Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar endişelerini Bakanlar Kurulu’yla paylaştı.
ABD, Türkiye’nin hatırı için sınırın sınırlı bir mıntakasında PYD güçlerinin dolaşmasına izin vermese de ve genelkurmaylar arasındaki konuşmalarda federal bir Kürdistan oluşumuna izin verdiklerine dair bir kanaatten titizlikle kaçınsalar da anlaşılan o ki PYD’nin federal bir devlet oluşumu için hazırlandığına kuşku yok.
Nitekim PYD sözcüleri de sıklıkla ABD’nin kendilerine böyle bir devlet için destek verdiklerini açıklamaktan sarfınazar etmiyorlar.
Geçenlerde PYD sözcüsü açıkça bunu dile getirdi.
Genel Kurmay Başkanı Sayın Akar Bakanlar Kurulu’nu bilgilendirirken aynı zamanda Türkiye’nin siyaseten uygulaması gereken yolu da çizmiş oldu. ABD’ye diplomatik bir taarruza ihtiyaç var.
Bu diplomatik program sonuçta onları iknaya yeter mi bilmiyorum; ancak Türkiye’nin herhalde yapması gereken asgari şey budur. Yoksa Suriye’de önce Esed’siz bir formülden vazgeçen sonra da PYD’yi yurtseverler olarak niteleyip onlara federal bir devlet vadeden ABD ile ilerde çok daha vahim ilişkilere girmemiz ve sıklıkla da karşı karşıya gelmemiz kaçınılmaz olacak.
Diplomatik yöntemler ne kadar ABD organlarını, karar mercilerini enterese eder derseniz, bu konuda yapılacaklar yine lüzumsuz ve pek masraflı lobi faaliyetleri ise daha başlangıçta fos çıkması aşikâr…
Zira o lobi faaliyetleri ardımızdan güldüren bir kumpasın yan kollarından başka bir şey değil.
Türkiye’nin bir takım operasyonel diplomatik ataklar içinde olması daha anlamlı olur.
Bu da Rusya, İsrail ve bölge güçleri ile doğrudan kurulacak münasebetler ve onlar üzerinden çıkarlarının takibidir.
Hele hele Türkmenler konusunda bırakınız AB, ABD, Rusya yahut bölgesel güçler bütün dünya biliyor ki, Türkiye ne yazık ki üzerine düşeni layık-ı veçhile yerine getirmemiştir ve biraz da bu lakayt tutum üzerinde oynanan senaryoların ilerdeki bölümlerinin bile yazılmasına sebep olmaktadır.
Dış siyasette başta Suriye politikamız olmak üzere yeni bir düzenlemeye, yeni diplomatik atak hazırlığına ve yeni bir yol haritasına ihtiyacımız olduğu açıktır ve çok yönlü bir revizyon ihtiyacı ortadadır. Aslında bu 7 Haziran’dan sonra Türkiye’nin önündeki birinci problemdi. Türkiye istikrar adına bundan sarfınazar etti ve maalesef atı alan Üsküdar’ı haylice geçmiş bulundu.
Şimdi revizyon ihtiyacı dış siyasette ertelenecek bir bahis değil. Mevcut siyasi yapının da yeterince kredi sağlayacağına kuşku ile bakılmakta hem iç kamuoyu hem de dışarıdaki uluslararası camialar açısından…
Siyasette taşlar yerinden oynayacak
Zaten iç siyasette de taşlar yerinden oynuyor. Aslında taşlar yerinden oynadı da kaidenin üzerindekiler henüz birbirlerine çarpıp devirmediklerinden oyuncular ne kadar sallansa da devrilmiyorlar.
