Hasip Sarıgöz, “PKK Silah Bırakır mı?” başlıklı yazısında, 2013 yılında kaleme aldığı ve “Çözüm Süreci”ni bir “ihanet süreci” olarak nitelediği görüşlerini yeniden değerlendiriyor. O dönemde PKK’nın silah bırakacağına dair medyada oluşan havaya karşı çıktığını ve aklının bu işin kolayca bitmeyeceğini söylediğini belirtiyor. Yazar, terörün Sevr dayatmasının bir hedefi olan “Kukla Kürt Devleti” kurulmadan bitmeyeceğini savunduğunu aktarıyor. Tarihin kendisini haklı çıkardığını belirten Sarıgöz, halkı aynı hataya bir daha düşmemesi konusunda uyarıyor ve aynı kuyuya iki defa atlamanın “cahillik, şuursuzluk ve ahmaklıktan başka bir şey olmadığını” söylüyor.
Değerli dostlar derler ki, “geçmişini bilmeyen geleceğine yön veremez”…
Bu bakış açısı o kadar değerli bir bakış açısıdır ki, insanların ve toplumların aynı konularda tekrar tekrar hata yapmalarını, beyhude yere kan ve ter akıtmalarını önlediği gibi, aydınlık ve mutlu geleceklerini de planlamalarını sağlar.
Bir başka deyişle, bir insan için hafıza neyse milletler ve devletler için de tarih aynen öyle bir şeydir. Tarih bize gideceğimiz doğru yönü gösteren bir pusula, enerjisini geçmişimizden alarak önümüzü aydınlatan harika bir el feneri gibidir.
Tabi ki bilirsek, tabi ki ders alırsak…
Aşağıda tırnak içinde okuyacağınız satırlar taa 2013 yılının Mayıs ayında yazılmıştı.
Türk’ün Karakterinin Deşifresi Kitabımın genişletilmiş üçüncü baskısının hazırlıklarını yapmakta olduğum bir zamandı. Bir de AKP’nin adına Çözüm Süreci dediği ve sonrası hendek ve barikatlarda biten ihanet sürecinin aynı bugünlerdeki gibi, allanıp pullanarak Türk Milleti’ne yutturulmaya çalışıldığı günlerdi…
Sözüm ona PKK’lı eşkıyalar, koşulsuz ve şartsız olarak, Türkiye Cumhuriyeti topraklarını terk etmeye başlamışlardı.
Bütün radyo ve televizyonlar bu aldatmacanın görüntülerini veriyor ve neredeyse bütün gazeteler de bu geri çekilmenin boy boy fotoğraflarını basıyorlardı.
Halkın önemli bir bölümünde, artık bu iş bitti havası vardı.
Aksine yazan, çizen veya konuşanlar aynı bu günlerdekine benzer tehdit ve baskılarla susturulmaya çalışılıyordu.
Polis karakolunda, asker ise kışlasında hapis gibiydi.
İşte şimdi o günlerde basımı yapılan bir kitabın bir kesitini okuyacaksınız:
“İmralı’daki bebek katilinin güvendiği güç de taşeron terör örgütünün değişik platformlardaki uzantılarının da bunlara taşeronluk yaptıran ağababalarının da dayandığı, şehirlerimizi her gün savaş alanına çeviren militanların ve sempatizanların da sırtlarını dayadıkları güç Kandil Dağı’ndaki yılan ve onun emrindeki sırtlanlardan oluşan silahlı güçtür.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve ordusu da Kandildeki bu şer odağını rahatlıkla yok edebilecek güçtedir. Bedeli ne olursa olsun örgüt ve yandaşlarının horozlanırken dayandığı bu gücü ellerinden almamız gerekmektedir.
Bu yapıldığı takdirde, emin olun ki ne İmralı’dakinin ne meclisteki uzantılarının ne de diğer hainlerin ağızlarını bıçak dahi açmayacak, gıkları dahi çıkmayacaktır.
PKK terörüne verdiğimiz şehit sayısı Kurtuluş Savaşı’nda verdiğimiz şehit sayısının yarısını çok tan aşmıştır. Kurtuluş Savaşı’nda verilen canların ve dökülen kanların karşılığında; çok iyi teçhiz edilmiş, azgın ve mağrur bir istila ordusu perişan edilerek denize dökülmüş ve Anadolu yeniden vatan yapılmıştır.
