaz mısınız? Tuvalete bile gidecek olsak, birilerinin iki dudağını mı gözleyeceğiz… Koca Sağlık Bakanı, eziliyor büzülüyor “Ne olur anlayın, bir şey sormayın” modunda… Ağası ise “Efendi benim, sizin en ufak bir kıymetiniz yok. Yasaklar size ait, bana değil” modunda. Peki hizmetkarlık safsatası niye? Peki Vatandaş hangi modda? Stockholm Sendromunun Anadolu varyantında… Hazret geçende gene “Biz hizmetkârız” dedi… Yahu, dünyanın neresinde görülmüştür efendinin çöplük karıştırdığı, hizmetkârın ejder sularıyla beslendiği… Efendinin barakalar da yaşadığı, hizmetkârın saraylarda… Efendinin giyecek ayakkabısı yokken, hizmetkârın uçaklarının sayısını bilmeyişi. vs., vs. Söyleyin Allah aşkına, korkmadan sağınıza solunuza bakmadan, kimse duyuyor mu diye kolaçan etmeden söyleyin… Susmayın… Başınızı önünüze eğmeyin… Efendiniz ne diyor… “Eğilme, dik dur” siz de öyle yapın, haykırın “Yettin artık” deyin… Yahu, bu kadar tek insana nasıl mahkûm olabiliriz? Sen nasıl her şeyimize karışabilirsin? Cam filmine kadar hep seni mi gözleyeceğiz… Bu ülkeyi yönetmeyi, kantin hesap bilgisiyle mi sağlayacaksın? “Bizim yaptıklarımızı hayal edemezler” diyorsun… Ne yaptın? Yaptıklarını da keşke yapmasaydın… Kimsenin geçmediği köprüler yüzünden, torunlar bile borca girdi… Balık hafızalı millete hatırlatmak lazım… Hazret, bir ara “Hızlandırılmış Tren” diye bir şey icat etmişti… Ankara- İstanbul arası 1-2 saat kısalmıştı…Ekranlara çıkıp “İş bilenin, kılıç kuşananın” demişti… Sonra ne oldu? Pamukova’da onlarca ölü… En ufak bir laf edebildi mi? Ey Vatandaş, derin uykundan uyan, bu sefer devrilecek, Türkiye treni. İş işten geçmeden, mührüne sahip çık bir kere de olsa ehline ver…
Ara sıra gündeme getiriyorum ama, yok hükmünde sayılıyor. Bugün, ikinci bir şey daha ilave edip, takip kapsamına alacağım… Nadirattan, çok mahdut kimselere verilen “Yahudi, üstün Cesaret Madalyası” sahibine iade edilmedi mi? Niye kafalarına fırlatılmıyor… O zaman “One minute” tiyatro muydu? Sürekli yapılan; içerde aslan, dışarda kedi durumu daha ne kadar devam edecek? İkinci olayı bugün ilk defa gündeme getireceğim…Evvela sizlerin balık hafızalarınıza müdahale edeyim. RTE, ne Parti Başkanı dolayısıyla ne de Başbakanken, ABD’ye çağrıldı, oranın protokolüne ters durumlar oluştu, üst düzey bir dizi görüşmeler oldu… Burada neler konuşulduğu hakkın da bilgisi olan var mı? Acaba, “Benim biraz bağırsak problemim var” dedi de, onlar da, Urfalı hemşerilerimin yaptığı gibi, ceplerinden bir hap çıkarıp “Bana iyi geldi, bunu yut” mu dediler? Ne konuşuldu? Herhangi bir sıfatı olmayan kişi niye çağrıldı? Öncesi için söylentilere göre Wolvovich’e bazı teminatlar mı verildi? Ben ve düşünmekten halâ medet uman kimseler olarak çok merak ediyoruz… Cevapların gelmeyeceğini biliyorum ama bıkmadan usanmadan tekrar tekrar gündeme taşıyacağım…
Bir de şahsına münhasır Hulusivil Paşa‘mız var… Şimdiye kadar fazla cesaret gösteremeyen, sadece laf üreten Yunan’ın yerine tavizkâr Yunan geliverdi… Geçtiğimiz günler de Ege’de olan olay o kadar basit bir şey değil… Klasik taciz, alçaktan uçup ses duvarını aşarak yapılan tacizlerdir… Bu sefer ilave olarak yanıltıcı fişekler de atılmıştır… Bu uygulama sıcak muharebe esnasında, düşman roket ve füzelerini yanıltıp, uçağın kurtulmasını sağlayan sistemlerdir… Yani “Savaşa, sıcak temasa hazırım” mesajı verilmiştir… Peki bu jetler oraya uzak olan Atina’dan kalkıp geliyorlar da niye yakında ki, İzmir Üssü’nden bizim jetler havalanmıyor? Bildiğim kadarıyla Radarda havalanan jet görüldüğü an hemen alarm sistemi çalışır ve mukabil havalanma olur… Bu durunda niye çoğu defa olduğu gibi, Yunan Jetleri püskürtülmemiştir? Buraya kadar bir derece anlaşılır. Mart ayında toplanacak AB’nin, bizim için uygulayacağı yaptırımlar konusu açısından munis görünümde olmamız uygundur veya gereklidir… Anlamadığım, Hulsivil Paşa’nın