Benim için mühim olan kısım, yurtdışına gidecek mala bile sahte temiz raporu verenler, içeriye neler yapmazlar? Burada iki konu ortaya çıkıyor. Birincisi, bu temiz raporlarının alınmasının belli bir tarifesi mi var, ikincisi, üretici bilgilendirmediği, eğitilmediği için mi bu durumlar oluşuyor? İçerideki vahamete, dışarıdaki rezalete çözüm olacak, bu durumların çaresine ivedilikle bakılması şart… En azından gıda mı alıyoruz yoksa zehir mi sindirmeye çalışıyoruz bilmemiz gerekiyor… İran, Türkiye’ye ve Avrupa’ya hurma yolluyor. Avrupa, zararlı maddeden dolayı, iade ediyor, Türkiye ise, gayet normal diye kabul ediyor. İthalatı yapanların, siyasi tercihlerine baktığınız da az çok durumu anlıyorsunuz…
Hayatta hiçbir şey tesadüf değildir. Herkesin bir rolü ve replikleri vardır. Zamanı gelince, yapılır ve söylenir. Durum bundan ibarettir… Tabi ki çoğunuz, nereden aklına geldi dediniz, ben de kısaca anlatayım… Yaz sonu Datça’dan dönerken, değerli komşum, bütün dünya limanlarına dümen kırmış, kaptan Merdol Bey, bize üç paket hurma verdi… Niye, iki değil üç diye de merak ettim ama, yolda keyifle yiye yiye geldik. Gel zaman git zaman, Mart Ayı geldi, dolayısıyla, Ramazan’a da bir dedik. Akşam üzere, orucu neyle açacağız diye düşünüyordum. Sofraya iki çeşit zeytin koydum ama içimde başka duygular var idi… Keşke Medine hurmam olsa, yanında bir tabakta manda yoğurdu, kestane balı da ne güzel gider… Diyanet İşleri Başkanına 17 milyonluk bir A..iyi çok görenler bana bunları esirgemez diye düşünürken, dolabı açtığımda bir paket hurmayla karşılaştım… Kaptanımın niye üç paket verdi dediğim hurma, iftarımın açıcısı olarak karşımda duruyordu. Cenab-ı Allah’ın, bu hediyesini sevinçle soframa koydum. Vesile olan Kaptanıma da dua ettim… Maalesef olay bununla bitmiyor. Aynı zamanda okurum da olan Kaptanıma, Merdol Bey’e sesleniyorum. Son hurmayı da farkında olmadan dün yedim. Farkında olmadan yenilen hurmalar, vakti gelir ne yapar ayrı konu da bizim orda bir laf vardır… İti öldürene sürütürler diye. Ramazan’ın çıkmasına daha bir hafta var. Gereğini bekliyoruz… Hemen yollayın… Şükredin ki yandaş yazar değilim… Vatandaşın din ve ibadet özgürlüğünü engellemek ve de kısıtlamaktan anında gözaltındaydınız… İddianamenizde iki seneye hazır olurdu. Hem şükredin hem de ivedilikle gereğini yapın… Ben kalenderim. İlla Medine olmayabilir. Kudüs veya Tunus hurması da kabulümüz… Hepinize merhabalar. Türkiye birden büyüktür…
Dini bütün (!!!) kardeşlerimizin, bütün kesimlere tartışmasız hâkim olduğu dönemlerde, her şeyde olduğu gibi, gıda terörü de tepe yaptı… Geri gönderilmeyen ürünümüz kalmadı. Daha dikkatli davranıp, iyi incelemeden iş yapmamamız gerekirken maalesef tam tersi oluyor. Nasıl olsa, yuttururuz dediğimiz Tunus bile, yerli temiz raporlarına inanmayarak yeni tahliller yaptırdı. Sonuç malûm. Patateslerin hepsi iade edildi. Benim için mühim olan kısım, yurtdışına gidecek mala bile sahte temiz raporu verenler, içeriye neler yapmazlar? Burada iki konu ortaya çıkıyor. Birincisi, bu temiz raporlarının alınmasının belli bir tarifesi mi var, ikincisi, üretici