Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu
Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu

Muhsin Başkan’ın Tarlası

Muhsin Yazıcıoğlu, Mart’ın son haftasında gitti. Beyaz bir ölümle… Kırmızı beyaz helikopterle…
Hangi buluşma beyaz olabilir ki bundan sonra?… Artık her şey kan kırmızı ve beyaz karın altında her şey kapkaranlık…
Bu efsane neyin nesiydi? Kimdi Muhsin Başkan? Herhalde onu en yakın tanıyan birkaç kişiden biriyim. Onu yazmalıyım.
Muhsin Başkan ani bir ölümle aramızdan ayrılalı beri hakkında konuşulanlar kırmızı beyaz bir helikopterin, onu kiralayanların, kaza ve suikast dedikodularının arasında gidip geliyor. Sağlığında ülküsüne, siyasetine, dürüstlüğüne, hatta Oğuz delikanlılığına bıyıkaltından saygı gösterenler, o aramızda olmadığından mıdır nedir, hakkında çok kolay konuşabiliyorlar; onu sanki çok yakından tanıyorlarmış gibi ahkam kesebiliyorlar.
Cenab-ı Hakkın onu, ona layık olmayan bizlerin arasından çekip almasından sonra o muhteşem cenaze töreniyle avunmaktan başka elden bir şey gelmedi. Millet bağrında gizlediği sevgisini elhamdülillah gösterdi. Böyle olunca ona ihanet eden bizler, yahut ihanet için sıra bekleyen bizler, kendi günahlarımıza yanıp eski arkadaşlığımızı hatırladık.
Dikkat ederseniz kimseyi suçlamıyorum. Biz zamirini kullanıyorum. Bundan da rahatsız olanlar varsa sadece ben zamirini bile kullanabilirim.
Onu evet sadece ben, yarıyolda bıraktım. Ocakta, dışarda, içerde, çıktıktan sonra, MHP’ye girerken, milletvekili olurken, ayrılırken, siyasi partisini şekillendirirken, partide yüksek makamları elde ettikten sonra, onu yalnız bırakırken, vakıf kurarken, vakfın başına yeniden geçmesini telkin ederken, siyaseti bırakmasını söylerken, milletvekili seçilemeyeceğimiz (yine yanlış zamir kullandım galiba) belli olunca veteriner hekim olmasını salık verirken, dernekçilik bize yakışıyor derken, eski dostlar türküsünü bile yalnız başımıza söylerken, en son taşraya çıkmazdan evvel evime gelip de sabahladığımızda neredeyse ne var bu Anadolu’yu dolaşıp duruyorsun değer mi derken, hatta gitmesine ve o lanet helikoptere binmesine izin verdiğim için…
Muhsin Başkan hakkında bir kitap hazırlıyorum. Bizim Muhsin… Tıpkı Mehmet Akif gibi o da çok sahibi sevgilisi olan adamdı. Nasıl ki Mithat Cemal’e göre “herkesin farklı bir Akif’i vardı.” Pehlivan, şair, muallim, baytar, müdür, vaiz, gazeteci, milletvekili…
Şükür ki, hakkında çok kitap çıktı. Bazılarında şiirlerim ve yazılarım yayınlandı. Hiç şikayetim yok. Arkadaşım hakkında güzel sözler içeren kitapların yayınlanması kötü mü? Belki bu yıl da hakkında kitaplar çıkar. Fakat hazırladığım kitabı bastırmak için acele etmiyorum. Hayli zaman geçtikten sonra yayınlayacağım. Şimdi değil.
