“DAHA NE KERAMET BEKLERSÜZ?…”
Dün bu köşede Aziz Mahmud Hüdai Hazretlerinin kerametinden yahut o devrin paralel yapı algısından dem vurmuştuk.
Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri, malum Üftade Hazretleri’nin müridanındandır.
Bursa’da Üftade Hazretlerinin hizmetinde bulunurken abdest suyunu sabah namazından evvel kalkıp ısıtır ve öylece Üftade’nin mübarek ellerine abdest alması için ibrikten o ılık suyu dökermiş.
Bir sabah uyanamamış genç derviş…
Gecikmiş…
Şeyhinin seslenmesi üzerine telaşla uyanmış.
Fakat her taraf buz tutmuş.
Soğuk mu soğuk bir Bursa sabahı…
İbriği almış iki elinin arasına. Başlamış üflemeye…
Hohlaya puhlaya ibriği ısıtmaya çalışmış.
Sonra ibriği götürmüş aceleyle Üftade hazretlerinin ellerine dökmeye başlamış.
Tabii su o kadar kaynarmış ki Üftade’nin elleri haşlanmış.
Üftade gözleri yaşararak şöyle demiş müridine:
“Aziz! Biz sana suyu kömür ateşinde ısıt dedik. Sen ise gönül ateşiyle ısıtmışsın!…”
Böylesi kerametleri bulunuyor işte Aziz Mahmud Hüdai’nin.
Bir gün Sultan Birinci Ahmed ile annesi şeyh efendiye hizmet ediyorlarmış.
Sultan Ahmed, abdest alması için ibrikten su döküyor, annesi Valide Sultan ise havlusunu tutuyormuş.
Valide Sultan’ın aklından sorular geçmiş.
“Şu şeyh efendinin de bir kerametini görmedik; bir keramet gösterse de şahit olsak ne saadet olur!” diye içinden geçirmiş.
“Pirimiz bir izhar etse de görsek!” diye içinden geçirirken Aziz Mahmud Hüdai havluyu Valide Sultan’ın elinden alırken şöyle fısıldamış:
“Sultanım, benden ne keramet beklersüz. Al-i Osman’ın yüce padişahı elime su döker, annesi de benim gibi bir fakire havlu tutar. Bundan ala keramet mi olur?”
…
Paralel Yapı olsa olurdu Üsküdar’daki dergâh.
Olmadı.
Haddini bildi.
Hal ilmi üzre idiler.
Saltanat nesine idi?
…
O yüzden dün dediğimiz gibi ismini kullanarak biri sadrazam olsa da görevini layık-i veçhile yerine getiremeyince akıbet tecelli etti, o sadrazam hem görevden hem dünyadan oldu.
İtiraz etti mi Hüdai Hazretleri?
Devlet işi başka cemaat işi başka elbet…
Hal üzre olmak, hal ilmini geliştirmek için holdinglere ne ihtiyaç var?
Devlete sızma da ne demek?
…
Fakat zaman zaman fiksiyon yaparız ya…
Hani 1984 romanı gibi.
George Orwell’ın meşhur romanı…
‘1984’
Bize göre Zemyatin’in ‘Biz’ adlı romanından çok etkilenmiş ama olsun…
Küresel bir meseleyi ele almış.
Komünizm ve kapitalizm yani iki ayrı kutup öyle bir değişiyor dönüşüyor ki akıllara ziyan…
Öyle bir gelecek romanı da biz yazdık malumdur okuyucumuza..
2024 Armada Üçlüsü adını taşıyor.
O romanda paralel yapının mimarının da, ülkenin istikbali gibi geleceği üzerine de ahkâm kesmişiz.
Bir ahkâm da şimdi keselim: Ve keramet üzre, daha doğrusu ileride keramet lakırdıları üzerine tahminlerde bulunalım.
Gel zaman git zaman Fethullah Hoca-Allah gecinden versin- devr-i dünya ettiğinde “kerameti var mıydı hazretin?” sorularına karşı şöyle savunma yaptığını işitebiliriz:
“Benden daha ne keramet beklersüz.
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti benim gibi bir fakirle uğraşıp duruyor da bir elemanımı bile yakalayamadı daha…”
Herkes de hak verir değil mi?
Kim bu Fuat Avni?..
Hâlâ çok özel bilgileri sanal ortamda paylaşıyor ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu isim kime ait bilemiyor, yakalayamıyor.
Bu, el’an devletimizin en ciddî meselesidir, yalan diyen beri gelsin…
RUBAİ
Mücteba
Malum ki can uzaktaki yollar tuzaklıdır
Hüznün sihirli formülü göğsünde saklıdır
Ey on sekiz bin âlemin sihrinde mücteba
Âlemde bazı yer neden bilmem yasaklıdır