Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu
Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu

Eyvah!… Medya Bölündü: 1


YILMAZ ERDOĞAN

“Nazım Hikmet’in şiirleriyle Mehmet Âkif’in şiirleri karıştırılmış, hazırlanan eriyiğe Hocaefendinin de mısraları ilave edilmişti. Yeni ‘ulusal şair’in görüntüsü de bilgisayarcı ‘müthiş’ çocuklar sayesinde hemen her bilgisayar ekranında arada bir arzıendam ediyor, üstelik de bu üçünün ses tonunun bileşkesinden ortaya çıkan yeni sesle konuşabiliyordu. Sakallı ve gözü yaşlı bir Nazım Hikmet’i andıran yeni görüntü birçoklarının hoşuna gitmese de yeni ses gerçekten müthiş dâvûdî bir sesti ve insanda metafizik ürpertiler uyandırıyordu. Yeni millî ruhu ancak bu ses ateşleyebilirdi.”

2024 adlı romanımda İstanbul’da meydana gelen büyük depremden sonra uluslar arası kuruluşların yardım bahanesiyle mega yıkıntıya nasıl konduklarını ve böylece İstanbul’un bir Avrupa kenti haline gelişini anlatıyorum. Zaten öteden beri de İstanbul’a Avrupa başkenti demiyor muyduk?…

Öyle olunca yani bölünme doğudan değil batıdan olunca ister istemez küçük milliyetçilikler de tebarüz eyleyip doğu da koparılıyor. Orta Anadolu’da bir Türkmen devleti kuruluyor: Anadolu Türkmen Cumhuriyeti…

Yeni devletin kurucu meclisi, yeni milli marş için kolları sıvıyor.

Yukarıdaki görüntü ortaya çıkıyor. Ağlayan sakallı bir Nazım Hikmet….

Bu arada kurucu meclisin bazı üyeleri, milli marşa, Yılmaz Erdoğan’dan da bazı mısraların girmesi gerektiğini ileri sürüyorlar.

Nasıl?….

2024 yılında da Yılmaz Erdoğan’ın popülaritesini koruyacağı gerçeğini nasıl yakalamışım?

Geçenlerde Yılmaz Erdoğan ilginç bir çıkış yaptı ve komedideki ustalığını gösterdi. Bir kısım medya ‘yalakalığın da bu kadarı fazla’ dedi. Cüneyt Özdemir hakkında hiç de yenilir yutulur olmayan yazı yazdı. Erdoğan görmezlikten geldi. Üstüne alınmadı, pişkinliğe vurdu. Öbür taraf, hani Ergenekon karşıtı medya, Türkiye’nin nerden nereye geldiğini övünçle anlattı. Yılmaz Erdoğan eskiden olsa bu lafları diyebilir miydi?

Ülke gerçekten de ne kadar demokratikleşmişti!

Öyle sinemada ezan okunması kolay mıymış bir zamanlar…

Türkiye ne kadar tuhaf bir ülke oldu diye düşündüm bu manzarayı seyredince…

Dünyanın en melanet adamı, dünyanın en saçma lafını da söylese, o kişi bazı medyamenler için gerçekten baş tacı edilebiliyor. Aklını ve vicdanını yitirmiş sürü de buna alkış tutabiliyor.

Biz bu ülkede yaşamadık galiba!

Ya da biz ezan, bayrak, kitap, ümmet, Allah derken bunlar ashabı kehf uykusundaydılar.

Yazık…

12 Eylül’ün ne kadar askerden ve dolayısıyla ABD’den talimatlı ‘gençliği sekse ve spora meğillendirmeyle’ görevli Erkekçe ve Bravo dergisi kalemşorlarını besleyen ve demokrasiyi bunlarla tesis edebileceğini zanneden yeni cemaatçi medya ne yazık ki, eski ödlekliğini böylece perdelemeye çalışıyor.

Yılmaz Erdoğanlar, Ergun Babuhanlar, Emre Aközler, Engin Ardıçlar, Ali Bayramoğulları ve Hıncal ağabeyleriyle bir zamanlar Semra annemizin yaptığı gibi papatya dernekleri kurup kalvinist İslamcılığın dayanılmaz mutmainliğinde umre seyahatleri yapabilirler. Huzur içinde mutmain İstanbul’u yeni istilacılarına açarlar… 

Biz de onları Allah’a havale ederiz; bakalım ‘kul hakkı’nın altından kalkabilirler mi? 

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!