MHP’deki değişim ihtiyacı artık sadece kendisini ilgilendirmiyor. MHP mutlak surette yönetim değişikliğine uğrayacak ve bu bazı çevrelerin zannettiği gibi MHP’nin üçe bölünmesi biçiminde değil doğrudan iktidar talepleri ile ve donanımı ile olacak. Kim ne derse desin…
Paralel yaygaralarının tam tersine tesir yaptığı ortada…
Meral Akşener etrafında toparlanacak ülkücü hareket hem kitle partisi olarak ülkeyi yönetebilecek kadrolarının olduğunu âleme gösterecek hem de fikir partisi kimliğiyle mensuplarına onurlu bir geçişi yaşatacak.
Meral Hanımın bulunmaz hind kumaşı oluşundan değil bu…
Halkta karşılığı oluşundan.
O yüzden statüko “iktidar bizi bozar” türünden lakırdılara meylediyor. Oysa bunda da paralel suçlamasında da ülkücü harekete çok büyük bir iftira kampanyası var.
İktidar niçin bozsun sağlam mayayı?
Paralel mi vardı ya da eskiden?
Bin yıllık mayanın terkibi evet suhuletle büyük dirilişe kapı açacaktır; kurultayını kapacaktır.
Kırmadan dökmeden…
Mazbatayı aldıktan sonra bütün vatan evlatlarına -sadece ülkücülere de değil- yer verecek bir MHP eskinin gönül seferberliği ile birlikte AKP’nin istikrar adına çektiği kamuoyu desteğini de alarak yeni bir sağ iktidar –fakat sosyal demokratların da onayını alacak bir sağ iktidar- nasıl gerçekleştirilir bunu başaracak.
Yok, MHP değişime direnirse hem tarih hem millet önünde gerçekten büyük bir vebalin altında ezilecek.
“Masum değiliz hiçbirimiz”
Temmuz ayı içinde yapılacak kongre suhuletle atlatıldığı takdirde MHP yeni dönem siyaset dünyamızın ıslahı için gerek ve yeter şart olarak tebellür etmektedir. Değişim ihtiyacıyla meydana gelecek yeni yönetişim etrafını saran intikamcıların insafına terkedilmemelidir.
Mevcut yapının içinden de yıpranmamış kadroların yeni kadrolarla uyum içinde çalışmasıyla MHP, her ne kadar adında milliyetçi ifadesi olan bir partinin iktidar yapılmasına karşı iç ve dış güçlerce bir takım tezgâhlar çevrilmek istense de daha geniş Türkiye ve dünya kamuoyu desteğiyle uluslararası camia açısından da ehven olanı temsil edebilecek.
Zira CHP’de iktidar olabilme imkân ve kabiliyeti görülmüyor. Akparti içinde de denenebilecek hiçbir şey kalmadı. Tek adam yönetişimi 12 Eylül’ün şikâyet ettiği bir siyasi mirastı ama yaptırımları tamamen tersine bir Türkiye siyaseti ortaya çıkardı. Bu sadece AKP meselesi değil. Bütün siyasi partiler bu ülkenin yükünü taşıyabilecek omuzlara artık sahip değiller…
Türkiye de yeni bir anayasa yaparak bu 12 Eylül darbesinin statükosunu bozamadı…
Lider sultaları daha korkunçlaştı…
Parti içi demokrasinin olmayışı ve oligarşinin king yasası İnsan karakterlerini de bozdu.
Sahte kahramanları türetti.
Rantiyeyi besledi…
Samimiyet, mesuliyet, sadakat, merhamet, fedakârlık, vefakârlık, hürmet, hikmet, irfan, kanaatkârlık, diğergamlık ve aşkın iklimini bozdu.
İnsanları hatta kahramanları bozdu…
Artık hepimiz Sezen’in şarkısının muhatabı olduk.
“Masum değiliz hiçbirimiz…”özetle iç ve dış siyaset ihtiyacı bakımından Türkiye avantajlarını öyle sürekli halı altına süpüremez. Potansiyelini üç kuruşluk istikrar adına tüketemez. İster istemez erken seçim kapıdadır.
Bu ihtiyaç hem eskinin hem yeni Türkiye taleplerinin mütemmimidir.
Yeni bir seçime doğru gitmekteyiz.
Haydi hayırlısı…