Abdurrahim Karakoç son yıllarda sık sık hastaneye yatar oldu. Sanatoryum Hastanesi, Atatürk Hastanesi, Konya, Gazi Hastanesi… Bütün önceki ziyaretlerimizde hayata dair çizgilerin yüzünde eksildiğini hiç görmediğim gibi, hiç birinde mücadele azminde bir durulmaya şahit olmadım. Kırk yıldır bildiğimiz Abdurrahim ağabeyimdi o.
Bu son hastane faslı beni ürküttü. Gazi yoğun bakımına yatırdığımız gece hâlâ o eski Abdurrahim ağabeydi. Gazi Hastanesi Acil servis’inin önünde cankurtaran aracının kapısını açtığımda ‘selamunaleyküm’ deyişi, kucağında hâlâ bir dergi taşıyışı, sanki ‘hadi gidelim, dağlara çıkalım’ desem hemen geliverecekmiş gibi davete amade oluşu, gözlerinin feri gitse de içinde hatıraları canlı tutan derin bakışı hep gözlerimin önünde…
Allah onu millete bağışlasın!
Benden alsın ona versin!
O yüzyılımızın Karacoğlanını aramızdan almasın. Halk edebiyatımızın çağdaş dirilişinden bahsedilecekse Abdurrahim Karakoç orada dev heyakiliyle tebessüm etmektedir.
O İstanbul’un yumruk kadar şairlerinden değil Anadolu’nun Toroslar kadar büyük gönlüdür. Gönül dilidir.
Onunla son yaptığım röportajda Mihriban’ı konuşmuştuk. Başlığı: Mihriban Unuttu Mu? İdi. Sanırım tarihe geçecek bir konuşmaydı. Mihriban şiirlerinin nasıl teşekkül ettiğinin izlerini sürdük.
Ona dair bir etraflı bir kitap hazırlıyorum. Çok biyografi eseri vücuda getirdim. Türk düşünce ufuklarını böylece meydana çıkardık. Namık Kemal’den Mehmet Âkif’e, Ziya Gökalp’e, Nurettin Topçu’ya, Necip Fazıl’a uzanan seriye yaşayan bir kalemimizi koyma arzusundayım. Onun okumasını çok isterim.
Bu arada bir su şiirleri antolojisi hazırladım.
Gördüm ki Abdurrahim ağabeyin de haylice su şiiri var.
Hasan’a Mektuplar yazan ve her iklimi, her mevsimi dolaşan sonunda kendine bir mevsim icad eden şair dağların, köyümüzün ve şehrimizin şairiydi. Âkif gibi halkla, camiyle şiirimizi buluşturandı. Beşinci mevsimin şairi öyle ya suları ıslatamadığından şikâyetçi idi…
Size ondan seçtiğim su şiirlerini takdim ediyor ve sağlığı için Cenab-ı Hak’tan duacı olmanızı rica ediyorum:
SULARI ISLATAMADIM’dan
Kabil Mesajı
Oğul babayı yer, ana kızı yer
Silah kılıfı yer, kabuk özü yer
Ayran bizi içer, ekmek bizi yer
Suyumuz, aşımız bir garip oldu
Suların Hikayesi
Belemişler kaplara, uyutmuşlar suları
Ve sermişler iplere, kurutmuşlar suları…
Dalmışlar eğlencenin fikirsiz oyununa
Ya toprakta, ya gökte unutmuşlar suları
Suları Islatamadım
Savaştayım elli yıldır
Ömrüm geçti boşalt doldur
Anlamadım bu ne haldir
Bir gün silah çatamadım
Suları ıslatamadım
Ekin ektim başak yılan
Kuşandığım kuşak yılan
Yorgan akrep döşek yılan
Bir gün rahat yatamadım
Suları ıslatamadım
Ne payem oldu ne sayem
En doğruya varmak gayem
Düşüncemdir tek sermayem
Alan yoktur satamadım
Suları ıslatamadım
Yolum yokuş izim ayrı
Dilim yansız sözüm ayrı
