Bir hazan gününden, sabahından daha merhabalar olsun… Yapmak istediklerini yapabilen kişi mutlu kişidir. Yeter ki yapılan iş müspet ve doğru olsun. Hal böyle olursa toplum ve diğer fertler de mutlu olur… Şu anın Türkiye’sine baktığımızda toplumda elle tutulur bir mutluluk görmemiz mevzu bahis mi. Değil. Demek ki yapılan işler genelde doğru değil. İşte bizim işimiz de tam bu nokta da başlıyor… Yanlışları ve hatalı kararları sizlerle paylaşmakla…
Biat kültürüne tabi ve de diğer taraftan ne koparırsam kâr konuşmalarına sık sık rastlar olduk. RTE, bir kaç kere olduğundan, promter hatası kabul edemeyeceğimiz bir cümleler dizisini sıkça kullanmaya başladı… “Bunlar ne yaptı , dikili ağaçları yok, taş taş üstüne koymadılar” gibi sözleri çokça duymaya başladık… İlkokul Yurttaşlık Bilgisi derslerinden bihaber kişilere hatırlatmak zorundayım… Yukarda sayılan işleri yapmak, hükümetlerin işidir… Muhalefette iken ülkesini mamur hale getirdiğinden, sürekli muhalefette bırakılan bir sistem dünya üzerinde henüz yok, dolayısıyla bizde de yok… Kasıtlı olarak ve de çok iyi bilinerek yapılan bu konuşmalar tamamen art niyetli ve yanıltıcı, zavallı insanların kafalarını karıştırıcı şeylerdir… Çok az bir kesim “Yahu adam doğru söylüyor. Muhalefetin yaptığı bir şey yok” demişliği olabilir ama kahır ekseriyetin, konuşanı cahil bellemesi kesindir… Bu arada biz eskiden bahsediyoruz diye bir gaflete de düşerseniz, olmayacak bir dilekte olsa, sadece “Allah’tan korkun” demekten başka elden bir şey gelmiyor… Şu ana kadar sattıklarınıza, halen sattıklarınıza ve de muhtemel satacaklarınıza bakın yeter… Bu arada hakkınızı da yemeyelim… Çok önemli yaptıklarınız var ama hiçbiri size ait değil. Başkalarının… Onların halkın hesabına geçmesini biz göremeyeceğiz ama ölene kadar borcunu ödeyeceğiz daha sonrası torunlara ait…
Sahibin bir de yavrusu var. Bir ara kankası ona yavru muhalefet diyordu, şimdi yavru iktidar oldu. Ben ise Ca-Ce veya Vasat Şeyh demeye devam edeceğim… Ağası konuşur da bu niye sussun… İşsiz güçsüzlükten TV seyretmeye daldı herhalde. Belli ki bu ara Müge Hanım’ın programlarını kaçırmıyor… Bir ara hepsi evlilik programları yapan diğer anaç dinolar çok bozulmuşlardır. Aslına bakarsanız biraz da haksız rekabet olmuş… Şeyhimiz belli ki daha önceleri yayınlanan “Evlilik Programları”nı seyretmemiş. Yoksa dünya evine girip, kankasının “Bunda çoluk yok, çocuk yok…” laflarına muhatap olmazdı… Bu arada kayıtsız şartsız bağlılık kadrosundan, Yargıtay Binası açılışıyla ilgili tam destek açıklıyor… Cuma namazlarına bile gitmeyen, bu yüzden Parti Camii imamıyla papaz olan Vasat Şeyh’imiz , Ağasına hoş görünmeyi başarıp . Aferini hak ediyor… Diyanet İşleri Başkanı da Ca-Ce’mize ATATÜRK’e sataşma dahil her türlü harekete örtülü destek anlamı taşıyan arka çıkıştan dolayı, Hac’dan gelen takke ve gül kokulu bir tespih yollar umarım…
