Mehmet Edip Ören
Mehmet Edip Ören

Yurdumuza Has Olaylar

Yurdumuza Has Olaylar

İşte bugün de öyle günlerden biri. Geldi ayın dördü, kız saçını kim ördü… Hepinize Merhabalar olsun.

Bir müddettir yazmaya çalışıyordum ama nasip bu güneymiş. Yurdumuzun gizli cennetlerinden Geyve de yaşayan, öğretmenliğinin yanı sıra , şair de olan, bir zamanlar yaptığımız Merhaba Dünya program için de şiir yazıp, bizleri, onurların en müstesnasına layık gören ve gark eyleyen kardeşimiz İbrahim Açılan zatıma ulaştı. İsmini hatırlayamadığım Çanakkale 57. Alay temsili mezarlığında ki Rum vatandaşımızın ismini bildirdi. Tabip Yzb. Dimitroyati…
Hemen hemen aynı günlerde, Eceabat’ta yaşayan kardeşim ve okuyucum Rüştü Altay da, bu mezar levhasının söküldüğünü söyledi. Bunun üzerine bir araştırmaya girdim. Detaylara girmeyeceğim. Doğru, Dimitroyati Çanakkale’de değil, Kafkas cephesinde ölmüş.

Netice olarak böyle bir şahıs Adıyla sanıyla rütbesiyle ve fikirleriyle var. Tıpkı Yunus Emre gibi, tıpkı Nasrettin Hoca gibi…

Anadolu’nun muhtelif yerlerinde bunların yaşadığı ve mezarları olduğu söylenir. Kalkıp, Hoca Akşehirlidir diyerek, Sivrihisarlıları suçlamak ne kadar abes ise bu durum da öyledir.

Kalp gözü açık bir dostum, Yunus’un mezarında Taptuk’un; Taptuk’un mezarında da Yunus’un yattığını söylemişti… Yattıkları yer mühim değildir. Onlar nerede olurlarsa olsunlar, kalbimizin derinliklerinde gömülüdür. Ancak yatacak yeri olmayanlar, mermerle kitabe ile uğraşır fitne çıkarırlar.

Benim canım Yüzbaşım… Canım Tabip’ im…Canım Kardeşim Dimitroyati…
Senin kabre ihtiyacın yok ki, Sen her Türk’ün kalbine gömülmüşsün zaten… Maiyetindeki Ali Çavuş’a dediğin gibi “Beni Gavur diye başka yerlere gömmeyin” demiştin ya, gömüldüğün yerlerden kimse sana bulaşamaz, varsın, o mermer parçası olmasın…
Onların kalbi, o taş kadar katıdır… Eğer sen zamane sahtekarları gibi yapsaydın, mesela adını, Metehan Asiltürk diye veya Kayıhan Hastürk diye değiştirseydin, kalplerimizden kusulurdun. Şu anki makamın en ulu makam oralarda sonsuza kadar huzur içinde uyu Yüzbaşım…

Ali Çavuş’a söylediklerinden, İslam fıtratıyla öldüğünü düşünüyorum, bu bizlere verdiğin bir ipucu. İslam görünüşlü (!!!) olup, “Keşke Yunan kazansaydı” diyen şerefsizlerden kat be kat daha üstünsün. İslam görünen, Türk isimli olup kurucusuna lanet okuyan şerefsizlerden çok çok kıymetlisin benim canım Dimitrim, canım Dimitrim…

Gene, biraz kenarda durmak istemiştim ama bir iki laf deme ihtiyacı da hasıl oldu. Türkiye’de iktidar problemi değil, muhalefet problemi var diye uzun zamandır söylerim. Düşünün bir iktidar, iktidarı bırakmak için daha ne yapabilir? Muhalefetin eline hangi kozları verebilir? Daha kimlerle, işbirliğinin ve ortaklığının resmiyet kazanması gerekir?