bilgilendirmediği, eğitilmediği için mi bu durumlar oluşuyor? İçerideki vahamete, dışarıdaki rezalete çözüm olacak, bu durumların çaresine ivedilikle bakılması şart… En azından gıda mı alıyoruz yoksa zehir mi sindirmeye çalışıyoruz bilmemiz gerekiyor… İran, Türkiye’ye ve Avrupa’ya hurma yolluyor. Avrupa, zararlı maddeden dolayı, iade ediyor, Türkiye ise, gayet normal diye kabul ediyor. İthalatı yapanların, siyasi tercihlerine baktığınız da az çok durumu anlıyorsunuz… Dini bütün (!) kardeşlerimiz burada da, kul hakkını rafa kaldırabiliyor. Çok zayıf bir ihtimal olarak, İranlılar zehirli olanları Avrupa’ya, temiz olanları, din kardeşiyiz diye, bize yolluyorlar… Ne dersiniz? Biz mallarımızı biliriz, sen çeneni yorma, dediğinizi duyar gibiyim…
Oynanan oyunun farkında mısınız bilmiyorum. Bu yüzden de kısa bir durum değerlendirmesi yapacağım… PKK, hakikaten siyasal ömrünün sonuna geldi. Marjinallik noktasından, bir şeyler kopararak çekilmek stratejisi benimsendi. Burada tek bir şey alınamasa da önemli değil. Ufak tefek kazanımlar, net kâr hanesine yazılacak. Kısmi af, Anayasa’daki vatandaşlık tanımı, Apo itinin eve çıkışı vs gibi… Esas mesele 300-500’lük gruplar değil, 80-100 bin kişilik PYD, yani sosyete adıyla SDG (Suriye Demokratik Güçleri). Zaman zaman da yazdığım gibi bunların yakın gelecekteki, İran, orta-uzun vadede de Türkiye operasyonları için gerekliliği var… Gel gör ki, içeri politikaları gereği, bunlardan da silah bırakmaları isteniyor. Yoksa vatandaş, terörün bittiğine inanmayacak… Aylardır, oluşturulan plana ABD tarafından son nokta kondu… Artık bütün silahlar ve personel Suriye Ordusuna ait. Ortada ne PYD ne YPG ne SDG ne terör ordusu ne silah, hiçbir şey kalmadı. Nerede, kâğıt üzerinde, hepsi Suriye Ordusu oldu… Yani kazan kazan sistemi burada da geçerli kılındı… RT ve At Uşağı çıkıp bunların hepsini (Terörü) bitirdiklerini söyleyebilecek, ama diğer tarafta da hiçbir şey değişmemiş olacak… Seçimin yeni altyapısı bu… Mayıs seçimlerini hatırlayın. Ekonomi aynıydı. Dünya’da görülmedik şeyler oldu, iktidar kazandı. Niye “Beka” ön plana çekildi, açlık ikinci plana düştü. Şimdide ekipman değişik olay aynı mantıkla çözülecek. Vatandaşa terörü bitirdik, şimdi sıra ekonomiye geldi denecek. Bekleyin görün. Özetleyerek bu kadar, dahası zaman zaman gelebilir… Neticenin, neticesi: Kardeşim Şara, Katil Şer’e olabilir mi?
Yazmayacaktım ama şeytan dürttü. Bir iki satırla bitirelim… Eyyy özgür, Küçük Kripto… Kınayı nasıl kullanacağını mutlaka biliyorsundur… Sana herkes söyledi. Kimseyi dinlemedin. Yıkılmakta olan boksöre, “gong” oldun… Yumuşama, normalleşme diyerek rakibi ayağa kaldırdın. Yetmedi, herkese karşı çıkarak, aday belirledin… İmam’ı yok eden sensin, başkası değil… Diyelim ki iki ay sonra seçim var… Sen tepin, yere yat, debelen, amuda kalk, önseçimini yap, her ne yaparsan yap, İmam artık aday olamaz… Yapacağın, defalarca dediğimizden başka bir şey kalmamıştır… Mansur, CB, İmam yardımcısı… Bunu ilan et, kurtul. Sonrası, parlamenter sistem, İmam Başbakan… Daha çok konuşacağız…
Hepiniz Allah’a emanetsiniz. Hoşça kalınız…