Her yeni umuttur… Eğer siz umudunuzu yitirmişseniz, “yeni” neme gerek… Bu yüzden asla umudumuzu kaybetmemeliyiz… Allah dilerse, yoktan öyle şeyler halk eder ki, şükür eksikliğinden utanırsınız…
Kavlimizi yerine getirerek başlayalım… Hatırlar mısınız bilmem, bir ara adı “Fırıldak Kubi”ye çıkmış, yanılmıyorsam Afyon milletvekili Kubilay isimli çok değerli bir evladımız vardı. Haftada bir Parti değiştirirdi… Bir ara içimden, bir MHP kaldı, ona da cesaret edemez diye düşünürken, ertesi sabah gazetelerde, Devlet Bahçeli’yle tokalaşma resimlerini gördük… Huylu huyundan vazgeçer mi, birkaç gün sonra oradan da gitti, iyi ki gitti… Nereye geleceğimi merak etmiş olabilirsiniz. Sizleri daha fazla bekletmeyeyim… Acaba , Bu DB, Fırıldak Kubi’nin, havlusuna mı kurulandı… Acaba bu DB, Kubi’nin bardağından su mu içti... Mutlaka böyle bir şeyler oldu. Yoksa son yılların böyle açık ara, “Siyasi Döneği” olamazdı… Arkadaşlarıma rica ettim, lütfen; DB nin RTE ye sonra da; RTE nin DB ye söylediklerini ve şimdi dediklerini artık bana yollamayın, gına geldi… Bu videoları, kendileri de seyrediyor mu… Seyrediyorlarsa, yüzleri kızaramıyor mu… Bana göre, ne kadar deterjan varsa, Marmara’ ya döksek sonrada ilgilileri içine atarak yıkasak bile durumun düzeleceğini zannetmiyorum…
Artık gerilere doğru yola çıkalım… ” Bizim Çocuklar Başardı” lafı, konusu itibariyle söylenen son laf idi… Bu lafla birlikte ABD’nin, Türkiye’yi, Ordu üzerinden dizayn edişinin, bittiğini anladık… 960 tan bu yana, Ordu’nun her devreye girişi, yıkılan iktidarların daha güçlü olarak gelmelerine sebep oluyordu… Bu da ABD ye daha riskli ve daha masraflı oluyordu, olay da bıçak sırtında geziniyordu… Bu yüzden “Bizim çocuklar başardı” lafı tedirgin bekleyişin, rahatlama ve de son lafı oldu… Bu arada, Sovyetler Afganistan’ ı işgal etmişti… Karşı hareket “Yeşil Kuşak” olarak kararlaştırıldı… Usame Bin Ladin’ler, Taliban’lar bu dönemin eserleridir… Türkiye, laik ve Atatürkçü Ordu’suyla bu işin içine çekilemezdi… Karar hemen verildi. “Ilımlı İslâm” devreye sokuldu… Ordu’nun görevi de, Siyasal İktidara devredildi… Bir tek, bunun ilanı kalmıştı… Günlerden bir gün Özal, şortla, Askeri birlik denetleyince, bu tebliğ işi de çözülmüş oldu…İşler gayet iyi gidiyordu. Zaten oy vermeye ve iknaya hazır bir kitle vardı. Bunların sandığa celbi ve milletvekilliklerine tevcihi çocuk oyuncağıydı. Nitekim öyle oldu. Yalnız hesap edilemeyen bir nokta, pürüz yaratmaya başladı. Aynı tabana hitap eden ama barışık olmayan sistemler, mevcudu zorlamaya başladı. Sadece zorlamakla kalmadı, iktidarı da ele geçirdi. DSP + MHP + ANAP koalisyonu bu şekilde kuruldu… Her hata, tecrübe kazanına çuvalla materyal istifler… Demek ki sadece iktidarı değil, muhalefeti de dizayn etmek gerekirmiş… Milletin başına bela olan 2 DB bu yolla faaliyete geçirildi… Bunlardan birinci DB görevin bihakkın yaptı. RTE’yi, muhtar bile olamayacakken, TBMM’ye taşıdı…Deniz, böyle yapar da Devlet boş durur mu. O da muhalif görünüp, en kritik noktalarda devreye girerek işi kotardı… Uzatmayayım, sonrasını biliyorsunuz… Artık gizliye saklıya gerek kalmadan, direk destek ve neredeyse koalisyon ortaklığı dönemi başladı… Oyun bitmiş, uykudan uyanılmış, gerçek hayata geçilmişti… Bu durumda Türkiye’yi, dizayn eden küresel derin güçlerin ileri karakolu durumdaki görevlisinin Devlet B. olduğu, bana göre, aşağı yukarı belli gibi… Bu tabii ki kesin bir tanı değil, sadece benim tespitim… Katılıp katılmamak size ait. Yeni gelişmeler veya açıklamalar, durumu revize etmemizi sağlayabilir… Demek ki DB nereye koşuyor, dendiğinde olayın bu çerçevede değerlendirilmesinde fayda var…
