Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu
Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu

Kim Tezgâh Çeviriyor Acaba?

Kim Tezgâh Çeviriyor Acaba?

Ahmet Davutoğlu Bülent Arınç ile temasta mı?

Abdullah Gül’ün bir ekibi mi var?

Bülent Arınç, Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu saman altından su mu yürütüyorlar? Erdoğan’a karşı bir kumpasın içinde olabilirler mi?

Hamamönü taifesi önümüzdeki dönem için derin bir strateji mi geliştirdi?

Filanca eski bakan ile filanca parti üst düzey yetkilisi ne sıklıkla görüşüyor?

Kimin eli kimin cebinde?…

Kim kiminle tezgâh peşinde?..

Paralel yapı bütün bu alavere dalaverelerle ne derece ilgili?

Ya Ergenekon?

Onlar herhalde boş durmuyorlardır değil mi?

Ya dış mahfiller?

İsrail?…

İngiliz – Yahudi emperyası…

Amerika…

Rusya…

Yunanistan…

İran….

Şu bu…  Bütün ülkeler handiyse bizim düşmanımız?

Kim bilir ne dolaplar çeviriyorlar hakkımızda?

Böyle bir psikolojiyle devlet yönetilebilir mi?

Bu ortamda bir Abdülhamit sendromu teşekkül etmez mi kimi körpecik beyinlerde…

Öyle ya Yeni Osmanlı olabilmek için kırk fırın fodula yemek icap eder…

Eski Osmanlı aklına ve kayıt devleti anlayışına göre körpecik sayılırız.

 

YENİ PROJELER LAZIM

Türkiye’nin dev bölgesel kalkınma projelerine ihtiyaç var.

Bunlardan biri malum GAP idi.

GAP büyük bir heyecan dalgası estirdi ve fakat sürüncemede bırakıldı. Layık-i veçhile nesillere aktarılmadı o heyecan.

Şimdi çürümeye terk edildi.

Oysa GAP ile DAP yani Doğu Anadolu Projesi entegre edilmeliydi, ardından OAP yani Orta Anadolu Projesi ile her ikisi bütünleştirilmeliydi.

Bunlara ilave olarak da Trakya, Akdeniz Havzası, Karadeniz projeleri devreye sokulmalıydı

Türkiye Toprak ve Su Kaynakları Muhafaza ve Geliştirme Projesi peşi sıra hayat bulmalıydı.

Öte yandan Fırat Havzasının bütüncül bir kalkınma projesi… Ülke sınırlarını da aşacak bir kırsal kalkınma projesi dünya barışı için itici güç olurdu.

Fırat Havzası Fırat’ın doğdu Erzincan ve Erzurum yaylalarından başlar Basra’ya kadar uzanır.

Bu nehrin daha doğrusu iki nehrin arası medeniyetimizin yeniden ihyası ve ibdası için de zengin ve akla hayale gelmedik imkânlar bahşeder, bu havzada muhik ülke ve toplumlara…

Ulus devletlerden şikayetçi olanların ezbere konuşmaması lazım. Ulus devletlerden şikayetçi olanların uluslarüstü birlik kurabilme yetilerinin olması icap eder.

Uluslarüstü birlikler kurabilme cehdi, aşkı ve bilgisi kuru bir ulus devlet düşmanlığı ile mümkün değildir.

Bir de tarihteki övünç vesilelerine dayanarak da tek başına mümkün değildir.

Onlar tarihte kaldı zira…

Yeni üst birlikler kurabilmenin yolu yeni akıllar inşa etmekle olur.

Yeni projelerle…

Tuna ile Fırat’ı buluşturacak bir akıl lazım bize…

Sadece edebiyatı değil…

 

ÖZGÜVEN ŞART

Millete bakıyorum bir özgüven bunalımı yaşıyor.

Gençlere bakıyorum onlar da derin bir özgüven bunalımı içinde…

Okullar derseniz öyle…

Sadece orta mektep okulları değil… Üniversiteler de…

Gazeteler de…

Dernekler bile…

Dava iddiasında olan mahfiller de…

Herkes çaresizlik içinde. Yaygınlaştırılmış ve alışkanlık haline getirilmiş ortak bir çaresizlik var.

Bizden adam olmaz psikolojisi…

Bu çok vahim bir durumdur bir ülke için…

Türkiye’nin bir an evvel bu alıştırılmış suçluluk psikozundan ve yaygınlaştırılmış çaresizlik batağından çıkması şart.

Gençler eskisinden daha bilgili, daha yetenekli, daha imkân ve kabiliyet sahibi iken eskisine oranla daha az cesur, daha az kendine özgüven duyuyor.

Bu olmaz…

Eğitim kurumlarımız neredeyse tamamına yakını “senden bir şey olmaz” empozesi içinde… Aileler de maalesef buna katkı sunuyor.

Evlatları korkak, çekimser, özgüvensiz kılmada pek maharetli analar, babalar…

Onu bir kahraman olarak yetiştirmek istemiyor.

Aman oğlum, bakın kızım…

Böyle olmaz… Bu ülke batar böyle giderse…

Özgüven esastır.

 

KİBİR YIKAR

Özgüven olmazsa olmaz dedik.

Özgüven şart, bu çaresizlikten bu korkaklıktan bu suçluluk psikolojisinden çıkmak için…

Ama tekebbür de iyi değil…

Özgüveni yenmek için asla kibirli olmak gerekmez.

Tevazu da şart…

Alçakgönüllülük alçaklığın önüne geçer.

Hoca Ahmet Yesevi pirimiz şöyle derdi:

“Tekebbür ve benlik ile heva kılan

Halk içinde her ne kılsa riya kılar.”

Dikkat edin, kibirli olanların, kendini aşırı beğenenlerin, kendini Tanrı-kral sananların yapıp ettikleri hep riya işidir.

Böyle toplumlarda riya alır başını gider.

Liderler yalakalığı sadakat sanmaya başlar böyle toplumlarda.

Kibirlerinin esiri olduklarından yöneticiler daha güçlü riyakarların oyuncağı haline gelirler.

Giderek insanlar onlara doğruyu söylememeye başlarlar.

Doğru söyleyebilecek olanlar ise artık onlardan uzaklaşırlar.

Böylece kendi kendi mağarasındaki ışıksızlığa alışır mütekebbir.

Sadece Allah’a ait olanı bile istemeye başlar.

Maazallah…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!