Türk Milletinden Hükümete ve Cumhurbaşkanına tam destek…
Başbakan Binali Yıldırım’ın altını çizerek, sıklıkla ve ısrarla vurguladığı Türk Milleti bu.
Kamuoyu diyebilirdim ama bunu tercih ettim.
Son zamanlarda Ak Parti camiasından arkadaşlarla karşılaştığımda milliyetçiliğe eskisi gibi değil farklı yaklaştıklarını gördüm.
Eskiden asla bu kavrama sıcak bakmazlardı.
Bütün melanetlerin kaynağı onlara göre milliyetçilik idi.
Öyle yetiştirilmişlerdi.
Bunda Kadir Mısıroğlu gibi yazarların etkisi olduğu kadar evet Fethullah Gülen gibi hocaların da etkisi büyüktü.
Şimdilerde bir Türk Milleti gerçeğine nasıl şahit olduklarını anlatıyorlar.
Bunu meydanlarda gördüler.
Hasbi tavırları ve tanklardan namlulardan çekinmeyen duruşları, korkusuz yürekleri etkili olduğu kadar askere sahip çıkan o ince noktanın da genlerine nasıl işlemiş olduğunun farkına varıldı bu milletin.
O yüzden nasıl bir millet olduğumuza daha evvel milliyetçiliğe karşı olan bu arkadaşlar da sıcak bakmaya başladılar.
En azından şimdilerde daha anlayışlılar.
Üstelik bunu salt siyasi endişelerden dolayı da dile getirmiyorlar.
Bazılarının tek bir amacı var, doğru; göreceli iyi durumda gördükleri ülkenin ve elbette ki kendi kaderlerinin değişmemesi için iktidarın zarar görmemesi isteği bu…
Fakat hepsini bu kategoride değerlendirmek doğru değil.
Sivil Darbe mi?
Meydanlarda hemen her partiden milli irade vurgusu yapan insanımız vardı.
Darbelerden çok çekmiş millet böylesi zaaflarla dolu darbe karşısında müthiş bir cesaret yakaladı.
Kimileri bu işlerin bir senaryo olduğunu düşünüyor.
Akıl var nizam var.
Yani Tayyip Bey kusurlu bir darbe planlayacak ve ona karşı da sivil darbe gerçekleştirecek.
Bunun için şimdi içerde olan ve haylice hırpalandıkları anlaşılan paşalarla derin bir ünsiyet kurması icap ediyor.
Bu elbette ki saçma bir iddia.
Şöyle deseler neyse.
Sayın Cumhurbaşkanı bir zamanlar Kemal Kılıçdaroğlu’na paralel yapı ile ilgili bazı ironik açıklamalarda bulunmuştu.
Geometri öğretmişti.
Demişti ki Sayın Kılıçdaroğlu geometri bilmiyor.
Malum paraleller sonsuza kadar paralel gider, çatışmazlar.
Bu gerçi işlerin kızışmasından önceki demlerdi.
Yoksa Pensilvanya’daki şahıs ABD desteği alarak bu darbecileri kışkırttı da bütün ülke çocuklarını birbirine düşürüp yine hükümetin güçlenerek çıkmasını mı temin etti?
Kendini Mehdi sanan bir adamın hesabı bunun da ötesinde olmalı…
Kul Hakkı
CIA Başkanı, Tayyip Bey’den ısrarla randevu istemişti hatırlarsanız bir zamanlar.
Henüz 17–25 Aralık olmamıştı.
Paralel ile hükümet arasında zaman zaman iç çatışmalar oluyordu ama gül gibi olmasa da geçinip gidiyorlardı.
Hemen her üst kademe paralel ile doldurulmuştu.
İsim isim sayabilirim.
Hatta yeni işe alınanlarda da cemaat mensubu olmak yüksek bir avantaj idi.
Onlar da Adnan Hocanın müridanı gibi şık efendiler pozundaydı. Genç, dinamik ilaç reprezantları gibi iyi giyimli entel çocuklardı.
Öyle ya sınavlarda ful ya da fula yakın çekenlere kim itiraz edebilir?
…
İşte o CIA başkanı sonunda bir randevu koparır ve Tayyip Bey tamam neyse gelsin on dakikamı ayırayım der.
On dakikanın 8 dakikasını ıvır zıvır konuşmalarla geçirir CIA başkanı…
Sadede gelelim deyince Tayyip Bey, o da ağzındaki baklayı çıkarır:
Biz sizin cemaatle aranızı yapalım, siz de İsrail ile ilişkilerinizi düzeltin…
İlginç değil mi?
Van münit devridir ve elbette ki İsrail’in güvenliği ABD’nin güvenliği kadar önemlidir onlar için.
Cemaat ile hükümetin arasını iyileştirmek için kimler devreye girmedi ki?
Hayreddin Karaman hoca başta olmak üzere…
Kadir Mısıroğlu da teşebbüs etmiş, Fehmi Koru’yu zaten biliyorsunuz.
Bülent Arınç, Ahmet Hoca ilk elden isimler. Hatta Abdullah Gül…
Fakat ikisinin de frekansları tutmadı belli.
Ben o zamanlar FETÖ örgütünün kesinlikle ya da buna benzer devlete sızmaya çalışan örgütlerin kesinlikle çok tehlikeli olduğunu hatta bunda bir kesin inançlılar fonksiyonu bulunduğunu yazık gepegenç hatta aklı başında nice yaşını başını almış insanın robot haline getirildiğini söylemiş ve evvelemirde bu örgütle mücadelenin esas olması gerektiğini her yerde savunmuştum.
O zamanlar anlayan çok azdı.
Kolay değil son darbe gerçekleşene kadar da hala anlamakta tuhaf bir geri zekalılık gösterenler oluyordu.
Mesele belki bazı fanatik particiler ve Tayyip Beyi sevenler açısından 17 – 25 meselesi gibi algılanmaya devam ediyor olabilir.
Fakat bu kanser hücrelerinin kesinlikle temizlenmeden şu devlet denen organizmanın yaşatılması mümkün değildir.
Ben biraz da buna kul hakkı olarak bakıyorum. Nice dirsek çürüten ve arkasında dayısı olmayan bu ülkenin pırıl pırıl çocukları KPSS’de ya da başkaca sınavlarda olağanüstü başarılar gösterirken soruları çalıp ondan daha iyi statüye gelenler evet vicdanları sızlatmalıydı…
Sızlatmadı…
Oysa bir masumun gözyaşına değmezdi hiçbir ulvi hesaplar…
Hiçbir dava…
Kul hakkı onun için en büyük vebal…