Nevruzunuz kutluk bolsun.
Yenigün kutlu olsun.
Bahar yüzünü gösterdi, çiçekler tomurcuklandı, gözler göğerdi, dallar kıyama durdu, ağaçlar kökleriyle gururlanıp dineldi, toprak suya doydu, güneşe döndü, kuşlar ısınıp titreşti, şükürler ve niyazlarla ötüştüler…
Niçin o halde nokta ile bitsin ki cümlen? Ünlem işareti kullanmalısın!
Haykırmalısın bahar geldi diye…
Yeni gün yeni umutlar demek, kardeşlikler demek…
Yeni fetihler…
Gönüllerin fethi..
Peki neden bu somurtkanlık, bu nefret, bu kin?..
Sadece bir kesim değil herkes niçin böyle düşmanca bakar birbirine?
Niçin herkes herkesi kötü, düşman, çirkin, kalleş, üçkâğıtçı görüyor…
Niçin gözlerde hep eski öçlerin o ruhu kemirici, içimizdeki Allah’ın hareketini-özgürlüğünü kısıtlayıcı bakışı var? Hangi perdedir gözümüze inen ve gönülden bakmasını unutturan?
Bahar geldi…
Nevruz ocaklara kan düşürdü.
Kin kini izledi.. öç alma duygusu depreşti…
Bahar geldi, Arap baharı… Bütün Araplar özgürlüğüne kavuştu…
Bütün Arap dünyasında şimdi belki çeyrek asrı belki yarım asrı kuşatacak belirsizlik başladı… artık bütün Arap coğrafyası için her mevsim bahar her yabancı muştucu…
Bahar geldi, devrimin adımları hissediliyor…
Ne kadar da çok evliya, ne kadar da çok ulema, ne kadar da çok müçtehit, ne kadar da çok efendi var!!!…
Eee artık bir diriliş muştusu beklenir… Kültürlü ve medeni insanlardan…
Belki bu bahar bize de yansır ve biz de tıpkı daha önceki diriliş çağlarında olduğu gibi Horasan erenleri ne bileyim işte bir Hoca Türkistani, bir şahı Nakşibendi, bir Abdulkadir Geylani, bir Yunus, bir Mevlana, bir Hacı Bektaş zuhur eder.
Pekiii bunun bir emaresi var mı?
Bu kan, bu nefret, bu gönül dilinden habersiz dil lakırdıları hangi gönlü yapar ki… hangi kavramsal inşaanın temellerini atar ki?…
Kültür yani cultura ve medeniyet yani civilisation kaç asra mal oldu? Bizi, aydınımızı ne kadar yordu?
Ne çıktı?
Güya Türk kültürü, batı medeniyeti…
Oysa bin yıllık terkibin işaret ettiği ‘maya’ idi…
Toprağı değiştiremeyen arpa kültürü, buğday kültürü yulaf kültürü tek tek elbette değerlidir. Ama o kadar… hiç birinin diğerine galebe çalması beklenmez. Hiç biri toprağı dönüştüremez!
Fakat süt dolu kaba çaldığınız maya kabın tamamını yoğurt yapar.
Homojen bir kimliğe eriştirir.
Hem de dönüştürür.
Kap ne olursa olsun…
Süt ister inek, ister manda, ister keçi, ister koyun sütü olsun…
Tek bir kimlik…
Maya sağlam, hakiki, bozulmamış olmalı. O zaman uygun hararette sonuç mükemmeldir.
Ya mayayı koyduğumuz yerde unuttuk veya kaybettiysek?…
Bahar geldi…
Mayayı kaybedenler birbirini yiyor.
Mayanın dili gitmiş, kimse kimsenin söylediğini anlamıyor…
Kültürlü ve medeni insanlar kan dökücülüğün bayramını kutluyor…
Ne umulur ki?…