Özellikle İYİ Parti temsilcileri başta da Yavuz Ağıralioğlu söz konusu müjdenin ne olduğunu hicivle birlikte kamuoyuyla paylaşmış oldular önceden. Haklı demokrasi talepleri ışığında… Karadeniz’de doğal gaz rezervinin ülkeyi esenliğe eriştirecek bir boyutta olduğuna dair açıklamaları değerli dostum eski TPAO yöneticilerinden Yavuz Tengiz şöyle değerlendirdi:
“Haber abartılı. Sondaj devam ediyor. Kuyuda akış testleri yapılmamış. Kuyu hakkında konuşabilmemiz için gerekli akış testlerinin yapılması, ayrıca yeni kuyular kazılarak rezerv hesaplarının yapılması gerekiyor. Konuşmak için çok erken. Kuyunun ekonomik olması durumunda ticarî gaz keşfi ilanının yapılmış olması gerekiyor. Bu yapılmış değil. Kuyu bitirildiğinde ticarî gaz keşfi ilanı yapıldıktan sonra üretim platformu kurulması, sahile gaz hattının çekilmesi gerekiyor. Nereden baksanız 8 – 10 milyar TL tutar. Kuyunun devreye alınması en az iki üç yıllık bir zamanı alır. Malzeme siparişlerinin verilmesi, malzemelerin hazır olması, üretim platformunun hazırlanması… Bu işler hemen olacak işler değil.”
Yavuz Beyi Selçuklu Vakfımızın çalıştaylarında özellikle Mavi Vatan konusunda verdiği ve Doğu Akdeniz’de bulunan doğal gaz ve petrol rezervleri hususundaki değerli bilgilerinden hatırlıyoruz. Bizde konuyu uzmanına sormak gibi bir âdet bulunuyor. Bu yüzden enerji kaynakları konusunda liyakat sahibi Yavuz Tengiz’in Cuma Müjdesi ile ilgili olarak bendeniz ile daha Perşembe günü paylaştığı bilgiler bunlar.
Elbette Türkiye için Mavi Vatan, Doğu Akdeniz sadece enerji kaynakları bakımından değil, bütün dünyanın kilit noktası bulunan bölgedeki jeostratejik ve tarihsel iddialarımız için de olmazsa olmaz kıymetlimizdir, ‘kırmızı çizgi’lerimizdendir.
Şurası muhakkaktır ki Süleyman Şah Türbesi de Kırmızı Çizgi’lerimizdendi, ne hikmetse taşıdık ve bir kara leke olarak kaldı maalesef…
Büyük Doğu derken masum birer Anadolu evladı fotoğrafı veren Mücahid yüzlerimiz Büyük Ortadoğu Projesi demeye evrildiğinde nasıl bir küresel ağın pençesinde kıvranan kıvrılan kıvırılan sahte maskelerdeki iğreti gözler, kızarmayan çehreler oluverdi…
Padişahlar Nizâm-ı Âlem uğruna cenk ederken, hüküm ferma eylerken ilâyı kelimetullah uğruna canlarını seve seve fedâya da hazır birer Oğuz nesli idiler.
Lakin zaman zaman da cülus merasiminde, öncesinde ya da sonrasında Yeniçeri Ocağı’nın ‘gaz’ını almak adını ‘kızılelma’ yolunda ümitler dağıttıkları da olmuştur.
En kolay yol da Hotin yahut Çehrin Kalesi’ne doğru yapılan ‘orduyu hümayun’ seferleridir.
Padişah Edirne’de son hazırlıkları yaptırdığı ordusuyla bir müddet gider, sonra sadrazamlar ‘Serdar-ı Ekrem’ olarak vazifeyi üstlenirler biraz daha ilerlerler. Lehistan’a(Polonya) doğru bir hat bulmuşlardır, oradaki birçok kaleyi yeniden düşürürler. Bu uğurda vatan evlatları şüheda şerbeti içerler, Yeniçeri de ganimetin miktarına göre mutlu mesut İstanbul’a döner.