Bu arada, koca Türkiye Cumhuriyeti’nin hesapsız dış politikalardan dolayı ne hallere düşürüldüğünü ibretle takip ediyoruz… Mısır ve BAE’nin maskarası olduk. Heyetler arası görüşmeler devam ederken, diplomatik nezaketi bile bir kenara bırakan Mısır Dışişleri bakanı “İlerleme için tatmin olmamız lazım” diye beyanat veriyor. Yani bizi hizaya sokuyor. Şartları olduğunu söylüyor. Bunları yerine getireceğimizden de (Nelerse) emin görünüyor… Ne itibar ama… Ne itibar… Bir zamanlar cart curt ettiniz ne oldu… İtibarımız yerle bir oldu. Hadi, olsun da bari durumu önceden fark edip 13 uçağında iç dış görüntülerini, usta bir yönetmene (Meselâ bana) çektirip yollasaydınız da seslerini kesseydiniz olmuyor muydu… Artık fayda etmez. Belki 1200 odalı Saray , üstüne de ejder sularının sebil olduğu , sazlı sözlü görüntüleri de eklersek belki yola gelebilirler… O da mı yetmez… Son kozumuzu oynar perişan ederiz… 2-20 maaş alanların listesini yollarız, görürler günlerini…
RTE geçen günlerde “15 bin yeni öğretmen alacağız” dedi , sevinçlere gark olduk. Yalnız bir durum var. Kadrolumu sözleşmeli mi? Biliyorsunuz sözleşmelilerin durumu asgari ücretliden perişan halde. Bu noktaya gelene kadar kamuoyunun gözleri önünde cereyan eden durumları hatırlayalım mı? Unuttum. Atanmayan öğretmenler, bir yetkiliye baskı yapıyorlardı “Açık çok” diye. O da bilakis fazla var diyordu… Peki o günden bu yana ne değişti de çömez Milli Eğitim Bakanı 15 bin atamadan sonra öğretmen başına düşen öğrenci bağlamın da OECD rakamlarına yaklaştık diyebiliyor?
Bu arada radyo reklâmlarında sürekli bir ilan dikkatimi çekiyor. İlk başta bakıldığında “Ne güzel, helâl olsun kim düşündüyse” denecek olay, mevzubahis ülkemiz ve yöneticileri de “Badem Takımı” olunca ister istemez tedirgin oluyoruz… Şehitler adına, Afrika’da ihtiyaç duyulacak yerlerde, su kuyuları açılacakmış. Bunun için pamuk eller deniyor. Şehitlerimizin adları o bilmediğimiz diyarlarda yasayacak… Mesela Uganda’nın bir köyünde, örnek Seyfullah Adıgüzel kuyusunu, yerel halk aynen telaffuz edecek… Geçin efendim geçin bunları. Ne halt yerseniz yiyin zaten de yiyorsunuz ama o güzeller güzellerini, canımız şehitlerimizi alet etmeyin… Siz bu iş için bir Vakıf kurun. Bol paralı, huzur haklı yöneticiler olun. Sürekli yurt dışına gidip gelin, genelde de Paris aktarmalarını tercih edin ama şehitlerin yakasını bırakın… Deniz fenerini biliyorsunuz. Almanya “Asrın Soygunu” dedi… Bu asrı kurtardık, sonrakine de biz talip olmayalım oda başkalarına kalsın…
Yazının sonuna doğru geldiğimizde geçen hafta unuttuğumuz önemli bir günü hatırladım. En azından gecikmeli olarak bu hafta da es geçmeyelim. 11 Eylül, Dünya Yatağını Toplama Günü’ymüş. Ben böyle bir günü nasıl hatırlamam, inanın kendi kendime acayip kızıyorum, dolayısıyla da sizleri büyük bir zahmetten kurtarıyorum. O iş tamam hallettim, herkes işine gücüne bakabilir…
Geldik gene sıkıntılı kısma. Bugünün yarını var da , yarın ne yapacağız… Neyse atalar ne demiş? Sabah ola hayrola… Hepiniz Yaradan’a emanetsiniz. Hoşça kalınız…