Mehmet Edip Ören
Mehmet Edip Ören

Bugün 23 Nisan, Neşe Doluyor İnsan

featured

Evetttt. Geldik geçmişimizin ve de içimizde öldüremediğimiz çocuğun Bayramına… Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan… Dudakların mırıldandığı O olsa da içimizi kıpırdatmaya yetmiyor… İnşAllah 19 Mayıs’ta, bütün kurtlarımızı dökeriz… Hepinize Merhabalar…

Bugün de Bayram. Türk-İslam Sentezinin müşterek Bayramı. Yazılı olmasa da adet haline gelmiş, siyasetten uzak günlerimizden birisi, en azından bana göre öyle… Gayet tabi yazımızda o minval üzre olacak. Uzun zamandır nostaljik yazılardan mahrum kalmıştık. Bu derin kuyudan bir tas su almaya, kana kana içmeye ne dersiniz. Ama internette dolaşan gına gelmiş klasiklerden uzak, endemik olanlarına buyurun bakalım…

Siftahı, gazete toplayıp mandal, plastik vs verenlerle yapmak istiyorum. O zamanki toplum henüz okuma özürlü hale gelmemişti… Cehaletten medet uman siyasilerde henüz kısa pantolonla geziyorlardı. Bizim evimize iki tane gazete girerdi. Necmettin Cevheri Eniştem, Bakan olunca, ona bütün gazeteler gönderilirdi. Okunduktan sonra veya ertesi gün, yakın olan evimizden giderek hepsini alırdım. Yani bir ara sınırsız okuma şansına sahip olmuştum… Bu arada, duruma ön ayak olan sevgili teyzem, Yüksel Cevheri’yi de rahmetle anıyorum… İşte, o gazetelerin işi bitince ve de evde fazlasıyla yer işgal etmeye başladıklarında, mandalcı ve plastikçiler gözlenirdi. Sonra kıyasıya bir pazarlık yaşanırdı… Şu leğeni ver, ilave 10 tane de mandal isterim, türü pazarlıkların kesin galibi plastikçiler olurdu. Tipik, mirasyedici zihniyetiyle kabul ederdik… Bu gazetelerin ne işe yaradığını, pazara gittiğimizde çözmeye başlamıştık… Altı oldukça kalın olan kese kağıtları bunlardan yapılıyordu. Yerine göre 100-150 gramı bulan bu malzeme içindeki gıdanın fiyatına, bize geri satılıyordu… Gazetelerin bir diğer kullanma alanı da yolculuklardı… Seyahatlerde, otöbüs yerleşim yerlerinden geçerken ve de rampalarda yavaşladığında “Gazete, gazete ” diye bağıran çocuklar, akranlarımız mutlaka olurdu… Bir tomar atıp, mutluluklarına ortak olmak çok değişik bir duyguydu… Düşünebiliyor mmusunuz? Televizyon yok, telefon vs yok, radyo nadiren sadece haberlerde açılır, o da babanın izniyle… Sinema, abuk sabuk Türk filmlerinden ibaret, size vereceği bir şey yok. Onun içinde kaç harçlık biriktirmek lazım… Dünya’ ya tutunacağınız tek dal gazete… Okuma açlığımızı nispeten onunla giderirdik… Bu yüzden, gazeteyi kapışan çocukların varlığı, Memleketin teminatı gibiydi…

Mandalcı, plastikçi derken, aynı kulvarda faaliyet gösteren eskicileri de ihmâl etmemek lazım… Bunlarla eğlenebilmek, onların, almak istediklerini nasıl kötülediklerini seyretmek için, pazarlayacak, satacak bir şeyler mutlaka bulurduk… Bir gün yeni alınmış ama henüz giyilmemiş bir şeyi satmak istiyormuş gibi çağırdık. O giysinin, kolları mı yıpranmamış, boyu mu çekmemiş, eskilikten rengi mi gitmemiş, aman Allah’ım, neler neler anlatıldı. Neredeyse işe yaramaz olduğuna biz bile inanacaktık… İşte eskicilerimiz bu kadar mahirdiler. Bunun tam tersini ise bir şey almak istediğiniz de dinlerdiniz… Bu Eskiciler kimlere rol model oldu diyeceğim ama bugün siyaset yok…

Pazardan bahsettik ama, pazarın esas işlevini yani meyve sebze satışını es geçtik. Hemen tornistan ve paylaşımlar… Yafa diye bir portakal hatırlıyor musunuz? Ben çok iyi hatırlıyorum. Kalın kabuklu ama lezzeti güzel olan bir çeşitti. Bazı kıt anlayışlılar içinde yardımcı kelime olurdu… “Kafa kafa değil, kabuklu Yafa” lafını bazan öğretmenlerimizden bile duyardık… Hadi piyasa uygun görmedi ama, Devlet en azından neslini muhafaza etmeliydi. Bir tane daha… açık renkli, ufak ama müthiş kokulu, reçel için birebir “Ereğli Çileği” de sırra kadem bastı. Ufak tahta sandıklarda satışa sunulan bu güzelliğin yerini,  avcumuz kadar ama lezzeti olmayan çilekler aldı… Bitkilerde esasında insanlara benzedi… İddiasız ama, cevher insanların yerini nasıl, hiç bir değer arz etmeyen ama gösterişli şatafatlı tipler aldıysa, faal her konuda durum aynı. Eskiden, elbisenizin güzelliğiyle buyur edilip, fikirlerinizin güzelliğiyle uğurlanırken, şimdi her iki işlem içinde çula rağbet revaçta… İşte ona bitkisel bir örnek gene eski pazarlarımızdan… Hatırlıyorum… Tornadan çıkmış gibi hepsi aynı, salatalıkların yerine,  tombul, eğri büğrü ve ufak tefekleri vardı… Pazara dağ gibi yığılırlardı. Dün gibi aklımda, çifti beş kuruşa, seçerdik. Şimdiki gibi poşet nedir bilinmezdi. File vardı… Yeni nesil için bir şey ifade etmediğini zannediyorum. “File de ne?” diyecekler çıkabilir… Bir de fileyle belediye otobüsüne almazlardı. Kenarlarından çıkan patlıcan vs sapları insanlara batar çok çoraplar kaçırırdı…

Bir başka konu da şehirler arası ulaşımdı. Uçağın çok elit yolcuları vardı. Mahdut yerlere giderlerdi. Mesela Adana’ya, Samsun’a gibi . O da günde bir sefer ve pervaneli uçaklarla… Otobüs en yaygın olandı… Bir de bilhassa acil durumlar için taksi dolmuşlar vardı… Hatırlayanınız çıkabilir. Ankara-Ulus’ta, Emek Garajı vardı… Buradan, İstanbul’a ve Adana’ya, kuyruklu geniş arabalar kalkardı. Genelde Chevrolet, Impala veya Belair olan bu araçlarla seyahat edebilmek her daim, rüyalarımızı süslemiştir… Onların, garajdan çıkışlarını izlemek ve peşlerinden bakmak tek lüksümüzdü… Pek konusu edilmeyen nostaljileri paylaşmak istedim. Aklımda daha çok var da bu bayram günü sizi daha fazla esir almayayım… Haftaya nerede kalmıştık diye gündeme döneriz. Şimdilik hepinizin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınızı kutluyorum. Tamamınız Yaradan’a emanetsiniz. Hoşça kalınız…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!