Putin, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’i bir yerde sıkıştırmış ve şöyle sormuş:
“Bütün dünyayı Özgür Suriye Ordusu diye bir ordunun varlığına nasıl inandırdınız?”
John Kerry hiç oralı olmamış…
Çünkü o da bunun bir yalan olduğunu biliyormuş.
ABD yalan trafiğinden biri de John Kerry’nin güya savaş karşıtı olduğu…
Kerry, ABD’de savaş karşıtlığı ile tanınıyormuş.
Durduk yere bütün Ortadoğu diye tarif ettikleri İslâm coğrafyasında bir sürü karşıtlıklar icat edip sonra Arap Baharı yalanı ile bölgeyi sonu gelmez savaşlara sürükleyen senaryolardan sanki habersizmiş gibi davranmaları çok ilginç gerçekten…
Putin, evet KGB ajanı ve biraz kafadan çatlak; tamam, ama Kerry’e söylediği de hiç de yabana atılır bir şey değil.
Sahi siz hâlâ Özgür Suriye Ordusu diye bir ordunun varlığına inanıyor musunuz?
Cemaat ile İktidar Arasında Mekik
Fehmi Koru cemaat ile iktidar arasında mekik dokuyan, kendini barış elçisi ilan ederek Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Pensilvanya’ya gidip gelen bir gazeteci.
Pensilvanya’ya gidip bağlılıklarını bildiren siyaset, iş ve medya dünyasının bugün iktidarın yanında yer alan önemli isimlerini merak ediyoruz elbette. Fehmi Koru onlardan değil şüphesiz. Zira açıkça arabuluculuk girişimi yapan bir gazeteci o.
Zaman’ın ilk ekibini kuran kişinin böyle bir arabuluculuğa kalkmasından daha tabii ne var?
Bugün cemaatin bir basın holdingi varsa bunda Fehmi Koru’nun kurucu katkıları var.
İlk ekibi sonra değiştirip bütün bir gazeteyi Hocaefendiye teslim eden büyük bir medya operatörünün siyaset ve medya üstü bir yeteneğini kabul etmek lazım.
Şimdilerde Fehmi Bey cemaat açısından kumpasın baş sorumlusu ilan edilmiş. İktidar tarafından Hocaefendi’yi meşgul etmek ve gerekli istihbaratı toplamak ve sonra da gerekli hazırlıkların ikmal edilmesini temin etmeye soyunmuş bir vazifeli addediyorlar.
İktidar kalemşorları zaten öteden beri Koru’yu kumpasın baş aktörü, cemaat adına iktidarı takip eden, kayıt tutan, gerekli bilgileri Hocaefendi’ye götüren zat olarak biliyorlar.
Elbette ki Fehmi Koru kendini savunuyor.
Ben de diyorum ki iyi ki kendi parasıyla uçak bileti almış, iyi ki kendi parasıyla ABD otellerinde kalmış…
İç Oğlanları
Osmanlı Oğlanları diye bir fotoğraf gördüm.
Ya da afiş tekniği o kadar ileri gitti ki gösterilen fotoğraf gerçekte animasyondu da biz fotoğraf zannettik.
Gözlerime inanamadım.
Osmanlı oğlanları…
Birkaç takım elbiseli, kravatlı delikanlı ellerinde Osmanlı Oğlanları yazan pankart resim çektirmişler…
Allah Allah…
İki tarih mecmuası okuyanın yapacağı safdillik bunlar deyip geçebiliriz aslında.
Öyle ya Saray’da içoğlanları vardı. Sonra bu iç oğlanlardan kimi Enderun’da gerekli eğitimi alıp Osmanlı ordusunda, bürokrasisinde ya da ulema sınıfında ehliyet ve kabiliyetine göre görev alacaktır.
O zaman öyleydi…
Saray ve iç oğlanları terimini bu çağda kullanmak akıl kârı değil hiç…
Sonra kimileri “ben de Harem Ağası’yım”, öteki de “ben de Yeniçeri Ağasıyım”, bir başkası: “ben ise peşgirci başıyım” diye ortalığa düşer de; maazallah yedi düveli peşimize takarız…
Irak Sanki Bağımsızlığına Pek Düşkün
Türk Ordusu Musul’dan çekildi.
