Av. Mehmet Bacaksız
Av. Mehmet Bacaksız

Milli Egemenliğe/Milli İradeye Aykırı Gelişmeler

featured

Milli Egemenliğin/Millet İradesinin üstün olduğu bir ülkede mahkemelerin bağımsız olması, millet adına karar vermesi esastır. Mahkemelerin bağımsızlığının var olabilmesi için özellikle siyasi iktidarın, yani hükümetin mahkemelere etki edememesi şarttır. Ancak, ülkemizde mahkemeler bağımsız değildir. Hükümetin ağır etkisi altındadır. Bu nedenle, siyasi iktidar yargıyı sopa gibi kullanmak suretiyle muhaliflerini, korkutma, sindirme, pasifize etme çabasına girişmiştir. Ne acı ki, bu konuda önemli mesafe de almıştır.

Milli Egemenlik kavramının tanımını yapmak gerekirse; Devlet yönetiminin her alanında millet iradesinin üstün tutulmasına, tüm devlet faaliyetlerinin millet adına ve milli menfaatleri temin etmek için yürütülmesine Milli Egemenlik diyebiliriz.

Bilindiği üzere devlet gücü üç kuvvet halinde kendisini gösterir. Bu üç kuvveti Yürütme(Hükümet), Yasama (TBMM), Yargı (Bağımsız Mahkemeler) olarak tanımlayabiliriz.

Halen yürütme kuvvetini elinde bulunduran Cumhur İttifakı, “Bizi millet seçti. Milli İradeyi biz temsil ediyoruz.” diyerek kendilerini milli egemenliğin, milli iradenin tek temsilcisi gibi tanıtıyorlar. Bu doğru değil. TBMM’deki diğer partiler de millet tarafından seçildiler. Bu sebeple, onlar da milli egemenliği/milli iradeyi temsil etmektedirler. Bunun yanında mahkemeler millet adına karar verirler. Bu sebeple, mahkemeler de milli egemenliği temsil etmektedirler.

Milli Egemenliğin bir ülkede tam anlamıyla var olabilmesi için tüm devlet faaliyetlerinin, yani Hükümetin yaptığı icraatların, Meclis’in çıkardığı kanunların, mahkemelerin verdiği kararların milli menfaatlere uygun olması gerekir.

Şimdi, kendimize şu soruyu soralım. Son bir yıl içinde yapılan devlet faaliyetleri milli egemenliğe/millet iradesine uygun mu? Şahsen, ben bu soruya tam olarak “EVET” diyemiyorum. Maalesef, son bir yıl içinde milli egemenliğe/millet iradesine aykırı olan pek çok gelişme var. Bunlardan çok önemli gördüklerimi aşağıda sunuyorum.

  1. 1 Ekim 2024 tarihinde MHP Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ’nin DEM Partili milletvekillerinin yanına giderek tokalaşmasıyla İkinci Açılım Süreci başlatılmıştır. Bu süreçte Hükümet, PKK lideri teröristbaşı Öcalan ile pazarlık masasına oturmuştur. Ne anayasamızda ne de kanunlarımızda Hükümet’e PKK ile pazarlık yapma görev ve yetkisi veren bir hüküm yoktur. Aksine, PKK ile pazarlık yapmak suçtur. Millet, 2023 Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde cumhurbaşkanına ve milletvekillerine PKK ile pazarlık yapmak görev ve yetkisi vermemiştir. Üstelik, Cumhur İttifakı seçimlerde rakiplerini terörle işbirliği yapmakla suçlamışlar, mücadele ederek terörü sona erdireceklerini ısrarla savunmuşlardır. Geldiğimiz noktada ise dün söylediklerinin tam tersini yapmışlardır. Bu sebeplerle, halen yürütülmekte olan İkinci Açılım Süreci milli iradeye tamamen aykırı olup milli egemenliğin açıkça ihlal edilmesidir.
  2. Milli Egemenlik/Millet İradesinin Üstünlüğü, sadece sınırlarımız içinde söz konusu değildir. Sınırlarımız dışında da milli menfaatlerin var olduğu her yerde Milli Egemenlik/Millet İradesinin Üstünlüğü esastır. Hükümet, son bir yıldır ısrarla Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduklarını, Suriye’de özerklik vb. bir yapılaşmaya seyirci kalınmayacağını, Suriye topraklarının terör unsurlarından temizlenmesinden taviz vermeyeceklerini ilan ediyordu. Geldiğimiz noktada Suriye’de bunun tam tersi bir durum söz konusu. PKK’nın Suriye Kolu YPG/SDG Genel Komutanı Mazlum ABDİ ile Suriye Geçici Cumhurbaşkanı Ahmet El ŞARA bir anlaşma imzaladılar. Bu anlaşmaya göre YPG/SDG kendisini tasfiye etmeyecek, silah bırakmayacak, güya Suriye Ordusu’na entegre edilecekmiş. Bu tamamen palavra. YPG/SDG 80-100 bin silahlı askeri, uçak hariç her türlü ağır silahı ile varlığını devam ettirecek. Biz de bu entegrasyon yalanına inanacağız öyle mi? Bu yalana ancak aptallar inanır. Bu sebeplerle, Suriye’deki bu durum milli iradeye tamamen aykırı olup milli egemenliğin açıkça ihlal edilmesidir.
  3. Geçtiğimiz günlerde 4 Türk Cumhuriyeti, Kıbrıs Rum Yönetimini Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanıdı ve Büyükelçilik açmaya karar verdi. Kıbrıs Meselesi, Türkiye’nin milli davasıdır. KKTC’nin yok sayılarak Kıbrıs Rum Yönetiminin Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanınması milli menfaatlerimize 180 derece zıttır. Kıbrıs Rum Yönetimini tanıyanlar sıradan devletler olsalardı, çok önemli sayılmayabilirdi. Bu tanımayı yapan 4 devletin tamamının Türk Devleti olması çok vahimdir, yıkıcıdır. Hükümetin bu ihtimali öngörerek engellemek için her türlü tedbiri alması ve engellemesi gerekirdi. Hükümetten bu konuda en küçük bir açıklama dahi yapılmadı. Bu durum, Kıbrıs konusunda da milli menfaatlerin darmadağın edildiğini, milli egemenliğin/millet iradesinin yerlerde süründüğünü çok acı bir şekilde göstermektedir.
  4. Milli Egemenliğin/Millet İradesinin üstün olduğu bir ülkede mahkemelerin bağımsız olması, millet adına karar vermesi esastır. Mahkemelerin bağımsızlığının var olabilmesi için özellikle siyasi iktidarın, yani hükümetin mahkemelere etki edememesi şarttır. Ancak, ülkemizde mahkemeler bağımsız değildir. Hükümetin ağır etkisi altındadır. Bu nedenle, siyasi iktidar yargıyı sopa gibi kullanmak suretiyle muhaliflerini, korkutma, sindirme, pasifize etme çabasına girişmiştir. Ne acı ki, bu konuda önemli mesafe de almıştır. Bu nedenle de ülkemizde milli egemenlik/millet iradesinin üstünlüğü ağır yara almıştır. Bu ağır yara azalmak yerine günden güne çoğalmaktadır.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!