Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan’ın cemaatle ilgili itiraflarını çok önemsiyorum.
Tebrik ediyorum.
Örnek bir davranış…
Herkes yapmalı…
Bu cemaatle ilgili beni zamanında küçültüp küçültüp kibrit kutusuna sıkıştıranların hepsi itiraf etmeli…
En yakınlarım bana yaban bana el oldular bir zamanlar…
Sen Hocaefendiyi kıskanıyorsun diyorlardı.
Sen bu okulları kıskanıyorsun.
Sen niye yapamadın niye öyle okul açamadın diyorlardı…
Ben de ben milli eğitim bakanlığı mıyım yahu diyordum.
Şimdi hepsi FETÖ diyor da başka bir şey demiyor.
En fazla saldıranlar en fazla taraftarı olanlardı…
Nasıl yapabiliyorlar anlamıyorum…
Sen yıllarca dizinin dibinde otur, yıllarca onun televizyonlarında program yap, gazetesinde yaz hatta bir takım ortaklıkların olsun ondan sonra kalkıp konuş…
Bari konuşma köşene çekil ve itiraflar yaz.
Tövbe istiğfar et…
Bu kadar kanın dökülmesinden biraz da sen sorumlu değil misin?
O cemaate bu kadar öncelik vermesen, onun ağlayıp zırlamasının o bizim bildiğimiz gözyaşı medeniyetinden bir iz taşımadığını keşfetseydin olmaz mıydı?
Allah sana o keşfedici bilgiyi vermedi mi?
Bizim bin yıllık mayamızın iki sütunu vardır.
Birincisi güzide ile pespayeyi ayırma sanatı yani TEFRİK ETME HAZİNESİ…
İkincisi de terkip edebilme kabiliyeti…
En farklı olanları bir potada eritebilme hasleti…
Kim ki bizi bölüyor bu tefrik etme ve terkip eyleme sanatından uzaktır en azından…
Şu Müslümanlar, şu Müslüman geçinenler zamanında nasıl idrak edemezler yahu…
Ha derseniz kimse yoktu..
O zamanlar sorarlar adama…
Hadi bir kenara atın… Nadim Macit Hoca vardı yahu…
Prof. Dr. Nadim Macit baştan beri bu diyalogcu tezgâhı deşifre etmedi mi?
Adama yapmadıkları kalmadı…
En başta Necip Hablemitoğlu uyarmadı mı sonra…
Adamı öldürdüler…
Hayri Kırbaşoğlu var sonra…
O da ilahiyatçı âlimlerden…
Nasıl da üç maymunu oynadı herkes, nasıl duymazlığa geldi herkes…
İsmini sayamadığım birçok aydın uyardı ama onlar hep dışlandı.
Kimse hakikatın peşinde gitmedi.
Herkes gücün peşindeydi…
…
Efendim Din Şurası toplanmış…
Lüks ve şatafat içinde yine…
Tıpkı o herkesin bir zamanlar toplantısında bulunmayı fazilet saydığı terör örgütü elebaşısının şatafatlı toplantıları gibi…
Gerçekten nefis muhasebesi yapıyor musunuz?
Gerçekten vicdanınız rahat uyuyabiliyor musunuz?
Memleket evlatları bir bir o melanet örgüte devşirilirken mesuliyet mevkiinde bulunanlar nasıl da engel olamadılar bu berbat sürece?
Bırakın engel olmayı nasıl da teşvik ettiler…
Kimi belediye başkanları nasıl da ortaklık kurdular…
Şimdi huzur içinde darbe karşıtı gibi demokrasi gazisi gibi nasıl da endam gösteriyorlar utanmadan, sıkılmadan…
Sayın Cumhurbaşkanımız ben sizin yerinizde olsam hepsini darbecilerle aynı hücreye atarım…
Hatta beni de atın…
Fethullah Gülen’i alın getirin ve beni onunla aynı hücreye atın.
Bakın ben ona nasıl vicdan olurum…
Bir zamanlar bir dergide yazdıydım…
Daha en başta…
Sanki darbeyi görmüş gibi…
İHTİLAL İSTEYİREM MUKADDES BİR İHTİLAL başlığında…
Meşhur şairimiz Elmas Yıldırım’ın bir şiirinden bu…
Üstad Necip Fazıl da İhtilal kelimesine ayrı anlam yüklerdi…
Gerçekten kalpleri dönüştürmek daha elzemdir her darbeden ve karşı darbeden…
Espriydi bir bakıma…
Hiç aklıma böyle melanet bir darbe gelmediydi…
12 Eylül bile daha anlaşılabilir kaldı yanında şu 15 Temmuz cinnet mustatilinin…
Şimdi bütün virüsten, cerahatten, urdan kurtulma ameliyesindeyken itiraf olmadan olmaz.
İtiraf ve ardından muhasebe…
Yine öyle Rus oyuncakları gibi her durumda dik durmayı başarabilen fırsatçılara prim vermemeliyiz.
Darbe başarılı olsaydı onların ne yapıp edeceklerini herhalde kamu vicdanı tayin etmek kudretindedir.
O halde itiraf ve muhasebe…
Hemen şimdi…
Tayyip Bey yaptı, herkes
yapsın…