29 Kasım günü, ayın son yazısını yazmak için klavyemin başındaki yerimi aldım. İnanın ki, sizlerle aramdaki görünmeyen ama hissedilen, kutlu yolun en sıkıntılı kısmı… Herkese Merhabalar… Hepiniz, Yaradan’ımdan dilerim ki, iyisinizdir… Karakışa bir- iki… Eskiyi hatırladım. Dolmuş duraklarında değnekçiler olurdu… Bir tanesini hiç unutmam… Olgunlar Sokağın, ATATÜRK Bulvarı’na açıldığı yerde duranını… Peltek şivesiyle “Ulus’ a bir- iki” diye bağırışı halâ kulaklarım da yankılanır… Bugün ben de onu taklit ederek, Karakış’a bir- iki diyerek başlamak istedim…
Esasın da o kadar çok şey var ki hangi birisine yetişeyim… Hemşerilerim bilir Urfa’da bir olayın neticesi olan cümleyi…”Hepi bi Muhammet, hangi birine yetişeyim“… İşte bugün, naçizane Muhammetiniz, bu denemeyi huzurlarınız da yapacak…
Artık, beni tanıdığınızı düşünüyorum. Mevcut sazanlara +1 olmamak için beklerim. Olayları sindirmeye çalışır ve ona göre fikir beyan ederim… Şimdi sırası gelen konularla başlayalım… Bu yazacaklarımın hepsi, sadece kendi değerlendirmemdir… Tamamen doğru veya yanlış olabilir. Bu gözle okunmasın da fayda olacağı kanaatindeyim…
Bir futbolcu bile, bir doktor bile hastalandığında, ne zaman hastaneye intikal ettiği, tedavisinin ne safha da olduğu, konusunda kamuoyu sürekli bilgilendirilir… Gel gör ki geçtiğimiz günler de, Türk Siyasi Tarihinin en renkli simalarından biri olan Kuzu Hocamız ile ilgili, hiç bir açıklama içermeyen, sadece, Coronadan öldüğü bildirilen bir haber duyduk… Doğal olarak merceğimizi o tarafa odakladık… Burhan Kuzu ile ilgili en son haber, İranlı Uyuşturucu Baronu Şerifi Zindaşi ile ilgiliydi… Hakim Cevdet Özcan’la birlikte oluşturulan sistemler neticesinde, elimizdeki Baron uçtu gitti… Reza Zarrap’tan sonra böyle bir şeyin daha oluşu, İranlı, yasa dışı elemanların, ikinci adresi olduğumuzu gösteriyor ve adeta tescil ediyor… Çok satıhtan gideceğim, çünkü olay dipsiz kuyu, sadece üstteki hafif tozu üflemeye çalışacağım… Bu Zindaşti kim. Biraz tanıyalım… Kesinleşmiş mahkeme kararı olmamasına karşılık, bu piyasa da Baron olarak bilinen, Orhan Ünğen (Hayalet), Zindaşti ile kanlı bıçaklı oluyor… Sebep ise, doğru mu, yanlış mı bilmediğim ama sürekli fısıldanan, Yunanistan’da ihbar neticesi yakalanan uyuşturucu yüklü gemi... Bu olay çerçevesinde hem Zindaşti’nin hem de Hayalet’in yakınları, cinayetlere kurban gidiyorlar… Hayalet Orhan’ın söylenen başka bir marifeti de Hollanda’daki PKK yapılanmasına darbe vuruşu para trafiğini, devlet adına yok edişi… Belki de bu özelliği onu öncelikli bir konuma getirmiş olabilir… Her neyse netice de Zindaşi, elimiz de iken, Burhan Kuzu ve malûm hâkim devreye girerek, serbest kalmasını sağlıyorlar. Akabinde de Zindaşi sırra kadem basıyor… Konuyla ilgili hukuk devreye giriyor. B. Kuzu’nun sıkıntı yaşayacağı, bu sıkıntının başka taraflara da sıçrayacağı konuşulmaya başlanıyor… İşte tam bu sıra da her şey açığa çıkacak, adalet yerin bulacak dediğimizde Corona ortaya çıkıyor, Kuzu Hocamızı alıp götürüyor... Şimdilik bu konuyu, tekrar dönmek üzere burada bırakalım…
Gene hafızanıza başvuracağım… Sedat Peker diye bir zibidi vardı. Hatırladınız mı? Kendini bir sistemin, mafya kolu başkanı olarak lanse ediyordu… İltifatta görüyordu. Hatta bazı yerlere giderken, polis eskortları bile oluyordu… O zamanki gazeteleri gözünüz önüne getirin, tamam diyeceksiniz… Bu Sedat Peker, zaman zaman, pervasızca, hasım bildiği, siyasi kuruluşların sempatizanlarını tehdit ediyordu…Alenen yapılan bu ifadeler birilerinin kıs kıs gülmesine sebep oluyordu… Bu çakma mafya Sedat Efendi, işi o kadar ileriye götürdü ki, hapishanedeki Çakıcı’ya da bulaştı.
