MİMAR SİNAN’IN SÜLEYMANİYESİNDE MEDENİYETİ İDRAK
Sayın Başbakan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nu dinlemek çok keyifli.
Bilim ve Sanat Vakfında ders veren Ahmet Hoca’yı dinliyor gibi oluyorsunuz.
Birkaç ders de Türkiye Yazarlar Birliği’nde vermişti, hatırlıyorum.
Hiçbir sözüne itirazınız olamaz.
Bazı tespitlerine itiraz etme fırsatı ve ortamı olabildiği takdirde görüşlerinize itibar edeceğine de kanaatiniz oluşur.
Mesela Süleymaniye bahçesinde konuşurken Mimar Sinan’ın her eserinde farklı bir mimarî üslup kullandığına dair açıklamalarına onay verip simetri konusundaki ısrarını ise eksik bir bilgi olarak tanımlayıp geçebilirsiniz. Simetrinin ve boğazdan bir dağ gibi görünmesi telakkileri öylesine ağızdan kaçırılmış bildik söylemler olsa gerektir, dersiniz. Bizim mimarimiz ve daha genel boyutlarıyla bütün sanat dallarında özellikle simetriyi bozma inceliğine dair kanaatlerimizi söylesek onun da itiraz etmeyeceğini tahmin edebilirsiniz.
Ama söz konusu olan bir başbakandır ve yukarıda helikopter dolanırken, her tarafta güvenlik güçleri, korumalar ve devlet erkânı varken buna da lüzum yoktur. Hem lüzum yoktur hem de yakışık almaz.
Hani Erzurumlu demiş ya; ‘gözün çıkmaya bu bir nutuktur’ diye…
Sayın Başbakan da orada bulunanlarca sadece nutuk olarak addedilen bir konuşma yaptı ve mühim olanın bir günlük program içinde bir faaliyetin kotarılmış ve dertsiz olaysız geçiştirilmiş olmasıdır.
Oysaki Sayın Başbakan Mimar Sinan Anma Programında çok güzel konuştu.
Camilerimizin Newyork’taki binalarla mukayese edilmesi de anlamlıydı.
Ama Turgut Cansever’in “Kubbeyi Yerine Koymak” kitabında da vukufiyetle belirttiği gibi mabetler arasında bir mukayese daha yerinde olurdu.
Köln Katedrali mesela…
Muhteşem bir taş yığını ve iliştirilmiş muhteşem taş işçiliği heykeller…
İnsan böylesi bir mabede yaklaşırken giderek küçülür küçülür ve sonunda yok olur.
Koca taşın yanında kul değil bir hiç haline gelir insan.
Kilise ezer insanı.
Yok eder…
Ama kubbesi, eşiği, kapısı, uyumlu minareleri, insanı kucaklayan muhabbeti ile camiler kulun karşısında eğilir, bağrını açar.
Uzaktan büyük bu yapılar kul eşiğine yaklaştıkça küçülür, eğilir, panoramik bir estetik uyumlu huzur iklimi silueti halinde yaklaşan insanı kucaklar, bağrına basar.
İnsan mabediyle bütünleşir.
Hele hele cami içinde maşeri bir dua bileşkesiyle yekvücut olan ruhlar adeta kubbelerde Rabbın nidasıyla hemmizaç olarak içtimaî yekpareliğin bize şifresinin ne idüğünü hatırlatır.
Böylece asırlardır bu topraklara çalınan mayanın insanı dönüştüren cavheri anlaşılır. Hacı Bayram’ın:
“Nâgehan ol şâra vardım ol şârı yapılır gördüm
Ben dahi yapıldım taş u toprak âresinde”
ifadesiyle her dem yeniden yaratılan tabiatını idrak edebilme hassası billurlaşmış va taşın bile bir kalbi olduğunu gösterir.
Sayın Başbakan Süleymaniye’de Mimar Sinan’dan bahsederken keşke Arif Nihat Asya’nın Fetih Marşına da değinseydi ve bu mimari eserlerin de ikmalini sağlayan fetih ruhuna parmak bassaydı.
“Bu kitaplar Fâtih’tir, Selim’dir, Süleyman’dır;
Şu mihrab Sinânüddin, şu minâre Sinân’dır;
Haydi, artık uyuyan destanını uyandır!”
Ama olsun dağ gibi görünme, simetri tutkusu bir kenara konacak olursa mükemmel bir konuşma yaptı Başbakan.
Hani insan bazen yapıp ettikleri ve siyasetteki mahfuzluğu sebebiyle “Hocam okula dön!” başlığı altında bir yazı mı yazsam acaba diyor ya, onu bu mükemmel konuşma yine erteliyor.
Ahmet Hoca İstanbul’da özellikle son çeyrek asırda yapılanlara vurgu yaparken herkesi bir muhasebeye davet etti ya oraya bittim, hayran kaldım.
Kim dikti o ucubeleri bu mahfiyet, huzur ve medeniyet iklimine?…
Ben mi diktim?
O gökkafesler…
O Denize sıfır towerslar, twinsler…
O şehrin en dar yerine sıkıştırılan avm’ler…
Gökleri kendi rantiyesi sanan hadnaşinaslıklar….
Ahmet Hoca bütün bunları şirk olarak vasıflandırdı…
Yüzde bin beş yüz haklı bence…
Şirk…
Bir şehre kıyan bir kalpte elbette şirk cirit atmaktadır…
Ağacı değil de avm’yi mübarek sayan bir zihniyetin muhasebe yapma ihtimali kaçtır?
Umut edebilir miyiz?
Keşke…
Keşke Hocanın sözleri kadar güzel yaptırımları olabilse…
Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı