Hepiniz için, müstesna olmasını dilediğim bir hafta sonuna daha geldik. Hızla alt hazneye akan, kum saatinin üst kısmını göremediğimiz, zaman dilimlerini tüketiyoruz… Tüketiyoruz da ne oluyor diyenlere cevabımız elbette var… Olan şu: menzile yaklaşıyoruz. Bunu doğal görmek yerine, sıkıntı yaparsak, hayatımızı iyice zorlaştırmış olacağız… Bu yüzden, yaygın olan kanaati sahipleneceğiz. “Dün geçti gitti, Yarın olacak mı belli değil. Elimizde sadece bugün var, kıymetini bilelim“. Allah size; her gününüzü, düğün bayram lezzetiyle ikram etsin İnşAllah… Biraz gecikti farkındayım… Herkese kocaman bir Merhaba…
Epey zamandır beni tanıyor ve okuyorsunuz. Çoğu suni olan gündemlere balıklama atlamam. Beklerim, anlamaya çalışırım, sonunda da naçizane fikirlerimi paylaşırım. Dün dışarıyla alakalı yazmıştık, bugün ise içeriye dönelim diyorum, ne dersiniz…
Ekonomide, reel efektif döviz kuru diye bir kavram var. Halkın anlamayacağı tabirleri kullanmayı fazla sevmem ama mecbur olunca da yapacak bir şey yok… Bunun anlamı şu: Paranın alım gücüyle alakalı rakamlar bunlar… Birkaç örnek: Nisan 1994 krizinde 67.23 imiş. Şu meşhur 2001 krizinde 75.01, Eylül 2018 de ise 62.56 olmuş… Peki şu an kaç… 62.21 yani tüm zamanların en kötüsü… Kim mi diyor, Vallahi Ben değil, Merkez Bankası resmi verileri… Bu Başkan’da gider mi bilmiyorum hep birlikte göreceğiz. Netice ne olmuş: Evet uçmuşuz ama nereye Erbakan Hoca’nın dediği gibi aşağıya… Yarın şımarığın biri çıkar, size ne maaşı bunlara göre mi alıyorsunuz diyebilir. Her fiyatlamanın, bu sisteme göre oluştuğu dönemde keşke maaşları da buna göre alsak… Artık Türkiye’de şu gerçek iyice su yüzüne çıktı… Rakamlar; söylenecek yalanların aracısı durumunda. Bu yüzden de kimse inanmıyor. En son enflasyon rakamları da, tüy dikti… Bu resmen vatandaşla eğlenmektir, alay etmektir, yok saymaktır… Niye böyle olduğunu defalarca yazmıştım. Yıl sonuna kadar bastırılmış, oynanmış rakamlar cari olacak, ücret ve asgari ücret zamları da, buna göre yapılacak sonrası Allah kerim. En az 6 aylık “0” faiz para bulmuş olacağız. Ve tabi ki çıkıp “Ücretlileri enflasyona ezdirmedik” beyanatları, yılışıkça verilecek. Bu arada eski bir memur derneği yöneticisi olarak hatırlatmak zorundayım… Peki, büyüme payları ne oluyor, refah payları ne oluyor… Bunların adı 20 yıldır ağza bile alınmıyor. Rahmetli Erbakan döneminde bile biz bu haklarımızdan ziyadesiyle istifade ediyorduk… Dolar, altın ve bütün değerler füze gibi. Dikkat ederseniz bu durum genelde Ulusoylu Damat’ın, Pembe beyanatlarından sonra oluyor… Kayınpederi, “Sus otur oturduğun yerde” dese ama dövmeye falan kalkmadan sadece dese, kâfi ama demiyor. Bu da bana bütün vebal üstüne yıkılıp gönderileceği fikrini çağrıştırıyor…
Peki, Ulusoylu Damadın, Kayınpederi ne yapıyor: Artık; uçtuk kaçtık, Amerika’yı solladık muhabbetlerini yapamıyor. Elimizden hiçbir zaman düşürmediğimiz dini motifler tekrar piyasaya sürülüyor…”Sıkıntılara sabır gerekli” başlangıçlı cümlelerle; kendinin sağlaması gereken şeyleri Cenab-ı Allah’ın üstüne yıkıyor… Vatandaş sabrın mükafatını sadece Allah’tan beklemek gerektiğini bildiği için de, bu “Hesabını bilmeyen çavuşların” yakasından düşüyor… “Takdir-i ilahi”, “Allah zenginliği istediğine verir” gibi kelâmlar sığınma mekanlarımız oluyor… Hele bir de kapı kapı dolaşan ablalarımız; “Ecriniz artıyor, 10 hurilik iştikakınız 100 huriye çıktı” gibi motivasyonları da devreye sokunca , inanın ki yokluk ve fakr-u zaruret içinde ölesimiz geliyor… Gerçek enflasyon % 30 iken bizi enflasyona ezdirmemek için %4-%5 zam veren hükümete , niye zam verdi diye kızmamız da cabası… Yalnız , aklıma takılan bir şey var. Bu yöneticilerimizin Cennet’e, huriye, bal akan ırmaklara ihtiyacı yok mu? Yoksa onlar, saltanat ve debdebe içinde yaşayarak kendilerini feda mı ediyorlar… Halkı için, Allah’ın Cennet’ini bile elinin tersiyle iten yöneticilerimizle ne kadar gurur duysak azdır…
Gülhane’nin Başhekimi ile ilgili niye bir şey yazmadığımı soranlara da biraz sitem ediyorum… Bu adamlar her adım başı var. Bu adamlar her kurumun başında. Sadece Ali Efendi fikirlerini paylaşınca uyandık, yoksa inanın, açık vermeyen binlercesi mevcut… Bir ara hatırlayın: İSKİ Gn. Müdürü Ergun Göksel Efendi, Sekreteriyle gizli saklı kırıştırsaydı, Karısını hiçe saymasaydı bu skandal ortaya çıkacak mıydı? Bundan başka, diğerleri masum muydu? Tabi ki hayır, onlar sadece karda yürüdüler izlerini belli etmediler… Ali efendi de akılsızlık yapıp, yüksek fikirlerini internetten paylaşmasaydı, tıkır tıkır görevinin başında olacaktı… Bu ve bunun gibi biçare zavallılar sadece ufak bir sivrisinek. Bunları tek tek yok etmekle baş olur mu… Mümkün değil. Ne yapmak lazım. Tabi ki bataklığı kurutmak lazım. Bataklık neresi, alayını atayan yer. Bu fırsatı, Menzilci gruba kim verdi… Her şeyi de bana söyletip hazıra konmayın. Bu basit sonuca da siz ulaşın…
Yarın bir gün birileri, “Kandırıldık”, “Allah ve milletim affetsin” derse, bu bizim kaderimiz mi olmuş olacak… Ali Efendi’nin paylaşımların da dikkatinizi çeken bir şey oldu mu… Bunun da “Fesli” videosu var… Fes, size neyi hatırlatıyor… Evet, her şeyi çözdünüz…
Yazımıza ve haftaya Nasrettin Hocamızın, traji-komik fıkrasıyla son verelim… Hocamızı evine misafir gelir. İkram edecek sadece pekmez vardır, o da üç fincan kalmıştır. Bir fincan doldurup getirir. Adam “Öldüm be ne güzelmiş” diye ikinciyi talep eder. Aynı şey bu fincanın bitiminde de tekrarlanınca Hocamız: “Be Adam bırak biraz da biz ölek” der… Sevgili yöneticilerimiz, içinde bulunduğunuz, lüksün şaşaanın debdebenin azıcığı da bize nasip olsun. Ne yapalım 2-3 huriden vazgeçeriz… Bugün, Rebiülevvelin biri. Şükürler olsun Safer’i bitirdik. Peygamber Efendimizin doğum gününü de içinde barındıran ay hepimize hayırlı olsun…Allah nasip ederse, haftaya buradayız. Hepiniz yüce Yaratanıma emanetsiniz. Hoşça kalınız…