Tarihimizin belki de Oğuz Kağan’a en yakışan hakanlarından olan Genç Osman yapmak istediği reformu işte böyle bir Orduyu Hümayun Seferinde düşündü. Ne doğru dürüst ganimet elde edilmişti, ne de zafer. İster istemez saray tarafından bu sefer bir zafer gibi sunuldu; Payitahtta her sokak ve meydan ışıl ışıldı.
Fakat genç padişah yeniçerinin tavrından rahatsızdı, torunlarının iki asır kadar sonra yapacağı reformu, ıslahatı o çok önce düşünmüştü. Hem kıyafet devrimi yaptı, padişah kostümlerinden âri Türkistan hanları gibi daha rahat libaslar giymeye başladı, hem de orduda ve idarede köklü reformlar planladı. Suriye’ye gidip oradaki Türkmenlerden bir ordu kuracaktı. Peygamberi rüyasında gördüğü ve kendisini Hacca beklediği fikrini yaydı. Fakat ocak kül yutmadı ve padişah Üsküdar’a bile geçemedi. Genç padişah korkunç bir şekilde katledildi. Kösem Sultanın Yüzüğü romanımda bu konuyu farklı cihetleriyle işlemiş, her sahnesini sanki o demlerde yaşıyor gibi gözyaşlarıyla yazmıştım.[1]
Bu ayki meşhur Tarih dergilerinden birinde Genç Osman’ın reformu üzerine genç bir tarihçi ile röportaj yapılmış ve ne yazık ki anakronizme düşülerek Suriye bugünkü Suriye sanılarak muhayyel ordunun Kürtlerden ve Araplardan kurulacağı yorumuna başvurulmuş.
Oysaki o zaman Suriye Oğuzların gerçek vatanıdır ve Türk (Türkmen) kaynamaktadır.
Genç Padişah mevcut kozmopolit orduyu Türk unsurlarıyla takviye etmeği düşündüğünü yine Türk olan eşine, o da Şeyhülislam babasına aktarınca Ocak’a bu bilginin ulaşmaması elbette mümkün değildi. Sonunda tek eşliliği ve bir Türk ile evlenmeyi şiar edinmiş genç padişah bunun karşılığını talihsiz bir şekilde aldı, Şehit oldu. Bizans’ın Latinlerce katledilen imparatoru Andronikos Komnenos gibi sokaklarda kepaze edildi, Yedikule zindanlarında işkenceye tâbi tutuldu ve sonra katledildi.
Ganimet, cülus, kazan kaldırma ve daha bir sürü dünyevi zaaflar, hastalıklar Nizâm-ı âlem için ilayı kelimetullah davasını sündüre sündüre ‘Viyana Bozgunu’na kadar getirdi.
Lakin Türklerde padişahın cülus dağıtma vasfı öneminden hiçbir şey kaybetmedi.
Çılgın projelerin kamu vicdanında beklenen tesiri yaratmadığı görüldü.
Doğu Akdeniz elbette önemli ve fakat tarafları çok olan bir bilmece… Bizim haklı davamız ama her iktidar için büyük fedakârlık gerektiriyor. Milletin de şüphesiz böyle bir davanın arkasında duracak iradede ve şuur uyanıklığı içinde olması gerek ve yeter şart… Karadeniz öyle değil ama… Yüzde yüz bizim kıta sahanlığımız içinde bulunduğu söylenen gaz rezervinin ocağın Çehrin Seferi kadar gaz alıcı olduğuna kuşku yok.
Bu yazıyı Perşembe akşamı yazdım, Yavuz Beyin fikrini aldıkta… Henüz Cuma Müjdesini duymamıştık. Umulur ki Tayyip Bey haber atlatma yapmaz, Karadeniz Müjdesini verir; verir ama Yavuz Beylerin uyarıları ışığında…
[1] L. Ş. Erguvan Tahtındaki Lanetin Sırrı – Kösem Sultanın Yüzüğü, Elips Yayınları Ankara 2015