Kızılelma’nın sonradan büyük ülkü, megalo idea gibi sunulması şüphesiz bir kurgudur. Fakat milletlerin bile günümüz sosyolojisinde bir kurgu neticesi yaratıldığına- yaratılabileceğine dair çerçeveler hazırlanmakta değil midir?
Vatan Millet Sakarya
Türklerin Orta Asya göçebe hareketleri sadece kuraklıkla açıklanamaz, şehirleşme yetenekleri sanıldığı gibi sonradan görme bir usul değildir. Yayılma ve Gelme nedenleri arasında aşırı nüfusu, kabile savaşları, bitki ve su kaynaklarındaki değişmeler, göçebe hayatın çevrelediği şehirlerin ticaret tarzındaki değişmeler, bunlar sonucunda şehirdeki üretim yahut hükümette meydana gelen değişimler vardı. Bu noktada belki önemli bir faktör de Çin’de meydana gelmiş olan bir gelişmeydi, ki Bernard Lewis tarafından aktarıldığı şekliyle bu, “Orta Asya göçebelerinin Çin içine doğru yayılma yolunu kesmiş ve batıya doğru genişlemeye zorlamış olan Çin’deki Sung rejiminin kaos içindeki bir fetret döneminden sonra sağlamlaştırılmasıydı.”
Fakat bu öykünün sadece bir yarısıdır. Türk göçerler yani hareketin Türk felsefesi, Abbasi Halifeliğinin bulunduğu Bağdat’ın doğu bölgesine geldikleri zaman, kendilerini bekleyen bir rolle karşılaştılar: İlkin, yabancı bir ülkede ücretli askerlik, ama daha sonra İslam toplumu ve medeniyetinin savunuculuğu ve idareciliği.” (Albert Hourani, Modern Ortadoğu’nun Osmanlı Geçmişi, Karpat, Ufuk, İstanbul 2000, s:96)
Birçoklarına göre göçebe imparatorlukları biçiminde yorumlanan Orta Asya’dan başlayan ve Avrupa içlerine kadar uzanan çeşitli Türk boylarının ya da Turanî kavimlerin serüvenleri bir bozkır kültürünün yansımasıydı ve ona bağlı ticari-iktisadî hayatı da beraberinde getiriyordu. Eski devirlerde geniş topraklarda herhangi bir kuvvetle, dirençle karşılaşmadıkça ilerlemek; herhangi bir direncin ortaya çıktığında ise yön değiştirmek veya yenebileceğine kanaat getirdikten sonra saldırmak ve yoluna devam etmek, yahut da geri çekilmek, durmak başka güzergahlar hazırlamak göçebe kavimlerin avcılığa, toplamacılığa dayalı bir ekonomi ve toplum düzeni ortaya koymasına sebep olmuştur.
Birçoklarına göre ise Çin tarafı bir faktör olmakla birlikte, Orhun Kitabelerinde olduğu gibi Çin’in ipeğine, kadınına, (kültürüne) aldanmama yolundaki uyarı ve az milleti çok etme düsturu çerçevesinde batıya yönelik kızılelma (altınküre) arayışları ve tarih boyunca güneşin battığı ülkeler, denizlere ulaşma biçiminde bu tarihi serüven hep batıya Küçük Asya’ya ve Avrupa’ya doğru olmuştur.
Kızılelma’nın sonradan büyük ülkü, megalo idea gibi sunulması şüphesiz bir kurgudur. Fakat milletlerin bile günümüz sosyolojisinde bir kurgu neticesi yaratıldığına- yaratılabileceğine dair çerçeveler hazırlanmakta değil midir?
Türk İran: Doğu, Cihan Devleti Osmanlı: Batı
Türklerin Orta Asya, Buhara, Anadolu, Osmanlı çağlarına ait tarihleriyle ilgili olarak batıda diğer milletlerin tarihleriyle ilgili eserlerle kıyas edildiğinde olması gerekenden daha az olmakla birlikte son zamanlarda yeni yeni eserlerin ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
Üç büyük Türk imparatorluğu: Osmanlı, Timur ve Safevi İmparatorlukları birbirleriyle karşı karşıya gelmeleri dünya tarihinin belki de izleyeceği seyri değiştirmekle ve bugünkü haline getirmekle birlikte özellikle Osmanlı-Türk İmparatorluğunun Avrupa politikaları içindeki müessiriyeti ve Avrupa tarihini belirlemekteki katkısı yabana atılamaz ve Osmanlı Devleti batıda yüzyıllar boyu sürdürdüğü başarılı politika ve uygulamaları doğulu, Türk ve Müslüman toplumlara, devletlere karşı gösterememiştir. Bir kere karşılaştığı Timur fırtınası Osmanlı yönetiminde doğulu tehdit unsurlarına karşı derin komplekslerin oluşmasına sebebiyet vermiş; özellikle de Safevi tehdidi henüz Anadolu’daki göçer Türkmenleri ortak idealine bağlayamayan Osmanlı’da, daha çok da Yükselme döneminin zirvesindeyken ve daha çok köken itibariyle –her ne kadar bunlar Osmanlı konseptine tamamıyla uymuş olsalar da- Balkan unsurlarının yönetimde inisiyatif sahibi olmasıyla birlikte korku ve vehme dayalı politikalara yol açmış; batıya gösterdiği toleransı tabiatıyla Anadolu isyanlarına ve doğudaki Şah tehdidine telaşlı ve sert uygulamalarla karşı koymasına yol açmıştır.