Irak hükümeti rahatsızlık duymuş. “Çıksın” demiş, “bu ordu ülkemden…”
Ulan sen ABD ordusu, İngiliz ordusu ve onlara takılan bilcümle Batı orduları ülkeni talan ederken neredeydin?
Hiç gıkın çıktı mı?
ABD Başkanı Obama da rica etmiş, ‘çıksın Türk Ordusu Musul’dan diye…
Bizimkiler de çıkmaz bu ordu buradan derken, birdenbire geri çekilmenin tatbikatı üzerine senaryolar devreye sokmuşlar.
Süleymanşah da oynamayacaktı yerinden, nasıl da taşıdık aniden…
Ben diyorum ki:
Devlet adamlarımız artık konuşmasın uluorta…
Durduk yere… Durmadık yere…
“It is none of your business” yani…
Fransa’da patlama oldu, savcı ile polis şefi konuştular.
Elbette ki Musul’a girer çıkar ordumuz, çok daha evvelden izini sürmemiz gereken haklarımız var bu coğrafyada…
Basit ve gerekli tatbikatlardır deyip geç bunları anam babam.
Zırt pırt asıp kesme, ona buna yağıp gürleme…
Bu kadar tutarsızlık olur mu?
Bir devlet adamı konuştuğu zaman sözü senet olmalı…
İnandırıcı olmalı…
Güven telkin etmeli…
Üzerinden daha bir hafta geçmeden söylediğinin tam tersini savunmaya ve yapmaya kalkmamalı…
Musul’daki Türk askerinin gerekliliği yahut geri çekilmesi üzerine belki de bir astsubayı konuştursak daha doğru olur.
Başçavuş Süleyman Yağız (attım tabii) Musul’da eğitim için bulunduklarını, Irak halkına ve güvenliğine yardım için orada olduklarını, Irak’ın toprak bütünlüğünü Türkiye’nin tanıdığını filan söylesin yeter.
Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız bu tür konularda bir daha konuşmasınlar…
Değerli vakitlerini harcamasınlar.
Sözlerinin ve makamlarının değerini bilsinler.
Tevafuk
Kanalın biri, çok ciddî olduğu izlenimi edinmemizi sandığı bir program yapmış.
Üstelik de başa güreşen kanallardan biri…
Solcu birini tenkit edecek güya…
‘Tevafuk’ lafını kullanmış o solcu, bizim kanal da tenkit ediyor kendince:
“Tevafuk gibi İslâmî bir terimi kullandığına bakılırsa filan…”
Şaşırdım kaldım.
Tevafuk İslami bir kelime imiş…
Bundan sonra birisi ‘muvafıktır efendim’ derse: “sen nasıl İslâmî bir terim kullanırsın birader” diyeceğim.
Tevafuk İslami bir kelime bence de, niçin olmasın, İslâm bütün âlemi kuşatmıyor mu zaten; fakat bu türden kelimeleri kullanmayı yasak etmeye kalkmanın hangi İslami terbiye ile bağdaştığını birisinin açıklaması lazım…
Cumhuriyet yazarlarından biri nasıl olur da tevafuk lafını kullanırdı.
TÜRGEV yurdunda kızlar oturuyor. Duvarda bir saat asılı. Saat 17.25’i gösteriyor. Yazar da yazmış. Tevafuk bu ya saat de on yedi yirmi beşi gösteriyor diye saçmalamış…
Fakat saat gerçekte 17.45 filanmış…
Saatin kaçta olduğu değil de yazarı eleştirenin tevafuk üstüne ipotek koymasını ben pek anlamış değilim.
Tevafuk kelimesini solcular niçin kullanır ki…
Fesupanallah…
Bizim zamanımızda solcular imkân diyemez, olanak derlerdi. Fakat biz yanlışlıkla imkân diye ağzından kaçırdığında bir solcu, niçin bizim kelimelerimizi kullanıyorsun diye kıskançlık yapmazdık.