Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu
Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu

Gelecek Kurgusu Yapabiliyor muyuz?

Geçmiş otuz yılın muhasebesi ve gelecek otuz yılın kurgusu… Bütün kötümser gelişmeler ışığında gelecek kurgusu…

2024, Türk edebiyatında fazla denenmemiş bir fiksiyon romandır. Tamamen gelecek kurgusu değildir. Gelecek otuz yıl içinde yaşananlar, aslında, geçmiş otuz yıl içindeki diyaloglar ve hikâye örgüsü marifetiyle okuyucuya aktarılmaktadır.

Romanda yaşanacak olanlar şöyle özetlenebilir: 

İstanbul’da 2008 yılında deprem olması, 110 bin kişinin ve 150 milyar dolar kıymetinde mal kaybı, İstanbul’un serbest bölge haline gelmesi ve uluslar arası konsorsiyum tarafından yönetilmeye başlanması, Orta Anadolu ve yeni ulusal programın inşası, otuz yıllık yeni yol haritasının tesisi, 

Ardından liberal Kemalist devrimin gerçekleşmesi 2009-2011, 

Kurucu meclis olarak Başyüceler Kurultayı’nın toplanması, 

Devletin küçülmesi ve bundan yeni ulusal övüncün duyulması, bütün siyasi partilerin kaldırılması, 

Elektronik seçimin gerçekleşmesi, bilgisayar teknolojisinde gelişmeler ve cep klavyesi kullanılarak havada laser görüntünün ve bazen istenmeden gelen görüntünün verdiği rahatsızlıklar, 

İznik konsili, Abant konsili ve Büyük Ortadoğu Projesi toplantılarının akıbeti, yıkılmaz armadanın teşkili, siyasi ve ideolojik hareketlerin geleceği, 

70’li yıllardaki cinayetin çözümlemesi ve merak unsurunun 2024’e kadar sürmesi, 

70’li yıllardan kalan sağ ve sol iki çift kişilik çözümlemesi, ‘faşist’ ve ‘komünist’  iki militanın aynı holdingin ortağı olması ve global çözümlemeler,

 Yine bir ülkücü ve bir devrimcinin buluştuğu noktalar, Aynur’un(1976’da öldürülen devrimci kız) katillerinin bileşkesi, Aynur’u seven iki karşıt görüşlünün 2024’de buluşması ve sonra Amerika’dan, Brüksel’den Ankara Hilton’dan gelen cinayet mi kaza mı, hastalık mı zehirlenme mi olduğu yolunda kuşkular olan ölüm haberleri… Devrimci Ali’nin Nezir, Sibel ve Timuçin’le paylaştığı sırla Yaşlılar Evi’ne sığınması…

Geçmiş otuz yılın çözümlenmemiş meseleleri, aydınlanmamış cinayet, sol ve sağ örgüt ve ideolojik hayat içindeki dramlar, gelecekteki yeni hal ve duruşlar silsilesinde yeniden ele alınıyor. 

Zemyatin’den Orwell’a Gelecek Kurgusu

Zemyatin’in “Biz”, George Orwell’ın 1984 adlı romanlarına benzer bir yapı söz konusu burada. Fakat 2024, her ikisinden de ayrı, bu topraklara ait olmakla birlikte evrensel –Rus ve Türk modernleşmesinin-batılılaşmasının tartışılması, Washington ve Brüksel hatları, Avrupa Birliği, Büyük Ortadoğu Projesi ve Amerikan tezlerinin perde arkası, ideolojik ve dinsel evrimler, ulusal ve uluslararası konsept gelişimleri, konsül ve Tapınak şövalyeleri geleneksel ve mitolojik vs kurgular- sorunsallar çevresinde-çerçevesinde dönen fikrî, dramatik bütüncül ve çok parçalı hikâye örgüsü içinde orijinal bir eser. 

İddialı; Türkiye’de en az yüz bin, Avrupa ve ABD’de ise çok daha fazla basımı mümkün -tanıtımı çok iyi organize edilmek kaydıyla- yine en az kırk elli yıllık döneme damgasını vuracak bir eser. 

Romanda geçen karakterler tamamen gerçek karakterlerdir. Bu romanda hemen hemen bütün siyasi hareketlerdeki, değişik çevrelerdeki önemli isimler ve önemsiz olmakla beraber diğerleriyle beraber düşünüldüğünde yedi sekiz ana karakterin kendinden bir şeyler bulacağı, asla kendi kendilerine bile itiraf etmedikleri duyuşlar ve vicdan muhasebeleri yer almaktadır. Dolayısıyla çok geniş bir kitleye hitap etmektedir. Romanın hemen her bölümü günlük gazetelere, çok değişik dergilere ve TV kanallarına haber malzemesi olabilecek mahiyettedir. Böyle olmakla birlikte, edebî kurgu ve üslup bakımından herhangi bir zafiyeti bulunmadığı gibi; bilakis güçlü bir anlatıma ve zor bir örgüyle bütünselliğe sahip olarak Türk edebiyatında bir ilki gerçekleştirmiştir.  

Aşk, macera, siyaset, tarih ve gelecek kurgusu iç içe olan 2024 romanında ilginç bölümler var. Geçmiş otuz yılda yaşanan ne kadar olay ve yapılan diyalog varsa bunu gelecek otuz yıl içinde de acıyla müşahede ettiriyor roman. 

Bozkurtların Ölümü

2024, sanki “Bozkurtların Ölümü” gibi birinci kitap. Bozkurtların Dirilişi nasıl ardından yazıldıysa Lütfü Şehsuvaroğlu da muhtemel ki, 2024’ün ikinci kitabını yazıyor olmalı…

Romanda Yıkılmaz Armada adlı bölümün okuyucularımızın ilgisini çekeceğine inandığımız bir parçasını aktarıyoruz:

“Eğer ilerde Türkiye’nin ABD ve AB ile olan münâsebeti bir hayâl kırıklığına uğrarsa Atatürkçü ve milliyetçi karşı duruşun içinde bulunduğu hercümerçten ötürü bütün rüzgârlar Mehmet’in yelkenlisine dolacaktı. Eğer ülkede bir merkez sağ rüzgârı eser ve uluslararası finans çevrelerinin öngördüğü bir ılıman siyâset lüzûmu kamuoyunu sararsa o zaman borsacıdan yani Rafet Kalelioğlu’ndan başkası düşünülemezdi. Zaten Reis Şirin her zaman bu esâs ittifâkın merkezindeki adamdı ve siyâsette öbür ikisinden daha tecrübeliydi. Gerek odabaşıların Mehmet’i, gerek Kalelilerin borsacısı reise her zaman için yerlerini verirlerdi. Her üçü birden, üçünden biri alternatif olmadığı takdirde mümkün olabilen bir başkasını destekleyecekti. Hiç olmazsa…

Sonra Celal ve Fikret’i de en azından kendilerine rakîp bir birlik potansiyeli taşıdıkları ve benzeri bir işe soyundukları için yanlarına almalarının faydalı olduğunu düşündüler. Vejdi’nin, hatta bilmeden Muhlis’in bu ikiliyi esâs ittifâka bağlamada büyük rolleri olmuştu. 

Muhlis’le birlikte bir cemaat liderinin yemeğinde bir araya gelmişlerdi. Eski bir gençlik lideri olarak oradaki hemen herkes Muhlis beye çok büyük saygı gösterisinde bulundular. Hatta öyle ki, Muhlis’in en yakın arkadaşları bile gösterilen bu ilgiye samîmiyetle inanmış, hem cemaat liderine hem de bu esâs ittifâka gönülden bağlanmışlar, onlara yan gözle bakanlara karşı eskiden komünistlere karşı duydukları nefreti duymuşlardı. 

Cemaatin lideri yemekten sonra Muhlis’le birlikte özel odasına geçen üç gence birbirlerine nasıl yakıştıklarını, üç kişinin sağlam ortaklığında dördüncü ortağın Cenab-ı Hakk olacağını anlatmıştı. Muhlis de tasdik etmişti hocanın sözlerini… gerçekten de gelenek böyle emrediyordu. Üç kişi bir cemaat olur, içlerinden biri de imam olurdu tabiî olarak. 

Her üçü de mutmain bir nefse sâhip ortalama bir Müslüman hattâ hatta derinden mürşidine bağlı ve onun için kendini fedâ eden bir mürit gibi başları önlerinde, kendileri için bir şey istemeyen birer görev adamı modunda, dahası elleri dizlerinde itaatle dinlediler. Hocanın ve başkanın yanındaki avâneleri başkanlarının Osman bey, hocanın da Şeyh Edebali olarak bütün bu millî burjuvazinin desteğiyle Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu dirilişi gerçekleştireceğine inanıyorlardı. 

Ne kadar hüsnüniyet sahibi idiler. Artık Anadolu’nun her karışını dolaşabilirler, vaktinde Erbakan, Türkeş, Demirel için zaman zaman bin bir vesvese ve pişmanlıkla deruhte ettikleri görevleri fazlasıyla ve gönül rahatlığıyla yeniden daha büyük bir başarıyla yapabilirlerdi. 

Oysa bilmiyorlardı ki, esas ittifâkı teşkîl eden modern tapınakçıların Osman Bey’in yanında şövalye olmaya niyetleri yoktu. 

Onlar çok daha büyük bir hedefe kilitlenmişlerdi. Bu üç silahşor için bütün bu berâberlikler geçici ittifâklardan ibâretti. Dahası her projede dördüncü ortak bile bulabilirler, o dördüncü ortağın kendisini Dartanyan zannetmesini sağlayabilirler, her bir Dartanyan’ı kendilerine râm edebilirler ama netîcede esâs ittifâkları değişmezdi. 

Zaman onları haklı çıkardı.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!