Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu
Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu

MHP’yi Yönetmeye Kalkanlar ve Ülkücülere Düşen

7 Haziran’da koalisyona yanaşmadığı için iktidar taraftarlarınca kıyasıya eleştirilen MHP lideri koalisyonu önlediği ve ülkeyi seçime götürdüğü için şimdi taltif ediliyor.

“Devlet Bey bu oyunu bozan önemli etkendi! Ama onlar da bunun karşılığında Meral Hanım’ı ve diğer muhalifleri örgütledi. Zaten biz de dışarısı da MİLLİYETÇİLER’in bir modeli olmadığını bilirdik. Sınırların dışı pek düşünülmez. İçeride kalmak aynı zamanda küçük kalmak demektir. Durum böyle olunca operasyon kaçınılmazdır…

Bu nedenle Erdoğan’ın üzerine gidilecek. Ve bu MODELİ olmayan MİLLİYETÇİ KESİM kullanılmak istenecek. Kilit rol burada! 7 Haziran’cıların arasından su sızmıyor. Biz görmesek de adım adım geliyorlar. AK Parti’yi yıkmak ve ortadan kaldırmak için değil.

KOALİSYONU tekrar kurmak için! İstanbul’daki patlamanın ve 7 Haziran tarihinin önemi bu!
Dün de yazdım.

Durmayacaklar…

Bizim içimizden çıkan siyasiler ya da seçilen özel isimler bilmese de Türkiye KÜRESEL BİR OYUNUN TAM ORTASINDADIR. Kim olursanız olun yürümek ve yol almak için bunu bilmek zorundasınız. Bir parti lideri de olsanız, bir işadamı da olsanız durum böyle, değişmez.

AK Parti’yi sınırlamak için özellikle YENİ MHP rüzgârından faydalanmak isteyecekler.

Kemal Bey’i silerek yeni atak deneyecekler. Çünkü TURİZM üzerinden kontrollü ekonomik türbülansa bel bağladıkları ortada.

Bunun sonucunda yeni siyaset gerekir. Bunu bilerek geliyorlar.

DIŞ POLİTİKAYA girmiyorum bile… Ayağımızı bastığımız yeri zayıflattıkları ortada. Alanımızı daraltıyorlar. İçeriden buna destek veren çok! Eğer geleceğimizden emin olmak istiyorsak MİLLİ olan herkesin katkısına ihtiyaç var.
Korkacak bir durum yok elbette.
Ama çekildiğimiz yeri de görelim.

Kazasız belasız yürümemiz için MİLLİ BİRLİK şart… Kendimizi tekrar keşfetmemiz yeter de artar bile…”
Böyle yazıyorlar…

Nedense milli birlik sihirli bir değnek olarak ikbal için eskisi gibi sıklıkla kullanılan ve çokça iğdiş edilen kavram olmaya devam ediyor.

Kürtçüler, paralelciler, solcular, sağcılar, milliyetçiler, eleştirel bakabilen AKP’liler en yakınlar en uzaklar birbirine benzemezler hepsi birleşmişler ve tek bir amaçları var Tayyip Erdoğan’ı devirmek. Maazallah Tayyip Erdoğan’ın devrilmesi ise bu ülkenin yıkılması demek…

Böyle vazediyorlar artık.

Bir parti kongreye gidiyor ve bundan daha tabii ne olabilir?

Demokrasi varsa partilerde kongre olur, yoksa olmaz…

Bir partinin iç meselesi neden bir ülkenin kaderi ya da Cumhurbaşkanının hayat memat meselesi oluyor?

HDP, MHP, CHP mecliste bulunan üç siyasi parti… HDP’deki genel başkanlık meselesi pek bu korku ve vehim rüzgârına kapılanları ilgilendirmiyor da MHP’deki değişim ihtiyacı bu kadar canhıraş karşı çıkılması gereken mesele halini alıyor? 
Kılıçdaroğlu’na çok kızıyorlar daha önce Devlet Bahçeli’ye kızdıkları gibi…

Ama onun da değiştirilmesi için düğmeye basıldı korkusu ne demek oluyor?

Devlet Bahçeli’nin değişmesiyle birlikte MHP’nin oylarını artıracağı kesin.

Bunu hiç kamuoyu araştırması nedir bilmeyen birisi bile tasdik ediyor artık.

Bu belli olduğu halde bu değişim rüzgârına karşı olmak ve telaşla bu değişimi engellemeye çalışmak acaba kimin değirmenine su taşıma gayreti?

Daha önceleri Ak Parti’ye oy veren kesimlerin böyle bir değişim gerçekleştiğinde MHP’ye yöneleceğinden korkuluyor belli ki…

Ama buna karşı strateji geliştirdiğini sananlar aslında kendilerini kompartımana sıkıştırmış olmuyorlar mı?
Ben Tayyip Erdoğan’ı sevmeyi anlıyorum. Gerekçelerine de saygı duyuyorum.