İki Nehir Arasına: Seyhun-Ceyhun’dan Fırat-Dicle’ye, Oradan Tuna-Volga’ya
Türkler Orta Asya’dan batıya göçlerinde önce Buhara ve Mezopotamya ile karşılaştılar. Buradan hedef Bağdat ve daha güney bölgeleriydi. Bu yolculukta din değiştirme süreci de yaşandı. Bu elbette ki tarih kitaplarının yazdığı kadar kolay olmadı.
Manas Destanı’nda Alp Manas’ın Almambet ile olan dostluğu; Kalmuklardan ve başka bir dinden olan Almambet’in nasıl Müslüman olduğu, Manas’la Buhara’ya gelip bir evde sabahladığı, sabah ezanını dinleyişleri çok çarpıcıdır ve fakat kahramanlık destanında başka unsurlara uzun uzadıya yer verilmekle beraber bu şaşkınlık ve dine olan bağlılığın pekişmesini sağlayan bu şehir ziyareti fazla yer işgal etmez. Manas dini kaidelere, dini yaşantıya pek bağlı olmamakla beraber bir Müslüman’dır ve fakat Buhara’nın Almambet’deki tesiri daha fazla olmuştur. İslam bir şehir dinidir ve sanıldığı gibi göçebe tehdit unsurlarının sıkıştırmasıyla sonradan gelişimi farklı boyutlara çekilmiş bir din değildir. Belki göçerleri yeni bir dünyaya katmış, onlara bir misyon yüklemiştir. Nitekim Anadolu’daki ilk Bizans’la karşılaşmaları Türklerin pek de istekli oldukları bir karşılaşma olmamakla birlikte, güneye doğru seyirlerinde özellikle Bağdat’tan sonra ve ardından Bizans’ın zoraki savaşı dayatması karşısında hem bir yeni misyonun aşkına hem de kaçınılmaz akıbetin erken tesadüfüyle Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması süreci önceliğe taşınmıştır.
Türklerin ya da genel olarak medeniyet değiştiren her toplumun daha öncekilerden daha fazla bağlı olduklarına kuşku yok. Budizm ve Manihizmde de böyle olduğuna dair Uygur tarihine bakılırsa Uygurların yerleşik hayata geçişleri nedeniyle bir miktar kanıt bulunabilir. Fakat İslam Medeniyeti dairesine girince Abbasilerin askerleri olan Türklerin giderek idareci sınıfa geçtikleri, Hanlık unvanı aldıkları Halifenin yerine geçtikleri bilinmektedir.
Bu tarihten sonra da Türklerin vatanı, kızılelması, ülküsü hem bütün İslam coğrafyasını kapsadığı gibi, aynı zamanda bir misyonu dünyanın her tarafına taşıma cehdiyle de birleşerek İlayı Kelimetullah ve Nizam-ı Alem kavramlarına kadar uzanmıştır. Gerçekte Roma yerine geçen İstanbul’un yeni yöneticileri için bu dünya düzeninden ve bir pax-Ottaminaca’dan başka bir şey değildir.
Anadolu’nun bin yıllık vatan olma prosesi Orta Asya, Buhara-Bağdat ve Anadolu coğrafyalarının ve bunlara yüklenen yeni değerlerin Oğuzların hayatlarındaki dönüşümlerle birlikte ele alınmasını zorunlu kılıyor.
Robert Adams, Land Behind Baghdad adlı eserinde su ve toprak kullanımının hükümetlerin siyasetleriyle, güçleriyle yakından ilgili olduğunu anlatıyor.
Orta Asya’dan göçlerin sebeplerinden birisi de buydu. Toprak, su ve bitki varlığı, kullanımı…
Devam Edecek