Şiirlerimin çoğu ona ithaf edilmiştir. 2024 adlı romanımda da ana karakterlerin başında o gelir. Herhalde iddia edebilirim ki, Yusuf ağabey bile onu benden daha yakın tanıyamaz. Ne diyeyim, Allah cennetinde onun yanında yer ayırsın.
Bu yazıda sadece cümle aleme bazı hususları hatırlatmak istiyorum. Onun ismi etrafında spekülasyonlara devam edilmesin diye… Hele hele görev icabı veya tesadüfen karşılaşmış bir iki kısa sohbet yapmış kimselerin kendi emelleri için Muhsin Yazıcıoğlu ismini kullanmasına artık son vermek gerek.
1.  Muhsin Başkan Ülkücü idi. O Ankara’ya gelirken ülkücü idi. Vefatına kadar da ülkücü kaldı.
2.  Muhsin Başkan Ülkü Ocakları Genel Başkanı idi. Ülkü Ocakları başkanlığı makamı her makamdan daha üstündü.
3.  Muhsin Başkan medeniyet kavramı açısından da ülkücü idi. Ülkücülüğü siyasi kavram olmanın ötesinde medeniyet dirilişçiliği olarak da algıladı ve bu anlamda meslek sahibi, kültür ve medeniyet eseri vücuda getirememenin sancısını çeken ülkücü oldu.
4.  O tam bir alperendi. Hem alp idi; onun kadar kimse iyi döğüşemezdi ve fakat karıncayı incitemeyecek kadar da insaf sahibi idi. O erendi; ruhi derinleşmeyi, tasavvufi düşünceyi,  sadece ritüel olarak değil içselleştirerek yaşamaya çalışırdı.
5.  Bugünün bazı safdilleri (art niyetli demek istemiyorum) Alperen ile ülkücü kavramını karşı karşıya getirmek itiyorlar. O bu budalalığa hiç prim vermedi, vermezdi. Zira alperenlik bir karakter, vasıf ve tarihteki malum kimliğimizdi. Fakat ülkücülük her alperenin zaten hedefi idi. Hem kâfirle hem nefisle cihadı sürdüren alperen, medeniyet inşası için ülkücü olmak hamlesinde idi.
6.  Muhsin Başkan Türk milliyetçisiydi. Türk milliyetçiliğini doktriner anlamda da işledi. Kapitalizmin, komünizmin eleştirisi uzun bir dizi olarak Hasret’te yayınlandı. Milliyet faktörlerimizin tamamını geliştirmek ve özümsemek gayesindeydi. Türk milliyetçiliğinin özellikle emperyalizme karşı mücadelesinde açık ve samimi yaklaşımı onu siyaseten hizmet verdiği yuvasından bile ayrılmaya itti. Yani o daha fazla milliyetçi olduğu için tavır koydu. Çekiç Güç meselesi…
7.  Bütün cemaatlere eşit mesafede idi. Hiçbir cemaatin adamı değildi. O bir Oğuz beyi olduğunu biliyordu. Eğer memleketin idaresini almaya niyetliyse her cemaate eşit mesafede oolmak gereğini biliyordu. Her ülkücü ve alperen gibi, her Türk milliyetçisi gibi, her Müslüman gibi bin yıllık terkibin peşindeydi, mütevazı idi. O yüzden Allah dostlarına hürmet gösterirdi. Bazen bu hürmet gösterisi yanlış anlaşıldığında Cemal Amca ile yahut benim gibi arkadaşlarıyla terapi yapardı. Ama o bilirdi ki, Osman Beyin yanında Edebalı, Fatih’in yanında Akşemsettin vardır ama 24 saatleri de bir geçmemiştir. İktidar erki hiçbir cemaat lideriyle paylaşılmayacağını bilirdi.