Bu açıkların onda biri bir muz Cumhuriyetinde olsa bir gün duramazlar. Peki bizde niye çok farklı durumlar oluşuyor. Düşünmeyin, ben söyleyeyim, Muhalefetten…

Bu yüzden bizde, iktidar değil muhalefet problemi var…
Bu durum yazar ve kanaat önderlerinde de aynı. Sistemin dönmesi için değil aynen devam etmesi ve bu şekildeki nemalanmaların sürmesini isteyen yazar düşünür ve fikir adamlarımız var. Mesela Uğur Dündar, Yılmaz Özdil gibi bir çok kişi de, muhalif okurların nabzına göre şerbet vererek onların paralarını almaktalar.

Eski okurlarım hatırlar. Yılmaz Efendi ATATÜRK Kitabı yazdı. Sözcü gazetesi aylarca reklamını yaptı. Biz din satanlardan kurtulalım derken birde ATATÜRK tacirleri türedi.

Uğur Efendi ile TRT’de birlikte de çalıştık. Onun ne kadar dürüst olduğunu, neler yaptığını, yayıncı olan çağdaşı TRT’cilere sorun…

Klasik tespitimdir. Bir insan hangi özelliğini sürekli gündeme getiriyorsa orda bir problemi mutlaka vardır. Mesela “Yalan söylemem” diyenin her cümlesinde mutlaka bir yalan bulunur. Antalya Hasyurt Belediyesi’nde yaşananlar, Uğur’un ekibinin dövülmesi, kendisinin de sunduğu haberler esnasında “Kaymakam nerede ” diye bağırmasının altındaki sebeplere ulaşırsanız, ne kadar dürüst olduğunu anlarsınız…

Bütün bunlar bizim yurdumuza has olaylar…
Bir zamanlar Cumhuriyet Senatosu’nda ki ölesiye Senatörlükler gibi, her meslek grubunda ” ölesiye ” olanlar var. Gazetelerde hasbelkader birer köşe ele geçirenler buraları kendilerine ölene kadar hak görmekteler. Araya kimseyi sokmamaktalar.

Yetersiniz artık hepiniz çekip gidin de rahata erelim.
Bir partiyi, bir sendikayı, bir derneği, bir köşeyi, bir cami derneğini vs. ele geçiren bir türlü defolup gitmiyor.

Sizce, sadece hizmet aşkı mı (!!!) var devrede, ne dersiniz?
Bunları, geberene kadar çekmek zorunda mıyız?

Kanal İstanbul’un, nihayet inadına gerçekleştirilen temel atma törenine şahit olduk. Hiçbir teknik ve çevre başlığına girmeyeceğim. Sadece bir iki sorum var…
“Allah’ım ve milletim beni affetsin” deme alışkanlığı kazanmış birisi, gene aynı lafları deme ihtiyacı duyarsa ne yapacağız?

Kandırılmakla nam salmış birisi “Tüh gene kandırıldım” derse ne yapacağız?

Neticede bu zat işin içinden hemen sıyrılabiliyor da geridekiler ne yapacak? Kanalı tekrar dolduracak mıyız, bir zamanlar Ankara Kızılay’ı doldurduğumuz gibi. Ne yapacağız biri lütfen anlatsın…
Bilal’in anlayacağı gibi olmasa da anlarız…

Başka bir kabak tadına daha değinmek istiyorum. Hazret temel atılışında, Vatandaşın cebinden beş kuruş para çıkmayacağını söyledi…
Biz bu filmi kaçıncı kere seyrettik. Halâ da sonunu merak edenlerimiz var. Sonu nasıl mı bitiyor? Boş laflara inanan, beyin fukaralarına bildireyim:
Geçen yıl hazine garantili, otoyol, köprü, hastane ve havaalanlarına bütçeden 31 Milyar ödendi. Doğal olarak bu paralar bize ait değil. Milyarali, Bilal, Erkam falanın ödediği vergiler.

Yahu gene sapıttık, onlar Hollanda Hükümeti’ne ödüyor… En iyisi kapatmak… Ördüyse yarim ördü, ay karanlık kim gördü…
Hepiniz Allah’ a emanetsiniz. Hoşça kalınız…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!