Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu
Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu

Ümit Özdağ’ın Tarihî Savunması Üzerine

featured

Zaten tutuklanmasının sebebi gösterilen Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasına neden olan konuşmanın içeriği de yukarıdaki metin gibi İslam’ın savunulmasından ibarettir. İslâm’ın ve onun asırlardır bayraktarlığını yapan Türk milletinin Haçlı Seferlerine karşı direncini temsilen bir savunma refleksidir. Problem böyle bir savunmanın nedense klasik milliyetçi ve muhafazakâr çevrelerde nedense hiçbir aksülamelinin ortaya çıkmamasıdır. Sabah akşam sözde İslam müdafaası yapan yahut Türk milliyetçiliğini temsil ettikleri iddiasında bulunan siyasilerin veya yazarların hiçbirisi savunmanın bu veçhesine dikkat çekmemiştir. Demek ki o çevrelerin İslam ya da Türk muhafazakârlığı gibi bir dertleri yokmuş. Mesele tek adam rejimi ve onun müdafaası imiş… Değerlerini bile reis korkusundan savunamayan, o değerlerin iğdiş edilmesi karşısında hiç endişe duymayan politikacı ya da aydın tipinden bu ülkeye hadi ülke dertleri olmadığını varsayalım İslam’a ne hayır gelir?

Yerli ve Milli Aydınların Dayanılmaz Suskunluk Sarmalı

“Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbi

Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın

Galip et, çünkü bu son ordusudur İslâm’ın”

Yahya Kemal Beyatlı’nın bu mısralarını Ümit Özdağ’dan çok dinledim. Zafer Partisi’nin kuruluşunda da haykırdı bu mısraları.

Yesevi’nin toprağını alıp Hacı Bektaş’a emanet etmesiyle başlayan bir süreçti o.

1683 Viyana bozgunundan itibaren hep geri çekildiğimizi ve Çanakkale’de düşmanı durdurduktan sonra Sakarya Harbi ile neler yapabileceğimizi düşmana göstermiştik.

Ümit Özdağ Antalya konuşmasında da aynı inanç ve katiyetle Türk milletinin inanç temellerine vurgu yaptı. FETÖ ile birlikte kapitalistleşen yozlaşan ve liberalizmin en vıcık vıcık saltanatını icra eden siyasal İslam’ın Haçlı Seferlerinden daha fazla İslâm’a ve Türkiye’ye zararı olduğunu açıkladı.

Hukuksuz ve haksız bir yargılama başlatıldı böylece.

Mahkemedeki savunması yine aynı inanç ve katiyetle bu acı gerçeğe vurgu yapan bir konuşmaydı.

 

Haçlı Seferleri başka bir varyant üzre devam ediyor

Bin yıl daha buradayız sloganı Ümit Özdağ’a ait.

Halı Seferlerine karşı Türklerin nasıl direndiklerinin şuuruna nasıl sahip olduğunun şahidiyim.

Mahkemedeki savunmasında da yine babası merhum Muzaffer Ağabey’in unutulmaz konferansına atıfla Türklerin Haçlı Seferlerine karşı nasıl direndiği ve İslâm’ı müdafaa ettiği ve bu misyonun bugün ne yazık ki yeni formundaki Haçlı Seferlerine direnç noktasında yaşadığımız zafiyetin altını çizdi.

Yaptığı sadece buydu.

Gençlerin nasıl dinden soğutulduğunu, deist ve ateist olduğunu ortaya koydu. Selefiliğin ve Allah ile aldatmanın yeni haçlılara nasıl hizmet ettiğini de…

Nasıl olur da bu kadar sözde dinî ve millî değerler için kalem oynatan zevat bu önemli savunmanın üzerine iki kelam etmez?

Savunma dindarların çelişkilerini ortaya koyduktan sonra şöyle devam ediyor:

 

Dindarların bu çelişkileri, dindar olmayan çevrelerin yaşantılarını daha bir tahkim etmekte ve onları dinden ve dini alandan uzaklaştırıcı bir etken olmaktadır. Günümüzde deist veya ateist olduğunu iddia eden kişilerin bu yöne gitmesindeki temel etkenlerin dindarlar tarafından sergilenen bu ahlaki çelişkiler olduğu kendi beyanlarından anlaşılmaktadır. Onların bu çelişkileri, dindarlar üzerinde sürekli görmeleri kendi ateist ve deist duruşlarını da güçlendirmektedir. Böylece takva boyutunu yakalayamamış Müslüman kişi; yaşantısıyla, doğrudan dine zarar verirken dolaylı olarak da din karşıtı akımların güçlenmesine ve insanların oralara doğru kaymasına katkı sağlamaktadır. (Güncel Dini Meseleler İstişare Toplantısı-Güncel İnanç Problemleri, sf.154, İstanbul Aralık 2020, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Din İşleri Yüksek Kurulu Kararı: 05.02.2020/5)

 

