Elma ve Bıçak Adnan Şenel’in romanının adı.
Bir 12 Eylül romanı…
Böylece 12 Eylül romanları 12 oldu. Birincisini ben yazmıştım. Kafes… Hemen 12 Eylül’ün akabinde, konuşmanın yazmanın zor olduğu zamanda yazıldı.
Yıllar sonra Naci Bostancı yazdı. Güzel bir roman… Hayatın Kıyısına Düşen değil de öteki; hayatın içinde kalanı… En azından bizi anlatıyor… Ardından Mehmet Önal yazdı. Efsane…
Ve tekrar suskunluk dönemi… Suskunluk veya unutkanlık…
Bugün tekrar 12 Eylül romanı yazmaları gündemde…
Bunların başında Emine Özgenç’in ‘Eylül 12’den Vurdu’ romanı geliyor. Sessiz sedasız birkaç baskı yaptı. Başarılı bir roman denemesi…
Bu yıl ise tam 6 roman yazıldı.
Mehmet Öztepe’nin ‘Mamak Zindanlarında İnsan Olmak’, ‘Mamak Zindanlarında Ülkücü Olmak’ ikilemesi,
Veysel Tekelioğlu’nun ‘Yorgunum’ romanı,
Haşim Akten’in Aşkı ‘Cehenneme Attılar’ adlı otobiyografik romanı,
Yine aynı minvalde Hüseyin Türkmen’in ‘Kara Gün’i,
Son olarak da Adnan Şenel’in Elma ve Bıçak’ı…
Ben hepsinin yayınından olağanüstü mutluluk duydum. Daha fazlası yazılmalı… On binlerce insan kalitesi yüksek gencin hayatı karartıldı. Bunların hayatları yazılan bütün romanlardan üstün nitelikliydi. Romancı diye bir kesim yok ülkemizde… Belki bir iki Orhan, bir iki Elif… Onların da bu yüksek nitelikli hayatları dinleme imkânı bulmadığı ortada. Dinleme imkânı yahut anlama kabiliyeti…
O bakımdan yüksek nitelikli hayatları yaşayanların bizzat kendi kalemlerini konuşturmaları gerekiyor.
Bazılarının roman sayılıp sayılmaması tartışılabilir. Hatıraların bir araya getirilmesi ne derece roman olur? Belki bu hayatlar edebiyat ve/veya iletişimsel edebiyat açısından bir mahfili paylaşmış olsalardı yayın ve yayım düzeyleri daha başka olurdu. İşte tam da burada bir edebiyat ve sanat dergisinin işlevinin ne derece hayatî olduğu konusu gündeme geliyor.
Kahırlı hayatlar, yitik nesiller, unutulmuş kahramanlar, tutunamayanlar bu noktada da aynı kaderi paylaşıyorlar.
Romanlar yazılmalı, filmleri yapılmalı, aynı zamanda gerçek hayatların sanal gerçekliğe râm edilmemesi için de bütün bu edebiyatın ve/veya iletişimsel edebiyatın bugünün yaşantısı içinde karşılıklarının inşa edilmesi gerekiyor. Aksi takdirde traji-komik olma riski de var. Yani Habermas’ın tarifiyle normatif hayatların-eylem kuramlarının dramaturjik hayatlar-eylem kuramlarına dönüşmesi söz konusu olur.
Adnan Şenel’in romanındaki yazım hataları bir yana bırakılırsa, Elma ve Bıçak’ın, 12 Eylül romanları içinde roman örgüsü ve kurgudaki sağlamlığı bakımından öne çıktığını söyleyebiliriz. Osman ile Ömer’in suç ve ceza dikotomisi okuyucunun vicdanında müthiş bir uyanma meydana getiriyor. Kurgu o kadar sağlam ki, okuyucu idam edilen gencin gerçek hayatta hangi hükümlüye karşılık geldiğini sormaya başlıyor.
Adnan Şenel, önceki romanları ile iyi bir romancı olduğunu ispat etmişti. Elma ve Bıçak ile de hayatı roman olanlara rehberlik ediyor. Roman nasıl yazılır diye…