Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu
Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu

Sızıntı Anlaşılmadan…

 

Şubat 1979’da çıktı ilk sayısı…

Sızıntı Dergisi’nin bu ilk sayısının kapağında ağlayan bir çocuk resmi vardı.

Bu resmi sonradan evlerinin duvarlarına astı Müslümanlar…

Çocuk aslında küresel bir imajdı…

O ağlayan çocuğun arkasında Sızıntı taktik ve stratejilerinin bir dizi plan ve programları gizliydi.
Öyle sızdılar Müslümanların kalbine…

Masum bir milletin vicdanına öyle yerleştiler…

Sızıntı çıkmadan beni de buldular…

O zamandan bu zamana FETÖ’nün sadece ‘Fethullah Gülen Hocaefendi’ namıyla handiyse bütün İslami cemaat ve grupları, iktidarından muhalefetine her siyasi yapıyı ipotek altına alan bir tek şahsın dümeni olmadığını biliyorum.

Çok ciddî bir küresel istihbarat ve güç merkezi var arkasında…

Ergün Diler yazdı…

Gülen’in Kestanepazarı’nda dikiş tutturduğu ilk mihveri açıkladı…

Sabetayist öz çevrenin dikkatini çekti…

Ardından Masonik destek ve ön alımları bildirdi.

Bu konuda Münevver Ayaşlı’dan, CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek’e kadar Kestanepazarı’ndan dünyaya açılan yeni İslam modeli vaizine omuz veren mekanizmanın polisiye serencamını yazdılar bir bir…

Ben bugün Sızıntı’nın teorik çıkış zeminini tartışmak istiyorum.

Bu zemin Peygamber Efendimiz’in bir hadisi üzerine bina edilmeye çalışılan ve ilk bakışta masum kabul edilen bir yaklaşıma dayanıyor.

“İlim müminin yitik malıdır, Çin’de de olsa alınız.”

Bir de buna “düşmanın silahıyla silahlanınız” ilahi şifresi kol kanat gerince inanmış ve hep dışlanmışlık psikolojisinde olan başta Nur camiası olmak üzere ülkenin ezilmiş(!) Müslümanları devletle ve dünyaya hesaplaşmada kendilerine açılan yeni yoldan elbette ilerleyeceklerdi.

Diyorlardı ki Sızıntı çıkaranlar:

Dünyanın neresinde bir formül bulunmuş, neresinde bir keşif yapılmışsa o bizimdir, biz ondanız.

Diyelim ki bir fizik ya da matematik formülü bulundu herhangi bir yerde. O bizimdir. Biz onu kendimizin kabul ederek yaklaşırız. 

Bu paylaşım ve kabul fizik ve matematik formülünde olduğu kadar askerî istihbarat, savaş donanımı, parasal merkez, siyasî formüller için de geçerlidir.

Dünyanın neresinde bir güç varsa o benimdir, ben ondanım…

İngiliz – Yahudi medeniyetinin içselleştirilmesi ve ona monte meselesi…

Böylece dünyada küresel sermayeyi ve askeri gücü elinde bulunduran bu İngiliz – Yahudi medeniyetine eklemlenme sonucuna götüren bir süreçti aslında kimsenin doğru dürüst idrak edemediği süreç…

FETÖ yapılanması…

Sabetayist bir yakın çevrenin bu sürece destek olmaması elbette mümkün değildi…

Bunun dışında masonik çevrelerin kol kanat germeleri kaçınılmazdı.

Dahası birçok siyasi merkez ve küresel sermayenin payandaları da bu anlamda şüphesiz bu yeni modern İslam söylemini de içerdiği varsayılan yapıya destek oldular…

Sadece aldanan Tayyip Bey değildi ki…

Özal, Demirel, Ecevit, Türkeş, hemen bütün siyasi liderlerin desteği bu küresel eklemlenme projesine bilerek ya da bilmeyerek destek oldular…

Yeni değil 1979 yılından bu yana bu Sızıntı’nın ne maksat ve strateji peşinde olduğunu biz defaatle yazdık çizdik…

Şimdilerde bu küresel eklemlenme meselesi gözardı edilerek bir takım itirafçıların söylemleriyle mesele özünden çarpıtılmakta ve aslında bu küresel hedef ve çıkarlara hizmet etmektedir.

FETÖ meselesi salt Fetullah Gülen’e sövme yarışıyla alt edilecek bir mesele değildir.

Bu küresel yapılanmanın felsefi temelleri üzerine ne yazık ki Diyanet baştan beri çuvallamış ve hiçbir tedbir almamıştır.

Siyasi merkez olsun bürokratik yapımız olsun onlar da çuvallamıştır.

Sızıntı dergisinin daha ilk sayısından itibaren küresel güç ve dine eklemlenen bu yeni İslâmî cemaat formülü, içinde bulunduğu cemiyete ve devlete ihanet odaklı olarak olgunlaştırıldı. Ve bizzat bu devlet bu sürece çanak tuttu…

Diyalog da bunun mütemmimidir, tek dünya dinini meydana çıkarma faaliyetleri de…

İki asır evveli Kutsal Kitap’ı teşkil eden, Tevrat ve İncil’i birleştiren küresel dinî merkez, aynı zamanda kapitalizmin de yaratıcısı olduğundan eksik kalan üçüncü ayağı onarmaya hamletti.

İslam üzerine o kadar savaşlar ve o kadar barışçı taktikler uygulansa da netice itibariyle bu Müslümanlar kolay kolay devşirilmiyor ya da yok edilmiyordu.

Kutsal kitabın tekleştirilmesi lazımdı. Bakara Suresi pek Yahudi aleyhtarı gözüküyordu. Onsuz bir Furkan’ın inşaası önemliydi.

İlerde tek kitap, tek din, tek dünya devleti olacaktı.

Buna inanan derin yapı zaten kendisine eklemlenme peşinde olan bu cemaati kullanmaya başladı.

Ben “baştan masum ama sonradan bu küresel güç tarafından Hocaefendi devşirildi de cemaat bu yüzden kullanıldı” gibi bir argümanı kabul etmiyorum. 

O yüzden itirafçıların gevezeliklerine gülüp geçiyorum.

İnsanı robotlaştıran bu paralel yapı aslında baştan itibaren küresel bir eklemlenmenin tasarrufudur.

Sızıntı anlaşılmadan 35 – 40 yıllık bu küresel güce eklemlenen ihanet odağını çözümleyebilmemiz mümkün değildir. 

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!