Din ve dini değerlerin, tarihi geçmişi olmasına rağmen, son zamanlarda giderek artan bir biçimde, bir kısım dini görünümlü cemaat, tarikat ve gruplar tarafından, ticari ve siyasi yönden dünyevi amaçlar için istismar edilmesi; dinin ve dine bağlılığın, insanlar katında değerini düşürmektedir. Bu durum, bazı insanları dinden uzaklaştırarak dinsizliğe ve ateizme sürüklemektedir. Dinin ticari ve siyasi ikbal için istismar edilmesi, düpedüz Kuran’ın ruhuna, İslam’ın evrensel ve ebedi amaçlarına aykırıdır. (Selim Özarslan, Ülkemizde Ateizme Yönelme Sebepleri, Diyanet İlmi Dergi cilt:55 sayı:4 Ekim-Kasım-Aralık 2019, sf. 1022)

 

Sayın Hâkim;

2011 sonrasında 5 milyon kayıtlı ve 2 milyon kayıtsız Suriyeli, 2 milyon Afgan, 2 milyon Afrikalı ile İranlı, Pakistanlı, Rus, Ukran ve sair 2 milyon sığınmacı ve kaçak Anadolu’ya sokulmuştur. Bu durumun milli dokumuzu bozmasının yanında; gelenlerin içerisinde yüksek sayıda Selefi cihatçı zihniyette kişiler mevcuttur. Selefiler, Bektaşilik dahil ehlisünnet geleneğinden gelen cemaat ve tarikatların baş düşmanıdır. Emperyalizm tarafından kullanılmaya en yatkın gruplardan birisi olan Selefilik’e örnek olarak İŞİD ve El-Kaide verilebilir. Maalesef ki milyonlarca sığınmacı ve kaçağın kontrolsüzce ülkemize akın ettirilmelerinin sonucu olarak, Selefilik de Anadolu içerisinde hızla yayılmaktadır. Anadolu’nun demografisinin bozulması, Türk Milleti’nin kültür ve inancının bozulmaya çalışılması, Türk Devleti’ne casusların sokulması, Erdoğan’ın beyanlarıyla devlet kurumlarının resmî açıklamalarıyla doğrulanmaktadır.”

 

Tek Adam Rejimi bahse konu varyantın gereği mi?

Yukarıdaki satırlar, aylardır hukuksuz yere içeride tutulan Zafer Partisi Genel Başkanı Prof Dr Ümit Özdağ’ın mahkemedeki savunmasından alınmıştır.

Zaten tutuklanmasının sebebi gösterilen Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasına neden olan konuşmanın içeriği de yukarıdaki metin gibi İslam’ın savunulmasından ibarettir. İslâm’ın ve onun asırlardır bayraktarlığını yapan Türk milletinin Haçlı Seferlerine karşı direncini temsilen bir savunma refleksidir. Bu iktidar döneminde İslâm’a tarihinde olmadığı kadar zarar verilmiştir ve Haçlı Seferleri hiç bu kadar zarar vermemiştir. Özünde böyle bir istinatgâhı olan Antalya konuşması ve Mahkeme salonundaki savunması Ümit Özdağ’ın Türk Milliyetçiliğinin geleneksel şuur uyanıklığının tabii bir yansımasından ibarettir.

Ümit Özdağ’ın bu üslupta olmasının şaşılacak bir yanı yoktur. Onun sağlam mayası bu şuur uyanıklığını icbar etmektedir.

Burada bir problem yok!

Problem böyle bir savunmanın nedense klasik milliyetçi ve muhafazakâr çevrelerde nedense hiçbir aksülamelinin ortaya çıkmamasıdır.

Sabah akşam sözde İslam müdafaası yapan yahut Türk milliyetçiliğini temsil ettikleri iddiasında bulunan siyasilerin veya yazarların hiçbirisi savunmanın bu veçhesine dikkat çekmemiştir.

Hatta Ümit Özdağ’ın savunması o kadar ehli sünnet velcemaat çizgisinde ve asırlardır bilinen Türk muhafazakârlığı eksenindedir ki, yahu bir Allahın kulu çıkıp da bu savunma karşısında hi olmazsa şaşkınlığını dile getirmemiştir.

Demek ki o çevrelerin İslam ya da Türk muhafazakârlığı gibi bir dertleri yokmuş.

Mesele tek adam rejimi ve onun müdafaası imiş…

İslam’ın son çeyrek asırda bu iktidar ve onunla iş tutan FETÖ gibi Haşhaşi bir örgüt tarafından nasıl yanlış istikametlere seyrettirildiği ve dünyevileştirildiği gerçekte bu ülke aydınının bir sorunu değil midir?

Değerlerini bile reis korkusundan savunamayan, o değerlerin iğdiş edilmesi karşısında hiç endişe duymayan politikacı ya da aydın tipinden bu ülkeye hadi ülke dertleri olmadığını varsayalım İslam’a ne hayır gelir?

 

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!