8.  Büyük Birlik ismi, -tesadüfen- kurduğu partinin adı oldu. Birçok isim arasından seçildi. Ama zaten bizim milliyetçiliğimizin nihai hedefi de tarihte olduğu gibi mümkün olan en büyük birliği kurma üstüne idi. Oğuz Ata’da, Bilge Kağan’da, Selçuk Bey’de, Tuğrul Bey’de, Kutalmışoğlu Süleyman Bey’de, Alparslan’da, Osman Gazi’de, Fatih’te, Yavuz’da, Kanuni’de, 4. Murad’da, Abdülhamid’de, Namık Kemal’de, Mehmet Akif’te, Ziya Gökalp’de, Atatürk’te, Türkeş’te… Atsız’da, Necip Fazıl’da, Arvasi’de, Galip Abi’de olduğu gibi… Birlik projesi olarak milliyetçiliğin geliştirilmesi gerekiyordu.
9.  Hiçbir zaman ülkücüler, milliyetçiler yahut müslümanlar arasında tefrikadan yana olmadı. Büyük birliğin iddiasında olan birinin zaten ayrılık üzerine ilanihaye inatlaşması mümkün değildir. Hep birleşmenin yollarını aradı. Belki de ölmeden yapmak istediği tek şey bu idi.
10.  Poliikacı kimliği yani milletvekilliği onda saflık derecesinde Anadolu insanının –kim olursa olsun- hizmetine koşmak demekti. Bu huyu yüzünden olur olmaz kişiler tarafından istismar da edildi. Vakti ziyan oldu. Çok garibanın işini de yaptı, yardımcı olddu, dua aldı. Ama o kadar lüzumsuz meşgul edildi ki, siyaset projesi üretmek için kendine çok zaman kalmadı.
11.  Müthiş kaderci idi. Kaderinin izini süren samimi Müslümandı. Şikayetçi olmadı, ya da içinde saklamayı bildi.
12.  Tarlasını başkasının sürmesine izin vermezdi. Gazeteciye espri babından edilen ve hergün defaatle ettiği laflardan biri olan bir söz yüzünden bugün dalga geçilmesine herhalde müsaade etmezdi. Siyaseti herkesle yapabilirdi. Hiçbir meslek ve grupla önyargı içinde değildi. Partisine bir takım askerler yahut başka siyasetlerden ve cemaatlerden insanlar geldiğinde kimi arkadaşlar rahatsız olduklarında gülüp geçerdi.
13.  En çok da en yakın bildiği arkadaşlarının, ya da yakınlarının darbesi ve hatalı sözleri karşısında yıkılırdı. O kadar şahit oldum ki…
Bu acıyla burada kesiyorum. Ve son söz olarak şunun altını çiziyorum: Lütfen onun ismini kimse kendi çıkarları için perde yapmasın, onun büyük davasını anlamaya çalışmalı ve gençliğe karakter derslerinde ismini anmalıyız. Onu kırmızı beyaz helikopterle anmaktan ve kaza mı suikast mı dedikodusundan  vareste kucaklamalıyız. Aksi takdirde suikast lafını kullananların hesabı nasıl soracaklarını beklemek hakkımızdır. 
Aziz Arkadaşım, Sevgili Başkanım; Ruhun şad olsun. Cenab-ı Hak bizleri, arkadaşlarını, yakınlarını, partini, ocağını, bucağını, tarlandakileri, tarlanı sürenleri, sürrdüğünü zannedenleri, sürüldü diyenleri affetsin. Saflığından, zerafetinden, direncinden, samimiyetinden, önünü arkasını düşünmeme hasletinden (el Cahiz’in Türklerin Faziletleri – el Fazıla’ül Etrak kitabında bahsettiği gibi) hepimizi nasiptar kılsın.