Gelelim ikinci DB olayına. Deniz Bey ilk başta, iyi giderken sonraları biraz problem çıkarmaya başladı… Alelacele kaset operasyonu devreye girdi, bertaraf edildi... Yerine gelmesi planlanan, adayın altyapısı henüz oluşturulmamıştı. Ani bir şoklamayla neticeye gitmekten başka çare yoktu… Devreye Uğur Dündar ve Melih Gökçek sokuldu… Melih hemşerim, Dünyanın en demogog kimseleri arasındadır…Birebir kaldığında alt edemeyeceği siyasetçi yoktur. Emin Çölaşan’ı bile paçavra etti… Gel gör ki, Kılıçdaroğlu bu, Usta’yı ekrandan silmeyi başardı… Sizce mümkün mü… Tabii ki mümkün, çünkü neticede CHP Gn. Bşk.ı oldu, herkes bir “Oh” dedi… İşin içine kimlerin girdiğine kadar her şeyi hatırladınız mı? Peki Melih bile, siyasi kariyerini riske atarak niye bu oyunun bir parçası oldu… Onu da Sizler anlayın… Anlayın ki , bana, (K. K.) niye Kripto AKP’li dediğimi sormayın…
Bu muhalefet değerlendirmelerine devam edeceğiz. Şimdi ise, içime taş gibi düşen başka bir konuyla yazımı sonlandıracağım… Geçtiğimiz günlerde AKP Gn. Bşk.ının, Parti yöneticileriyle telekonferans yoluyla yaptığı bir toplantı vardı… Bir zavallı kadın “Kendimin değil, Allah Çocuklarımın ömründen alıp size versin” dedi… Bunu, sadece “Yalakalığın son noktası” olarak değerlendirecek olursak, bütün prensiplerimizi çöpe atmamız gerekir… Uzatmadan kısaca geçeyim…
- Bu , şirk ehli, utanmadan Allah’ a talimat veriyor… Şuradan al ,şuraya ver, verirken de 3 kilo da şundan kat gibi ,ince tarifte yapıyor…
- Küresel boyutta bakın, onu bırakın, hayvanlar alemine bile baksanız, durum değişmez. Her Anne çocuğu tehlikeye uğradığında veya böyle bir ihtimal oluştuğunda, Aslan kesilir. İnsana saldıran, kedi ve tavuklara rastlamışsınızdır… Bu çerçevede bu kadını nereye yerleştireceğiz…
- Gelelim işin Milli boyutuna… Birileri, çocukları veya kadınları cepheye sürüyorsa, bilin ki onun Türklükle hiçbir alakası yoktur… Mesela Araplara bakın. Filistin’de, çocuklar ve kadınlar ölür. Çünkü, İsrail Askerlerinin önüne onlar sürülür… Doğuda, bir ara Kürt teröristlerin yaptıklarını hatırlayın…8-15 yaş aralığındaki çocuklara para verilerek, güvenlik güçlerine, taş atmaları sağlanırdı… Türk’ün en zor günlerinde bile, kadınlarını ve çocuklarını cephede göremezsiniz. Erleri veya Baba’ları onları muhafaza eder, gözünden sakınır. Kendisi, canını 50 kere de olsa feda eder ama, hiçbirinin kılına zarar getirmez… Malûmun bu arzından sonra bir kere daha değerlendirin bu kadını…
Son olarak: Kısıtlama kararları, saçmalık boyutlarını da aştı… Belli ki bizim de dahil olduğumuz tepkiler ses getirdi. +65 e 10.00-20.00 saatleri arası müsaade edildi. Niye 19.00 değil niye 21.00 değilde 20.00 a kadar, bilen var mı? Düşünün 17 yaşında ki çocuk ancak Ana’sıyla dışarı çıkabilecek…İçimde kalmasın deyivereyim… Bizlere “Korumak” gerekçesiyle hapis yaşattınız… Sonra da çıkıp,”Ölenlerin %85-90 ı +65” diyorsunuz. Demekki tedbirler işe yaramamış veya başka bir sebep var… En iyisi geçen yazımda da bahsettiğim gibi, “Akıllılar dediklerimizi kaale almasınlar” deyiverin de kendimizi sorgulamayalım
Her şeyin olduğu gibi, yazımızın da sonuna geldik. Hepinizi Yüce Yaradan’ıma emanet ediyorum. Yarın İnşAllah beraber olma ümidiyle hoşça kalınız…