O zamanki beyanları ve mektupları, basınımız gerekli şekilde ele aldı ve herkesi de bilgilendirdi… Bir müddet sonra, Çakıcı, mahpustan çıkınca, bizim sahte delikanlı, soluğu Bulgaristan’da aldı. Şu an da Macaristan’da olduğu söyleniyor… Gelelim neticeye: Bu durum, ortaklardan birinin, yeraltı hakimiyetini kaybetmesine, diğerinin de ezici bir üstünlük sağlamasına sebep oldu… Bu da dursun bir kenar da…
Burhan Kuzu, Hâkim Cevdet ve Zindaşi üçgeninde olanlar geçtiğimiz hafta, bazı yayın organlarında ve köşeler de ele alındı… Konu, bizim yaklaştığımız cesamette değerlendirilmeye başlandı. Tehlike çanları çalmaya başladı… Sert rüzgârın, her an fırtınaya dönebilecek duruma gelmesi an meselesi oldu… Şimdi sıkı durun. Tam bu sırada Kripto AKP’li Dersimli KK görevini yaptı…DB’nin çok büyük gayretlerle hapisten kurtardığı, Çakıcı ile diyaloğa girdi. Olaylara çanak tuttu. Arzu edilen oldu. Gündem tersyüz oldu. Reza olayında da olduğu gibi, siyasetin göbeğine bulaşacak Zindaşi olayı, devreden çıktı… Gelişen her şey, Hükümet’in arzu ettiği biçimde gelişmeye devam ediyor…Kendi dahli olmadan başka bir el vasıtasıyla, yeraltı dünyasına tekrar hakim olabilme şansı kapıya kadar geldi… Çakıcı’nın tekrar yargılanıp, mahkûm edilme ihtimali, adalet sistemindeki köklü değişikliklere altyapı olabilecek ve de bunu kamuoyuna kabul ettirecek bir gelişme olarak elde bulundurulacak… Yani “Bakın artık adalet tam bağımsız” söylemi, Çakıcı üzerinden nemalandırılarak servis edilecek… Bu konu da daha fazla derine inmeden, yüzeydeki noktamdan karaya çıkıyorum… Karaya adım atmadan son olarak DB’ye teşekkür ediyorum… Şaşırmayın gerçekten teşekkür ediyorum… Bu ülkeye; kellesini koltuğa alıp çok önemli hizmetler yapan, bir Ülkücü evladını özgürlüğüne kavuşturduğu için… Askerlik çağı gelmiş gençlerin kendilerinin veya ailelerinin kapı kapı dolaşarak, “Oğlum, orduevinde askerlik yapsın veya yazıcı olsun” dendiği devirlerde, bu değerli Ülküdaşım, canını ortaya koyup, Fransa’da, başımıza dert olan ASALA’yı bitirmiştir… Ondan Allah razı olsun… Ayrıyeten, “Ülkücüden mafya; mafyadan Ülkücü olmaz” sözünü sarf eden, Mustafa Kemal Atatürk’ten sonraki Başbuğumuz, Alparslan Türkeş’in lafını da tam karşımda ve de gözümün önünde tutuyorum…
Bu konuyu sık sık yazacağım. Ömrünü, Türkiye’nin en çalkantılı dönemlerine heba eden bizlerin, en azından yaşlılığın da biraz gülmesi gerekiyor… Gel gör ki ona da bu iş bilmez çavuşlar göz dikti… Allah’ın tescilli cezaları. Dönün neyi avuçlarsanız, avuçlayın, umurumda değil, yeter ki yakamızdan düşün… Bizim sizin gibi liyakatsiz kimselere harcayacak, bola saça bir zamanımız yok… Her dakikamız kıymetli, çünkü çok azaldı… Bırakın dakikayı, saniyeyi bile helâl etmiyorum… İnanmadığınız, dalga geçtiğiniz İlahi Adalet karşısın da hakkımızı söke söke alacağız. Bu demek değildir ki, dünyadakinden vazgeçtik… O, “Bakara, makara” dedikleriniz, boynunuza asılarak, Cehennemin en diplerine gitmenizi ve oralardan çıkamamanızı sağlayacak…
Bekledim bari finali iyi bitireyim diye… Başkanların Başkanı Mansur Başkan, reklamsız, sessiz ve derinden, gönüllere taht kurmaya devam ediyor… Ne olur hepiniz takip edin… Havuzcular ve yandaşlar özellikle bahsetmiyor ama sizler bulup öğrenin… Bu kardeşimiz Beypazar’ı dünya markası yaptı. Ankara’da harikalar yaratıyor… İsteyene iki öğün sıcak yemek ve köylere ücretsiz İnternet vs vs … Bundan sonra da İnşAllah sıra Türkiye’ye gelecek… Hep birlikte sahip çıkalım, destek verelim…
Allah’ım, ömür verirse, haftaya gene beraberiz… Hepiniz de O’na emanet olunuz. Hoşça kalınız…