Siyasal iktidarın verdiği tepkiler her ne kadar, hoşumuza gitse de bizleri memnun etse de, yetersiz kalıyor. Yetersiz kalmaya, devam edecek, caydırıcı hiçbir özelliği olmayacak. Çünkü; eylemlerle desteklenmeyen hiçbir söz ciddiye alınmaz, hatta makara mevzuu olur.
İş bu tanımlama; her alanda geçerlidir. Siyasette, ekonomide, askeri alanda, diplomaside. Kısacası insanla ilgili her konuda geçerlidir. Tarih iş bu tanımlamanın dışında hiçbir olayı kaydedememiştir.
Suriye’de; bizim korumamız da olan alanlara kesintisiz bir saldırı var. Irak için de benzer olaylar bir türlü durulmuyor, Karabağ bölgesinde İran bir türlü melanetlerinden vazgeçmiyor. Libya’da ise, henüz arzu ettiğimiz düzeyde beklentilerimiz gerçekleşmedi.
Rum, Yunan ikilisi, gemi iyice azıya aldı, azgınlıklarına devam ediyor. İş bu saydığım olaylar eşliğinde, On ülkenin büyük elçileri, Kavala bahanesi ile iç işlerimize müdahale ettiler, diğer bir deyişle düşmanlıklarını net olarak, tartışmaya meydan bırakmayacak şekilde ortaya koydular.
Bizim planlayıcılar, istemese de istese de ciddi bir savaşa hızla hazırlanmak zorundalar. Karşımızdakiler niyeti iyice bozdular. Türkleri Orta Asya’ya sürme planı geçerliliğini koruyor. Beş veya altı cephede gerçekleşecek bir savaştan bahsediyorum.
TV programlarında; bazı salakların, ihanet ağacına tırmanmaya çalışanların, Türkiye’nin diplomatik alanda yalnız kaldığından bahisle, sömürge olmamızı öneriyorlar. Nasıl ki İsevist dünya en küçük bir bahane ile bize bedel ödetiyorlarsa; devletimizin de sadece söylem yerine, söylem eşliğinde eyleme geçme ve çeşitli şekilde, bedel ödetmeye başlaması bir zorunluluk haline gelmiştir.
Bizim bir askerimize saldıranların, artık kökü kazınmalı, düşmanlarımızın aparatları işe yaramaz hale getirilmeli, içimizdeki hainlere gereken bedel çok, amma çok ağır bir şekilde ödetilmelidir. Özellikle Suriye’de askerimize veya koruma alanlarımıza yaptırılan saldırılara son verecek önlemler hızla alınmalı, başta İran olmak üzere tüm sorumlular cezalandırılmadır.
Bizim iç işlerimize müdahale eden, onurumuzla oynayan, on büyük elçi de nasiplerini almalı, istenmeyen adam ilan dilmeli, zaman kaybetmenin, lafı eveleyip gevelemenin hiçbir manası yok. Bizim devlet aklımız yüz yıllardır, haçlılarla mücadele etmiş, son Osmanlı dönemi hariç başarılı olmuştur.
Günümüze kadar; akıncı teşkilatlarının neden sessizce ortadan kaldırıldığını, Serdengeçtilerin neden ortadan kaybedildiğini hiçbir aydınımız sorgulamadı.
İsevi dünya; başarılarını içimizdeki hainlere borçludur. Akıncı ve Serden geçti teşkilatları ile bacıyan ve Abdalan teşkilatları modernize edilerek devlet kurumları arasındaki hak ettiği yeri alması sağlanmalıdır.
Mali suçlara verilen cezalar, dudak uçuklatan cinsten olmalı, Tarikat cemaat, vakıf, sivil toplum örgütleri gibi kuruluş veya oluşumların resmi veya gayrı resmi para kaynakları sıkı denetim altına alınmalı nereden buldun sorgulaması yapılmalıdır.
Devlet kurumlarına sızmaya çalışmanın, devleti ele geçirmeye çalışmanın, ihanetin cezası; idam olmalı ve geçmiş dönemleri de kapsamalıdır. Başka bir şekilde düşmanlarımıza galebe çalmak olası görünmüyor.
Düşmanlarımıza karşı, içte ve dışta hazırlanırken “merhametten, maraz gelir- yavaş tükürüğün sakala zararı olur, acırsan acınacak hale gelirsin.” Atalarımızın deyişlerini bir an olsun hatırdan çıkarmamak gerek.
Şimdilerde; akıl elde olmak şartı ile, söz ve eylem zamanı, bedel ödetme vakti. Çok çalışma- çok düşünme -yürekleri pek tutma sırasıdır. Fetih suresini ve manasını tekrar okumalı.
Görklü Çalap’ımızın görkemli selamları, çok çalışan-çok düşünen- yüreklerini pek tutan-düşmana karşı var gücü ile karşı koyan Türk dünyasındaki kardeşleri ile bütünleşmeye devam edenlerin üzerine olsun vesselam.