Bedenimden özüm ayrı
Biri bire katamadım
Suları ıslatamadım
Talipli yoktur sevgiye
Anlamadım neden niye
Canlar gücenmesin diye
Can attım gül atamadım
Suları ıslatamadım
Görünmeyenlerin Resmi
Her zerrede bir umman var
Yüzdüm, yüzdüm tükenmiyor
Akıl aşka düğüm çalar
Çözdüm, çözdüm tükenmiyor
Çaresizlik
Sevgim pınar, sabrım kuyu
Kovdum rahatı, uykuyu
Ayaklar bulattı suyu
Baş oldum kurtulamadım
Zikrullah
Sular aşka gelir, coşar HAK diye
Başın taşa vurur, vurur HU çeker
Rüzgar dağdan dağa koşar HAK diye
Arada bir durur HU çeker
Gök güvercin HAK der uçar seherde
Balık suda HAK’kı içer seherde
Kırmızı gül HAK der açar seherde
Kokusunu verir, verir HU çeker
Tevziat
İlahi nizamdır yorulmaz, şaşmaz
Bulutlar dünyaya rahmet dağıtır
Zerreden kürreye haddini aşmaz
Yıldızlar semaya rahmet dağıtır
Toplar çeşme, kaynak; dereyi, çayı
Aksatmaz günleri, haftayı, ayı
Ezelden ebede asırlar boyu
Irmaklar deryaya rahmet dağıtır
Taksim
Bana Mevlana’yı, Yunus’u verin
Mecnun’u, Leyla’yı size bıraktım
Kırk yıldır susuzum, bir tas su verin
Irmağı, deryayı size bıraktım
Garip
Şalvar yırtık, çarık delik
Teri akar oluk oluk
Yarını suda bir balık
Hangi gölde nasıl tutsun?
Önemli Haberler
Köyümüzden haber sorarsan oğul
Bozdağ’ın çalısı iyi ve rahat
Susuz bardakların gönlü hoş değil
Çuvalın dolusu iyi ve rahat
Eyvah
Fikir denizinde tükendi gel-git
Lüzumsuz şeylere harcandı vakit
Sevip, övdüğünüz “usta münekkit”
Oynanan dramı bilmedi eyvah!
Gelen Oğlan
Fark etmez kar yağmış, yollar buz tutmuş
Göle maya çalmış, yoğurt tez tutmuş(!)
Karganın hasını kılavuz tutmuş
Bulaşıp kokmaya bir oğlan geldi.
Gazel Dökümü
Ön sırayı almış hile ve huda
Balıklar karada, beygirler suda
Azeri uyuşuk, Türkmen uykuda
Avşar’dan, Yörük’ten umudu kestim
Keyfiyet
Göl göl oldu anaların gözyaşı
Kan selinde akıyoruz eyi mi?
Ateş sardı Malatya’yı, Maraş’ı
Kendimizi yakıyoruz eyi mi?
İnsanlar
Kimisi durgun göl, munis bir ırmak
Şişenin içinde coşar kimisi
Nemelazım
Kulların her şeye çaldı bir boya
Kör düşman ettiler sabunu suya
Ticarete hile, namaza riya
Kime kattırırsan kattır Ya Rabbi
GÖKÇEKİMİ’nden
Ömrümüz Durakta Geçti
Şefkat bulutlarının ağmasını bekledik
Rahmet yağmurlarının yağmasını bekledik
Boş yere yarım asır ve hep aynı durakta
Adalet güneşinin doğmasını bekledik
Merak
Suların başında susuzluk çektim
Aynaları kırdım, toprağa baktım
Yağmur damlasında zamanı yaktım
Hangi el yaramı sardı bilmem ki?
Çarpık Çağ
Biri yola çıkmaz dayı bulmadan
Biri balık avlar suyu bulmadan
Birinin haftayı, ayı bulmadan
Milyarlar derdiği çağda yaşadık.
Şiiri Sordum Söylediler
Köylü delikanlının cevabı:
Bir bakarım şiir ekin tarlası
Bir bakarım dalgalı deniz olur
Bir daha bakarım güzelin sevginin hası
Bir bakarım kendi evimiz olur
ve hepsinden hepsine âlâsı
Anadolu yaylasında çadırdan çeşmeye doğru
sekip giden
köylü kızıdır şiir.