gerekli cevap verildi deyişi… Nasıl bir cevap verdin? Adamlar kendi tacizlerini 50 kere gösterdiler. Sen niye bir kare, cevabın ne olduğunu gösteremiyorsun? Aklıma bir Urfa olayı geldi… Oba beyinin karısı hamiledir. Doğurur. Bebek çadırın bir kenarına konur. O arada fırsat kollayan Kurt Bebeği kapar. Akşam çadıra gelen baba boş beşikle karşılaşır… Bir sürü tatsız olaylardan sonra hanım tekrar hamile kalır ve doğurur. Adam bu sefer karısına iyice tembih eder ve gider… Gel gör ki, Kurt bir fırsatını bulup, bebeği tekrar kaçırır… Baba eve geldiğinde, iki gözü iki çeşme karısıyla karşılaşır… Hiddetle, sana tembihte ettim, ikinci kere nasıl düşersin bu tongaya der… Kadın, bir yandan ağlar, bir yandan da konuşur…Evet, Bebek gitti ama, ben de ona yapacağımı yaptım der… Adamcağız, kadın ne yaptın deyince de… “Oba oba gezici, el bebesi yiyici, burnu bis, kulağı çuvaldız, ağzı pis mi pis. Hadi, bu laflarımın altından nasıl kalkacaksın git de görelim” der… Adamın, bütün sinirlerinin yatıştığını ve de yüreğinin buz gibi olduğunu düşünüyor musunuz? O zaman, Hulusivil Paşa’nın, gerekli cevap verilmiştir lafını da aynı kadroda işe alınız…
Asap bozukluğumuz, kelalaka da olsa başka bir konuda da devam ediyor… Fenerbahçe Klübü ya kendi karar alsın veya başka bir şekilde… Futbol Federasyonu mu olur. Bakanlar Kurulu kararıyla mı olur yoksa, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi gerekir bilemiyorum… Ama bu takımın Türkiye liglerinden çekilmesi ve en az 10 sene aynı adla başka bir klüp kurulmaması lâzım… Kendi yakın akrabalarımdan ve dostlarımdan biliyorum. Türkiye’nin büyük bir kısmı bu “Yaş Baklalar” yüzünden sinir hastası oldu… İnanım memleketteki her türlü üretimi bile menfi olarak etkiliyor… Hiç sevmediğim Fatih Terim’den dolayı, asla Galatasaray’a sempati duyamıyorum… Bu FB, daha doğrusu bu kripto GS’liler, hatırladığım kadarıyla 3-4 sezonda son maçta şampiyonluğu GS’ye kaptırdılar…Esasında, GS’nin o dört yıldızının sahibi ve tedarikçisi FB’dir… Bu durum mesela BJK’nin başına gelseydi, yabancıları dahil, kırkına gelmiş Atiba’sı dahil çıkıp ölümüne oynar ve o şampiyonlukları müzelerine taşırdı… FB ligden bir şekilde ve ivedi olarak çekilmelidir… Bu ülkenin buna, acil olarak ihtiyacı vardır… Ali Koç gibi değerli evladımız da kendisini buralarda harcatmasın… Gitsin 3. Lig’ den bir takım alsın. Adını da mesela “Türkgücü” koysun. O takımı da 3 sene sonra Süper Lig Şampiyonu yapar ve yapsın… Alman Milli Takım eski oyuncusu Alman vatandaşı ve İngiltere Liginde uzun süredir yedekte bekleyen Mesut Özil’i kurtarıcı gibi lanse edenler, seyahatini saniye saniye naklen yayınlayanlar da bu milletin yakasından düşsünler… Özil de, saraydaki ağasının yanına gitsin O’ na Spor Baş danışmanı olsun…Yakışırlar…
Son olarak, bu aralar, 11 rakamı bize uğurlu gelmiyor… Baş sağlığı dilemiştik ama olay bu kadar basit değil…Cougar Helikopterlerinin sabıkası kabarık. Fransız-Alman ortak yapımının yazılım sisteminde mi bir problem var? Bu dördüncü… İlkini PKK düşürdü, yanılmıyorsan 1997 idi. Sonra ikisi, yüksek gerilim hattına takıldı uçurtma gibi… Şimdiki de hava şartlarına kurban gitti… İnşallah ABD’nin Suriye PKK’sına teslim ettiği on binlerce TIR silah ve mühimmatın bu işle bir alakası yoktur… Bir 11 daha var Allah’tan onlar sadece yaralı. Şırnak’ta bir askeri araç, şarampole uçtu…Bu şoför hataları alt alta toplandığında zaiyat yekûnu kabarık… Buna çare bulunamaz mı bilemiyorum. 18-20 yaşındaki gençler kısa bir kurs verilip direksiyonlara geçirilmemeli… Unutmadan, zaman zaman bizleri acılara uğratan ” CASA ” tipi uçaklar da var aklımız da. Bu ve bunun gibi şaibeli ve sabıkalı ne varsa , envanter durumları gözden geçirilmeli…
Yarın İnşAllah daha güzel konularla birlikte oluruz diyeceğim ama bu “Olmayacak duaya Amin” demek gibi olur… Şimdilik hepiniz Allah’a emanet olun. Hoşça kalınız…