Ama bu tekdüzelik aslında onları yiyip bitiriyor bence…

Sayın Cumhurbaşkanı’na da hiçbir katkı sağlamadığı gibi akıbeti hızlandırıyor. Bu tekdüzelik akıbeti de tekilliğe indirgiyor.
Bence siyaset işi çözer. 

Her partinin kendi iç dinamikleri ile yaşayacağı değişim yeni siyasi yapılanmalara ve yeni çözüm önerilerine kapı aralar. Bugün içinden çıkılmaz sanılan meseleler bir bir çözülür. Mesela Suriye çıkmazı… Mesela uluslararası camia ile anlamsız didişmeler… Mesela AB ile ilişkiler… Mesela Ortadoğu barışı önündeki engeller… Mesela İsrail ve çevresi… Mesela Kerkük, mesela Musul, mesela PKK-PYD ilişkisi… Mesela şehirlerimizin çirkinleşmesi… Mesela medeniyetimizden kopuşlar… Mesela iç barışın sağlanamaması… 

O yüzden biz bu korku ve vehim tellallığına prim vermeden MHP’nin ne yapması lazım geldiğine bakalım:

İki yıl önce yazdım. Bir devri sabık yaratmadan siyaset kendi sıkıntısını kendisi çözerek yeniden Türkiye’yi uluslararası camiada saygın bir yere oturtmalıdır. Bunun için MHP iktidarı en ehven iktidardı ve rehabilitasyon – restorasyon dönemi manasına gelir…
Şimdi bunun için atılacak adımlara bakalım:

MHP üzerinde plan yapanlar mümkünse statükonun devam etmesini istiyorlar. Yok, mevcut yönetim muhafaza edilemedi o zaman bu büyük değişim ihtiyacının zamana yayılarak çürütülmesi… Bu da mümkün değilse bu potansiyelin iki parçaya bölünmesi… O zaman yüzde otuzları bulacak değişim sonrası oy potansiyeli yüzde dokuzluk iki parti arasında dağılım gösterebilir ki bu, plancıların gururlanacağı bir tablo olur.

MHP’nin böyle bir akıbete sürükleneceğinden emin gözüken Deniz Baykal da bir yerlerden işaret almış olmalı ki, MHP rüzgârı yelkenini bulamadığı takdirde CHP’nin alternatif olabileceğini ileri sürdü ve hazırlandı kendince…

Artık bütün MHP’liler bu oyunu bozmalıdırlar…
Kafasını kazıtan genç doğru yapmış…
MHP’liler oyunu bozmalıdırlar.
Değişim rüzgârına yelken olmalıdırlar.
Başkalarının rüzgârına değil.
İkincisi… Kaçınılmaz biçimde yaklaşan iktidara doğru hazırlanmaktır.

Bütün adaylar değişimin mümkün olan en büyük birlikten geçtiğini bilmelidirler. Ayrılık ve nifak rüzgârları estirmemelidirler. Değişim için makul bir lider etrafında hepsi birleşmelidirler. Partideki mevcut kadrolar da onlara omuz vermelidirler. Kin ve intikam duyguları ülkücüye yakışmaz. Kini olanın dini olmaz. Aslolan vatandır, milletin birliği ve istikbalidir. Halkta karşılığı olan bir isim ülkücü kadroları devlet yönetmeye hazırlayabilir. Kıskançlık ve dar beycilik yaklaşımları çağdışı kalmıştır.
Ve MHP, iktidarı bir yerinden tutunca asla bir sonuç elde ettiğini düşünmemelidir. Zira her şey o saatten sonra başlayacaktır. Asıl çalışma, asıl gayret ve yeni projeler işte o zaman devreye sokulacaktır. Daha önceki hatalara düşülmemelidir. İktidar sarhoşluğu siyasi milliyetçiliğin en büyük düşmanıdır. Hakiki ülkücüleri yanlarından uzaklaştırır. Çürümeye sebep olur. 
“Tekkeyi bekleyen çorbayı içer” gibi pespaye lafların izini sürmemelidirler. Bir kısım belediye müteahhitleri gibi “şimdi ihale sırası bizde” diye el avuç ovuşturmamalıdırlar. Hatalı kadrolaşmalara meydan vermemelidirler. 

Bugünkü fırsat MHP ve ülkücülerin tarihinde hiç ama hiç ortaya çıkmadı.

Bunu layık-ı veçhile değerlendirmek ve hareketi bölmeden, gemiyi limana salimen çekerek önce bir muhasebe, sonra bir hazırlık ve sonra bütün bir donanma ile yeni zaferlere yelken açmak, doğru kaptan doğru pusula ile “yelkenler fora”, “heyamola”, “akın var akın güneşe akın” demek her ülkücünün hakkıdır. Hakkı ve vazifesi…
Hem fikir hem kitle partisi olarak ikisini mecz etmek sanatını en iyi bundan sonra ülkücüler göstere
bilir. Yoksa vay memleketin haline!..
Üstadın şiiriyle noktalamalı:

Mehmedim sevinin başlar yüksekte
Ölsek de sevinin eve dönsek de
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte

Yarın elbet bizim elbet bizimdir
Gün doğmuş gün batmış ebed bizimdir!

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!