Başka cevapların yumağı:
Tarih de içindedir şiirin gelecek de
Yaralı gönüllere ilaç deseniz olur
Su da deseniz doğrudur, ekmek de
Zümrütten yapılmış taç deseniz olur
Duygudur, heyecandır, tefekkürdür, aşktır
En makbul yazıdır şiir…
8.12.89
Geç Kalmışım
Su taşırken kalbur, file
Susmak gerekirmiş dile
Yazık… Geç kalmanın bile
Geç’liğini geç anladım
Tezatlar Yumağından
1
Karadan denize akacak yerde
Denizden karaya aktı ırmaklar.
Akıp da yangını söndürmek nerde
Değdiği toprağı yaktı ırmaklar.
Sorgulama
Sütün kaymaklı mı, suyun duru mu?
Sabunun sarı mı, tuzun kuru mu?
Hele bir tarif et genel durumu
Olanlardan memnun oluyor musun?
Taaccüp
Dünyanın pisliğini her sabah görüyor da
Güneş eskisi gibi sıcak doğuyor, hayret!
Dinsizler dindarlara gözdağı veriyor da
Başımıza taş değil, yağmur yağıyor, hayret!
Yaralı Türkü
İçtiğimiz sular bizi yakacak
Derman mı var bu dertleri çekecek?
Ararız, sorarız yol yok çıkacak
Ana bak, kapılar kapandı gene.
Avcı Dostlarıma Mektup
Renkli bir tablodur mazi önümde
Tatlı hatıralar bekler yanımda
Öz annem misali susuz günümde
Su veren kaynaklar küskün mü bana?
Vadilerde büklüm büklüm bükülen
Köpük köpük taştan-taşa sökülen
Şahlanınca gök çınarlar sökülen
Karsuyu çağlaklar küskün mü bana?
Bir Başka Duygu
Özlem artar uzaklarda kalınca
Akıl kaynar siz akıla gelince
Susayıp da kar suyunu bulunca
Diz üstüne çöktüğümüz dağlar oy!
Bilmece Değil
Balık gölü kuruttu
Gül kokmayı unuttu
Toklar dünyayı yuttu
Lokma aça sığmadı.
Ben Bir Görgü Şahidiyim
Teri yağmur, bedeni kar
Yola yağar, güle yağar
Anlattığım masal değil
Hayal desem, hayal değil
İnsan desem inanmazlar.
Kırk çiçekten kokusu var
Kaşlar çimen, gözler pınar
Akar gider çağıl çağıl
Cennet desem, cennet değil
İnsan desem inanmazlar.
Yürek Bedene Hasret
Boş da geçer, dolu da
Kar da yağar, dolu da
Men Kerkük’te yaşarım
Gönlüm Anadolu’da…
Sincan’a Selam
Düzenli dengeli akmaz suyumuz
Yıkanmaz yüzümüz, pişmez çayımız
Sinir öfke zaten eski huyumuz
Her sabah bir musluk kırana selâm.
Sır Dalgasının Kıyıya Getirdikleri
Her gece ufkumda üç yıldız doğar
Susasam üstüme susuzluk yağar…
Pınar benim, ben suyumu içemem.
Sorgulama
Yedi günde yetmiş dolap çevirip
Postallıya pirim vermek reva mı?
Tek nefeste üç yüz çamı devirip
Okyanusa çadır kurmak reva mı?
Kabus
Sen konuştukça, seni gördükçe karga gelir aklıma
Tilki ile tavuk arasındaki sevda gelir aklıma
Susuzluktan kuruyan dudaklarıma su damlatsan
Fırtına gelir, deniz gelir, dalga gelir aklıma.
1987
Aykırı Nasihat
-Kültür Bakanlığı’nın açtığı bir yarışmayı tenkit-
Ey ahali! Ey millet! Memur, işçi, amele
Vekaletten ferman var, dinleyin, duyun hele!..
Baba, ana, kız, oğlan tutuşunuz el ele
Çorba çay niyetine terkos suyu içiniz
Hem tasarruf yapınız, hem israftan kaçınız(!)
