Ben ki senin bu dağlarda nefesin / Bağrı yanık rüzgârlarca esesin / Duyurayım her âşığa has sesin
Karşı koyam yaban elden esene / Sevenlerin yollarını kesene
ÇOCUKLUK EVLERİ
Küçümen yüreğin sürgünleri de bilir
Hani denkleri yüklenmiş çocukluğunun
Her köşesinde bin oyunun resmi var
Sıcak kerpiç damlı çocukluk evlerinin
Munzur dağından hep atlılar inerdi
Rüyalarını süslerdi ya da bölerdi
Senin attığın oklar doruğuna değerdi
Perdesi masallara açılırdı o evlerin
Fırat’ı bir öyle bir böyle akıtırdın
Denize ne uzak, suya ne kadar yakındın
Minik ellerinle çamur barajlar kurardın
Bahçesini sulardın şimdi düş olan evin
Bir oyun gibi gelirdi tanıdık yüzler
Sanki dinlenmemiş masalları gizler
Mutfağında hep telaşlı eller, telaşlı gözler
Bakır sinisine toplardı ruhunu evin
Eyvanda da vardı yukarda da açardı
Parıldayıp gülüşen çiçekler akşamüstü
Ay doğardı sofaya lamba yanardı
Kara gecesi olmadı hiç kara çarşaflı evin
Küçük bir ninecik vardı, ay gibi alnı vardı
Ne güzel sözleri vardı, güzel gözleri vardı
Yumuşacık elleri ruhunu da sarardı
Başıboş, atasız değildi şimdiki gibi evin
Döşeklerinde eski hâtıralardan
Artı kalan huzuru yıkanırdı dört mevsim
Rüzgârı da severdi, karı da yağmuru da
Soğuk kış gecelerinde ne sıcacıktı evin
Bir sözle yıkılır evler yaşadığın bu çağda
Kale gibi sağlam o ev ne oldu söyle
Zelzele mi geldi, düşman mı girdi
Yukardaki bahçeye mi taşındı evin
BİNGÖL[1]
I
Ş’amed deresinde bir kız bıraktım
Saçları örgülü, başı örtülü
Bir gül taktım kulağının üstüne
Gözleri doğaçtan sürme sürülü
Haydi sular çağıldayıp akın ya
Benim şu halime bir göz atın ya
Ş’amed deresinde bir yatır vardır
Bin yatır olsa da dervişe dardır
Çift sevdalı olmak yiğide ardır
Eremedim vuslatına güzelin
Söylenmez ki aşık senin gazelin
Ş’amed deresinde taş taş üstünde
Yosundan gölgeler taşlar üstünde
Kayar gider güneş suyun üstünde
Hayat nereyedir senin akışın
Birbirine benzer yazın ve kışın
II
Ş’amed deresinde uzar kavaklar
Kavaklar ki göğe ulaşacaklar
Orda saçlarını tarayacaklar
Ben oturup taramadım saçını
Bir kez olsun öpemedim kaşını
Ahde vefasızlık ettim de geldim
Vâde verdim bakışlarım gizledim
Yâr koynunda gerçek yâri özledim
Ne ettim de çıktım gurbet eline
Kapılmışım ben bir sevdâ seline
III
Şeyh Ahmedim yakarmamı duysana
Güzellerin gönüllerin yuğsana
Belî artık bu divâne kul sana
Kanlı gözüm sana olsun kör uşak
Tek dileğim sevdiğime kavuşmak
Ben ki senin bu dağlarda nefesin
Bağrı yanık rüzgârlarca esesin
Duyurayım her âşığa has sesin
Karşı koyam yaban elden esene
Sevenlerin yollarını kesene
IV
Haydi gidek güneş tutak dağlarda
Sonra gelip yâre verek bağlarda
Bir gariptir sevdâ bu diyarlarda
Binbir renge bürünür doğarken gün
Her ziyâda gizlenmiş binbir hüzün
Konuk girdik bir çadıra geçende
Kızlar kaçtı biz çadıra girende
Gördüm sonra birini ot biçende
Dedim “kız sen ne yahşisen, ne hoşsen
Boyun kırıp niye benden kaçırsen”
Gülüp kaçtı edâsını sevdiğim
Poşisin bıraktı elim değdiğim
Dedim “kaçma benden sensin sevdiğim”
Öyle baktı öyle derin köy kızı
Gönlüme bıraktı bir derin sızı
Güneşi tuttum da verdim eline
Alıp birden kemer yaptı beline
Elim değmedi hiç saçın teline
Geçtiği yerleri yaktı kavurdu
Sevenleri dört bir yana savurdu
V
Bir derin iz bıraktı bende Bingöl
Bir damla gözyaşımdan oldu bin göl
Yerde deli bir ırmak gökte bin göl
Burada yıldızlar bir başka bakar
Sanki mâverâdan Bingöl’e akar
Bingöl dağı kara kara uzanır
Uzar gider gök maviyi kuşanır
Döner gelir ak fistana sarınır
Bilmem ne yollayım yâre buradan
Resmini çizeyim dağın buradan
Karlı dağlar karanlığın basanda
Kızıl güneş tepelerden aşanda
Deli gönül dertle dolup taşanda
Hasret hasret büyür yaram yürekten
Yüz bin tokat yedim ben bu felekten
VI
Sanma dağlar eşkiyaya yurt olur
Zulüm kıtal yüreğine dert olur
Dağlar vardır peygambere ev olur
Benim dağlar bana geçit vermedi
Önlerinde diz çöktüm de görmedi
Bir başkadır dünya Kaletepe’den
Güneş pek yakındır Kaletepe’den
Bingöl vardır ama dert çoktur binden
Kimsecikler merhem olmaz yaraya
Sıkça çıkmaz olur yollar buraya
Gidilmeyen yere denir mi vatan
Deşilmeyen toprak olur mu vatan
Kızları sevmezse kurudur vatan
Şu dağ benim, o kız benim biline
Bir kerecik dolanaydım beline
Bir orda bir burda canan bıraktım
Sevmeğe çekingen candan ıraktım
Bir deli kurt idim vahşi kırattım
Artık ne dağım var ne bir ırmağım
Ne de yâr eline değdi parmağım
Devamı Var
[1] Bingöl 49. Piyade Tugayında askerlik yaptım. Tanksavar, Uçaksavar takım komutanıydım. Karargâh Destek Bölüğünde… Gönlümde biri var, ama burası da güzel bir yer… Şeyh Ahmet Deresi’ne gidiyoruz sivil olarak asker olarak… Hafta sonları ya Elazığ, ya Diyarbakır… o yaz sabahları güneşin doğuşunu izliyoruz. Bingöl’ün kara kızı Kafes romanı çıktığında evi aramıştı. Şimdi kim bilir, nerede?