TERÖRÜ DOĞRU OKUMAK YETMEZ
28 Temmuz 2016…
Birçok 11Eylüllerimizden birisi…
Ankara Garı, Şanlıurfa katliamı, Kızılay ve sayısız hendek ve sınır savaşları ardından Atatürk Hava Limanında 28 Temmuz gecesi yapılan acımasız terör saldırısı…
İstanbul Atatürk Hava Limanı Dış Hatlar Terminali önünde patlama oldu.
Patlamadan önce teröristler kaleşenkof marka otomatik tüfekle etrafa mermi yağdırdılar. X-ray cihazı önünde de bir terörist kendisini patlattı.
Teröristlerin mont giymiş olduklarını gözlemleyen siviller hareketlerinden kuşkulandılar. Fakat bir şey yapamadılar, polise haber verdiler ama polis de bir şey yapamadı demek ki…
Fakat bütün bunlar olup biterken istihbarat ne yapıyordu dersiniz?
Teröristlerin uçakla gelip dış hatlar terminalinde bekledikleri sonra da havalimanına ilk defa giriş yapan bir taksiyle silahlarının yetiştirildiği bilgiler arasında…
Barış içinde savaş, savaş içinde barış stratejileri
“Savaş, politikanın başka yöntemlerle devam ettirilmesidir” diyordu Savaş Üzerine kitabının yazarı meşhur Clausewitz…
Bu söz bugün de doğruluğundan ve öneminden hiçbir şey kaybetmedi. Hatta savaş ve barış o kadar iç içe girdi ki bugün barış yapmaya kalktıklarınız örtülü bir savaşı devam ettiriyor ve ardınızdan kuyunuzu kazıyor olabilir.
Türkiye’nin zaten bölgede hayitiyetini devam ettirebilmesi ayıların tilkilerin sansarların, çakalların sık sık kılık değiştirip cirit attığı bu Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu üçgenine sıkışmış Anadolu’da üstün bir strateji – yönetim ve eylem planı ortaya koyabilmesine ve yüksek bir irade taşımasına bağlıyken bir de bizzat o ayıların çakalların büyük Ortadoğu projesine teşne olduktan sonra oraya buraya çomak sokması yüzünden hesapları daha çetrefilleşmiş olmalı…
Bir de artık ihtiyaç duyulan yüksek irade daha yükseğe taşınmış olmalı kaçınılmaz olarak…
…
Türkiye İsrail ile anlaşma yaparken, Rusya ile krizi aşmaya çalışırken AB şekillenirken iki buçuk savaş stratejisinin hedefi halinde telaşla bazı yanlışlar yapmaya sürüklenmek isteniyor.
İlk belirtilere göre saldırıyı IŞİD terör örgütü yapmış gibi…
Aynı gün PKK da hem Güneydoğu’da askerlerimizi şehit etmeye devam ediyor.
Antalya’daki orman yangınlarını da PKK’nın tertip ettiği ortaya çıkmış.
Bu durumda vekâlet savaşları bir yandan kızışırken diğer yandan da Türkiye eski Türkiye’nin ne kadar dış siyaset argümanı varsa onlara tekrar müracaat etmeye ve geriye evrilmeye başladı.
Bazı konuları yeni yeni öğrenen yetkili etkisizler ülkeye çok pahalıya mal olan tecrübeler kazanıyorlar.
Bu da basında ağa ile marabası hikâyesinin hatırlanmasına ve o halde biz bu herzeyi niye yedik yorumlarına sebep oluyor. Keşke siyasi başarı elde edenlerin diplomasi birikimlerinden yeterince ve zamanında yararlanması kabiliyetleri de olsa diyorsunuz ister istemez.
Adam vali oluyor ama kaymakamlığında hiçbir tecrübe kazanmamış olabiliyor. Adam büyükelçi yapılıyor ama üçüncü kâtip kadar tecrübesi yok. Adam milletvekili olmuş ama bir siyasi partide mücadele geleneği bile yok.
Adam bakan oluyor ama işgal ettiği makamın tarihini bile bilmiyor.
Adam istihbaratın yetkilisi kılınıyor ama istihbarat raporu bile yazmamış ömrü hayatında…
Kaht-ı rical ve ihtiyaç duyulan yüksek irade/strateji/yönetim ve eylem planı
Türkiye bir yandan kahtı rical yaşarken diğer yandan ehliyetli kadrolarını ne yazık ki atıl kapasite olarak her meselenin dışarısında tutmayı başarıyor.
Siyasette ve bürokraside korkunç bir kıskançlık ve adam kayırıcılık var.
Kleantalist ilişkiler devleti aşiret devleti derekesine düşürmüş.
Yurt dışından üç terörist gelecek, onlara içerden taksiyle takviye yapılacak ve bütün bunlar olup biterken istihbaratın haberi olmayacak.
Üstüne üstlük bir gün önce sanki ABD olacakları biliyormuş gibi kendi vatandaşlarına konuyla ilgili uyarılarda bulunacak.
İnsan ABD’nin uyarısından da mı bir sonuç çıkarmaz?..
11 Eylül evveli Yahudilerin İkiz Kulelere gitmemesinin salık verildiğini unutmayalım.
ABD’nin ne kadar operasyonel bir istihbarat peşinde olduğu ayrı bir konu ama terörün yakın dönemde Türkiye’de yeni ve çok daha etkili eylemler peşinde olduğu pek açık. Belli ki Türkiye yakın zamana kadar çok büyük yanlışlar yapsa da maliyeti yüksek olan geri dönüş adımları atmaktan da imtina etmiyor. Siyaset kurumunun eski yapılarla, ihmal edilmiş bir takım kurumlarla yeni bir karşılıklı güven tesis etme arayışında olduğunu görüyoruz. Ama ne o eski yapılar ve ihmal edilmiş kurumlar artık eskisi gibi, ne de siyaset kurumu eski kredilere sahip…
O bakımdan vekâlet savaşları yürütenler de ister istemez Türkiye’nin yeni siyasi şekillenmesinde daha aktif rol almak istiyorlar.
Burada hermenotik olarak ‘bir ben vardır bende benden içerü’ diyerek düşman aklının keşfedemeyeceği bir strateji – yönetim ve eylem planı deruhte edebilmeliyiz.
Bunu yapacak performans kimde var?
Unutmayalım ki savaşı küçük çapta tutabilmeyi ummak ve makul ölçülerde onu tutabileceğini zannetmek en büyük gaftır.
Türkiye’nin gerek PKK, gerekse IŞİD terörü üstüne hayli fazla uzmanı bulunuyor.
Terörü doğru okuyanların sayısı mebzul miktarda…
Ama doğru okumak yeter mi?
Yetmez…
Terör karşısında yüksek irade, etkili ve zamanında strateji – yönetim ve eylem planı profili çıkarmak ama aynı zamanda en az üç faktöriyelli senaryo ve karşı senaryo argümanları geliştirmek lazımdır.
Nerede yüksek irade, uygun strateji, etkili yerinde ve zamanında ad-hoc yönetişim ve eylem planı?…
Bu kavramları bilen kaç siyasi, ya da kaç istihbaratçı, güvenlikçi, yönetişimci var?
Atın önünde et, itin önünde ot niçin var?