18.1.90
Beni Götür
Nere gidiyorsun ey bulut, nere?
Dur beni de götür gittiğin yere
Tut elimden, tut yukarı çek beni.
Kuraklık nerdeyse oraya ilet
Doldur gözyaşımla çölleri göl et
Arada bir limon gibi sık beni.
Demedi Deme
Kar yağar, çığ düşer yollar açılmaz
Seller iner derelerden geçilmez
Senet yoktur ömre vade biçilmez
Geleceksen bir gün önce gelsene.
Komşularım Düşündü Ben Yazdım
Su niye kokmasın, musluk kokarsa
İş zor şarkı, türkü, ıslık kokarsa
İnsan dediğimiz pislik kokarsa
Sabun çare olmaz, tuz kafi değil.
BEŞİNCİ MEVSİM’den
Gölge Oyunu
Sevgi dağ zirvesi, kin dipsiz kuyu
Karıştan kısadır hayatın boyu
Kirletirse şayet toprağı, suyu
Göğsünden vururum kendi gölgemi.
7.5.1984
Otuz Yıl Sonra
Ceylanın gözleri, gülün kokusu
Uyandırır bende hasret duygusu
Ağaçtaki meyve, pınardaki su
Seni hatırlatır otuz yıl önce.
3.3.1985
Dün Gece
Çelik testereyle kestim suları
Yıkadım, duvara astım suları…
Düşümde düşüme girdim dün gece.
9.3.1985
Sürgün
Kurulduk çelik yay gibi
Akarız deli çay gibi
Buluttan çıkan ay gibi
Bir gün geri geleceğiz.
Yanan Sular
Elimle musluğunu açtığım sular yandı
Yürüyerek içinden geçtiğim sular yandı
Boyu üç yılı aşan sabır orucu tuttum
İftar vakti olanda içtiğim sular yandı.
1.1.1984
Güzellikler Katliamı
Suyumuzda mikrop, havamızda kir
Ülkeden kaldırdık güzellikleri.
Çıplar dağlar utancından eğilir
Kökünden yoldurduk güzellikler.
Yeşili bölüştü dayılarımız
Talana uğradı kıyılarımız
İyilik görmedi iyilerimiz
Açmadan soldurduk güzellikleri.
2.1.1985
Boynuz Börke Sığıyorsa
Aziz bildik damla suyu
Yaptık çeşme, kazdık kuyu
Sel, göl olup namusluyu
Boğuyorsa Allah Kerim.
1.1.1985
Yazmak Zor
Damla-deniz eni sudur, boyu su
Gökte yiyor, yerde yiyor suyu su
Uykular cehennem, cinnet kuyusu
Hangi düşün neresini yazayım?
8.11.1984
Gözlerin Dili
Sen inkar etsen de gözlerin söyler
Gözler söyleyince çok derin söyler.
Fıtrat unsurların gelirse dile
Toprak sıcak söyler, su serin söyler.
23.12.1985
Bir Yerden Her Yere Mektup
Hal gidiş bu minval, bu vaziyette
Sabun işkencede, su eziyette
Rağbet ne ilimde, ne meziyette
Aydınlığa çamur atan burada.
2.12.1985
-İsimsiz-
Bir mü’min abdest alsa, bir nehir şereflenir.
Bir kâmil konuk gelse, bir şehir şereflenir.
Benzettiler
Türklük bu mu desem “bu” diyecekler
Şamoanyayı sorsam “su” diyecekler
Bir gün kökümüze “hu” diyecekler
Kabuk Avrupalı, öz Avrupalı.
20.3.1986
Acı Duygular
Eğilip içtiğim pınar
Gece üstüme yağan kar
Otuz yıl önceki bahar
Gitti, gelmedi bir daha.
26.3.1986
Ben Kendimi Anlayamam
Bir ırmak tükenir, bir deniz gelir
Aklıma bir yerde biten iz gelir
Dalgalar kıyıyı döğse yanarım.
Bir gördüm, gözümden gitmez bin sene
Bin an ki yorumu bitmez bin sene
Yağmurlar üstüme yağsa yanarım.
25.6.1986