ASHAB-I KEHF’İN DELİKANLISI
-GÜLÜŞÜ EN GÜZEL OLANA-
 
Ağlasam eritebilir miydim
Keş Dağı’nın karını
Ellerim, hain ellerim tutamaz mıydı
Yere çarpan helikopteri
Kanlıçukur Kanlıçukur
Adınla batasın e mi
 
Muhsin Başkanım, güzel başkanım
Gülüşü gülüşlerin en güzeli
Üzerine oyun oynar gibi az mı gittik
Yüzümüze çevrilmiş tabancaların
Az mı ayıkladık kurşunlarını
Adanmış nice körpe canların
 
Haykırsam dümdüz edebilir miydim
Göksun’un bütün eğrilerini
Sağırdan sağır kulaklarım nasıl duymadı
Sesinin ilk defa titrediğini
Yine çıkıp geleceğini düşledik hep
Olay ânını bizimle paylaşmanı
 
Muhsin Başkanım, güzel başkanım
Sohbeti sohbetlerin en güzeli
Kime derdimizi anlatacağız şimdi
Kiminle sırdaş olacağız bundan sonrası
Artık dondurup karların altında
Saklarız fikrimizin ince gülünü
 
Ashab-ı Kehf’in yedincisi kim
Niye ben değilim seninle uyuyan
Yiğit beş delikanlı, altıncısı kim
Altıysa yedincisi, yediyse sekizincisi
Mağaranın kapısındaki köpek de mi olamam
Kaç kişiydik seninle uyanmak isteyen
 
Tanrım bizzat seni seçti
Diriltmek için başka çağlara
Bırakıp riyânın içinde bizi
Başka doğru arkadaşlar mı verdi yanına
Ey Ashab-ı Kehf’in delikanlısı
Söyle diriliş hangi çağlara
 
Söyle bir dahaki gülüşün
Acaba hangi zamana…
 
TAÇ YAPSAK SENLE SİMDEN
-MUHSİN GAZELİ-
.  .  _  _  /  .  .  _  _  /  .  .  _  _  /  .  _  _
 
Sana ses vermeyen her rüzgârı kovdum esimden
Dili gül yangını bülbül gibi ürktüm sesimden
 
Gönül aşktan yana sergerde olup yağmalandı
Kılı kırk yardı felek kırklarla korktum nefsimden
 
Ağlasam gözyaşımın karları kavrar mı Muhsin
Bedeninden yayılan gül gibi çıksan resimden
 
Bu ne müthiş merasimdir ki, bütün herkes fağfur
Müşterek bir seda yükseldi hemen her kesimden
 
Yine yaptın yakışan buydu evet birliğin kut
Komşusun ol hem Sultanın, hem muaf ol rüsumden
 
Peki biz şimdi ne yapsak nasıl etsek ne dersin
Kime başkan diyelim hangi kuşaktan isimden
 
Şahsuvar hiç seni terk etmedi koy ben de gelsem
Kime dünya kalır kalsın taç yapsak senle simden
 
 
 
 
“EY SONSUZLUĞUN SAHİBİ
SANA ULAŞMAK İSTİYORUM”
DİYEN O ŞAHSUVARA
 
Kıymetini bilemedik vay canına
Burada kalanlara kaldı eyvahla ah
Karınan kefenleyip aldı yanına
Sonsuzluğun sahibi Hazreti Allah
 
Bu fâni dünyadan gitti de kurtuldu
O ne güzel gülendi, ne güzel kuldu
Özlediği birliği giderken buldu
Sultana komşu kıldı Hazreti Allah
 
Muhsinimi kaldırmışlar dik uçakla
Dört bir cihan pervâneydik ocakla
Geçecek bundan gayrı ömür ‘çak çak’la
Bu ne hazin imtihan Hazreti Allah
 
Onu aldın, garip kaldık biz, revâ mı
Bu da yaptıklarımıza bir cezâ mı
Kalp yaramıza şu nidâmız sezâ mı
Batsın hanlar, saraylar Hazreti Allah
 
“Bir an varsa bir an yoktur tende bu can
Fırıldak olmamalı o halde insan”
Giderken de öğüt verdi Muhsin Başkan
Sanki gönlüne doğdu Hazreti Allah
 
Şahsuvarım şahsuvarsız koydu felek
Şimden geru nasıl edek, nere gidek
At iziyle it izini bir bir çözek
Garibim bir yol göster Hazreti Allah

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!