Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu
Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu

Alnı Secde Görenler

 

Alnı secde görenler…
Bu tabir ne kadar masumdu eskiden…
Biz alnı secde gören herkese eşit mesafedeydik…
Alnı secde görüyor ya aralarında ayrım yapmazdık.
Hele 12 Eylül öncesi…
O toplumsal arenada herkes cesaret sahibi değildi elbet… Biz o kadar alnı secde göreni hem komünist terörden hem de devlet baskısından kurtardık…
Onlar bize hiç cami cemaati olarak bakmadıkları halde…
Bizi İttihat – Terakki artığı görenler aslında o melanetin her türlüsüne başvuruyorlardı…
Irkçılıkları bile öyleydi…
Ve derin tezgahları…
12 Eylül sonrasında da, 12 Eylül zindanlarında da hiç ayrım yapmadık. 
Alnı secde görenlerle birlikte hareket etmek bize bir şey kazandırmadığı halde, alnı secde görenlere hizmete adadık kendimizi. Onların devlet dairelerindeki çekingenliğini bile biz giderdik.
Alnı secde görenler…
Süleymancılar…
Nurcular…
Nakşiler…
Kadiriler…
Işıkçılar…
Fethullahçılar..
Yazıcılar…
Okuyucular…
Milli görüşçüler… Akıncılar…
Ülkücüler…
Yeniden Milli mücadeleciler…
Adalet Partililer
İsmet Paşacı eski cehepeliler…
Anavatanlılar…
Refahçılar…
Doğru yolcular…
Ve….
Gelinen noktada her kutsallık atfedilen eski kavramların başına gelen bu deyişin de başına geldi.
Artık alnı secde görüyor diye kimsenin gözünün yaşına bakılamaz.
Artık alnı secde görenden de kuşkulanmak en tabii hakkımız…
Alnı secde görenlere daha çok dikkat etmek farz…
Alnı secde görenlere sır mır vermeyeceksin bundan sonra…
Alnı secde görüyor diye kimseye kol kanat germeyeceksin.
Onları herhangi bir önceliğe koymayacaksın…
Ah Türkiyem..
Bir zamanlar alnı secde görenlerin birbirlerine muhabbetleri ne kadar da masum ve hakbilirlikti..
Meğer yavaş yavaş sinsi sinsi gizli gizli ağlarını örüyormuş en karanlık örümcek…
Hepimizi kilitleyip koyacakmış bir kenara…
Ya mapusa ya mezara…
Adam adliyede, devlet kademelerinde, maliyede, üniversitelerde en belalı terör örgütünü kurmuyormuş; asker ve polis içinde de tamamen bir iç savaş tezgahlıyormuş.
Bu işin arkasında İngiliz Yahudi medeniyeti yoksa ben de alnı secde gören ama aynı zamanda ahmak olanların safındayım.
Yusuf Ziya Cömert’in dediği gibi biz uyumuşuz o uyumamış…
Üstelik biraz hani biz devletten filan anlar geçinirdik…
Mehmet Ocaktan da ilan ettiydi manşetten, daha evvel bir çok ilahiyatçı ve gazeteci de…
Cemaat yapılanmasının tehlikeleri üzerinde duran çok oldu.
Bunda en büyük sorumluluğun kendisinde olduğunu elbette Sayın Erdoğan biliyor.
Biliyor ve itiraf ediyor.
Ama itiraf etmek bizi kurtarır mı?
Sorumluluğumuzu azaltır mı?
Bundan sonra yapacaklarımızı, yapmamız gerekenler konusundaki milli şuur uyanıklığı ihtiyacını hiç kenara itebilir mi?
Sayın Erdoğan bizzat hedefteydi.
Şimdi bayram ve zafer şenlikleriyle ve hedefte olmanın verdiği masumiyet haliyle geleceğimizi daha gazla karartamayız.
Bundan sonra çok daha fazla sorumluluk duygusu içinde olmalıdır.
Olmalıyız.
Hem geriye dönük içimizdeki şeytanın temizlenmesi için çok daha dikkatli ve çok daha vicdan muhasebesiyle hareket etmeli hem de bundan sonra türeyecek fırsatçılara, şarlatanlara prim vermemeliyiz.
Bazı insanlar çok daha masum kandırılmışlıklar yüzünden işlerinden olurken cemaat ve bizzat Fethullah Gülen ile her türlü karanlık münasebeti geliştiren hatta ortak olan en yakınları da hesaba çekmekten sizi ne alıkoyabilir ki?
Sayın Erdoğan Penisilvanya’daki şahsın kendisini kaç kez aradığını ve neler talep ettiğini bir bir açıklamalıdır.
Bunlardan hangilerini yerine getirdiğini hangilerini zamana yaydığını açıklamalıdır.
Bir Müslüman kanaat önderinin orduda, poliste, adliyede ne işi olabilir?
Bunu hepimiz bilmiyor muyduk?
İnsanları hal üzre geliştirme peşinde olduğunu düşündüğümüz, güzel ahlakı tamamlamak isteyen Efendimize ram olmaktan ibaret bir fiiliyat öngördüğümüz dini hareketlerin giderek holdingleşmesi, banka sahibi olması sınav hırsızlığı yapması kleantalist ilişkilere girmesi ve sonrasında küresel derin bağlantılara geçmesi nasıl bir milli güvenlik meselesi olarak devlet yönetenlerin baş meselesi olmazdı ki?
2024 adlı romanımı 2006 yılında yazdım. 
Üstelik şu felaket darbeden o cinnet halinden sonra okunduğunda ne kadar basit kalıyor oradaki fiksiyonlar, kurgular…
Fakat insanlar bizi tek derdi ümmetin selameti için gece gündüz çalışmak ve dua etmekten ibaret olan bir hocaefendiyi kıskandığımızı ima ettiler.
Hatta yüzümüze haykırdılar…
Hatta bazı dostların ve ağabeylerin beni azarlamadığı kaldı.
Neymiş efendim bu kadar okul açan adamı kıskanıyormuşuz.
Biz niye onun kadar hizmet verememiş, onun açtığı kadar okul açamamışız.
Bugün bunların hepsi FETÖ terör örgütü söylemi içindeler…
Ben de ne diyeyim?…
2024 basit kaldı diye üzülüyorum.
Ne yazsam şimdi?
2040 mı?

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!