57. Alayın anısını paylaştığımız bugünlerde o Çanakkale Şehitleri için yazılan muhteşem şiirin ruhaniyetine hediye olsun diye Sancak Gazeli’mi ecdâda arz ediyorum. Tabii ki ahfâdına da…
Ortaokula başlamıştım. Turhal Lisesi orta kısmına. Şeker İlkokulu’nu bitirdiğimde babam bana Dostoyevski’nin Suç ve Ceza adlı romanını aldı. O yaz tuhaf bir mesuliyet duygusu içinde çocukluktan çıkıp sırtında büyük sorumluluklar hatta vicdânî suçlar taşıyan bir adam oluvermiştim.
Okula başlarken takım elbise giydirildi. O takım elbiseyi giydiğim gün babam:
“Artık büyük adam oldun. Bu yüzden İstiklâl Marşı’nı ezbere okumak yetmez. Âkif’in Çanakkale Şehitleri adıyla bilinen ve şanlı ordumuza ithaf ettiği şiirini de ezberlemelisin. Eğer o şiiri bana ezbere okursan sana bir kitap hediye edeceğim.”
Üç gün içinde ezberledim. Gittim babama okudum.
Babam da bana hangi kitabı hediye etti biliyor musunuz?
Türkçülüğün Esasları…
Âkif’in şiirini ezberlemiştim ve karşılığında Ziya Gökalp’ın Türkçülüğün Esasları kitabını edinmiştim.
Bu mesajı ömrüm boyunca unutmadım.
57. Alayın anısını paylaştığımız bugünlerde o Çanakkale Şehitleri için yazılan muhteşem şiirin ruhaniyetine hediye olsun diye Sancak Gazeli’mi ecdâda arz ediyorum. Tabii ki ahfâdına da…
SANCAK GAZELİ
I
Vahit olanı bilsin, onda kalsın bu sancak
Şahit olanı bilsin, onda kalsın bu sancak
Pejmürde dolanıp durmaz gönlü doymuş olanlar
Her kim aya mübaşir, onda kalsın bu sancak
Düşmez yere vurulmuş mutmain nefs bin okla
Göğsündeki al kandan Kerbelâ olsun bu sancak
Hak rengine bürünsün Sıbgetullah sayılsın
Olmaz ise bu mümkün, çölde solsun bu sancak
Mecnûn gibi aşıp çöller, melâl yüzlü pinhân
Leylâ ile dem a dem aşkla dolsun bu sancak
Dost toprağa bulansın, suyla dallar ucalsın
Olmazsa vatan toprak yâda salsın bu sancak
Lütfî rûhunu âteş yaktı, sırrını ülkün
Ahfandaki fenâfid-dâvâ olsun bu sancak
II
Târih ona âyân, mazi ondan mirastır
Dillerde tek iz’an efsâne olsun bu sancak
Uğrunda ne cefâlar çekti serden geçenler
Revâ mı ellerde virâne olsun bu sancak
Eyvah ne uğursuz şâdıman, dilde ziyân
İz’an mı bu; sefil, divâne olsun bu sancak
Nabzında vuruşurken cengâverler âheste
Hem mestâne, he mi merdâne olsun bu sancak
Kavgâdan dönen atlar Şehsuvar’dan haberdir
Serden geçene can, rindâne olsun bu sancak
III
Toprak suya kavuşsun, feyezanlarla taşsın
Her damlada zerefşan, turbân olsun bu sancak
Umman suya sağır, damla huzurdan donarsa
Zindanları yarıp buzkıran olsun bu sancak
Ardından akarak deryâya, dünyaya bolluk
Versin, geri dönüp buğleğen olsun bu sancak
Aşk olsa da buhurdan gibi yıllarca tütse
Cennet kokularından ceryân olsun bu sancak
Meydanlara nîşan, yolda kalanlara fermân
İlhanlara vezîr, tercüman olsun bu sancak
Gâzî ruhuna sâbit kılınıp her savaşta
Kuffâra inecek bozdoğan olsun bu sancak
Söz servetini sunsun Şehsuvâr’ın dilinde
Al sancağıma bir tamlayan olsun bu sancak
IV
İnsan bu, neme lâzım der, olur yerle yeksân
Kalkıp düştüğü yerden toygar olsun bu sancak
Hayfa ki ne zamandır bütün yollar kapanmış
Bir yolcuya bugün mihmandar olsun bu sancak
Bir kez de bana dön, bir göreyim pâk yüzünde
Şahlar kıskandıran tâcidâr olsun bu sancak
Deryâlar ötesinden nizamat verenden
Pişman olup özünden buyruk alsın bu sancak
Kalbinde acı, vicdânında bin bir muhasip
Nefsiyle yağılıp tövbekâr olsun bu sancak
Alnında Oğuz’un burcuyla yükselsin arşa
Binsin Burak’a heyy Şehsuvâr olsun bu sancak
V
Çalsın mayayı çalsın hep kutalmış nesiller
Sağlam ve ezelî teminât olsun bu sancak
Hodgâmlığı fedâkârlıkla örmek saadet
Dervişlere ebedî vasiyet olsun bu sancak
Gâzî alperenlerden türbedârlar seçilsin
Zîşân, ziyâfeşân, ziyâret olsun bu sancak
Ehl olmayana vermezler emanet ki elHakk
Bir tek ehliyetten tâlimat alsın bu sancak
Beş noktasıdır aşkın, aşkın üç harfidir bu
Yâ Râbb! Fakiri tutsun, tutsun a
Tutsun da sarssın
…aşka mûtemet kılsın bu sancak!
Muhteşem hocam sizi dinlemek büyük bir keyif
sağlasın sayın Lütfi bey ,diline ve kalemine sağlık,
Türbedarlardansınız Lutfi hocam ve o sancak hep dalgalanacak.