Bugünkü sorunumuz da çok büyük ve çok ciddidir ve bu sorunun bekletilmeye de hiç tahammülü yoktur. Kim ne derse desin yapılacak iş bellidir. Kandil’e çullanılacak, direnen eşkıya hakkın rahmetine, direnemeyenler de Mehmetçiğin süngülerinin ucunda Habur’a yürüyeceklerdir.
Dost veya düşman bütün dünya da görecektir ki, teröristin Habur’dan girişi davulla zurnayla değil ancak böyle olur…
Türk milleti ve Türk devleti saydığımız bu tedbirleri alabilecek ve başarıyla uygulayabilecek güce ve kabiliyete fazlasıyla sahiptir.
Yapılan bunca kışkırtmaya ve dökülen bunca kana rağmen Türk Kürt kardeşliği henüz bozulamamıştır. Ancak bu sonsuza kadar böyle olacağı anlamına gelmemektedir. Bu nedenle boşa harcayacak bir tek saniyemiz bile yoktur.
“Biz aslan ile ceylanı barındırdık kucağımızda, Kin ve nefretler yok olur ocağımızda.” diyen Hacı Bektaş Veli’nin bakış açısı unutulmadan, ama kararlı bir şekilde terörle mücadele edilmeli, teslim olan teröristlere ve bölge halkına karşı kesinlikle kin ve nefret beslenmemeli, bölge halkının da devlet görevlilerine ve güvenlik güçlerine karşı kin ve nefret duymasına neden olabilecek hareket ve uygulamalardan kaçınılmalıdır.
Türk milleti; Türküyle ve Kürdiyle, elbette bu terör belasının da hakkından gelecek ve ülkemizin üzerinde er ya da geç, saadet güneşi doğacaktır. Sadece, karanlıkta ve kanla beslenen vampirler güneşin doğacak olmasından rahatsız olurlar…
Eğer ortada Türk’ün devletini yıkmaya, milletini bölmeye ve vatanını parçalamaya yönelik bir isyan varsa; Türk’ün karakteri bu isyanı hazmetmeye değil bastırmaya yöneliktir.
Türk Milletine böyle bir isyan hareketini hazmettirmeye çalışmak, ona yapılacak en büyük kötülüklerdendir. Çünkü böyle bir şeyi hazmettirmeye çalışmak onun bünyesinde bir daha tamir edilmesi mümkün olmayan tahribatların oluşmasını göze almak demektir!
“Taarruz, Savunma ve Geri Çekilme Harekâtında Türk Karakteristik Davranışı”nı incelediğimiz bölümde de değindiğimiz üzere; her türlü geri çekilme harekâtı, Türklerin düzenini ve maneviyatını boznmaktadır. Türk Milleti böyle bir isyan karşısında sessiz kalmayı geri çekilme olarak algılamaktadır.
Yaşadığımız dış destekli bölücü terör hareketinin en kısa zamanda sonlandırılması için gerekenleri yapmak her Türk büyüğünün görevidir. Bu görevi yapmaktan kaçınan veya layıkıyla yapamayan yöneticiler; ilerde tarih önünde çok ağır bir yükün altında ezilmekten kurtulamayacaklardır…
Kardeşi kardeşe kırdırmak suretiyle havaları ısı tıp, bir an önce yalancı bir baharın gelmesini arzulayanlar, olası bir don nedeniyle dallarında açan bütün çiçeklerini kaybetmeyi de göze almalıdırlar.
Terörle İlgili Son Söz;
Bu satırların yazıldığı sırada, medyadaki haberlere göre PKK’lılar Türkiye’yi terk ediyorlar…
Gönlüm inanmak istiyor.
Evet, gönlüm bu eli kanlı teröristlerin, samimi olarak terörü bırakıp bir daha dönmemek üzere aziz vatanımızı terk ettiklerine inanmak istiyor…
Aklım ise itiraz ediyor.
Akıl ve mantığım; bu işin bu kadar kolay olamayacağını, adına bölücü Kürtçülük de diyebileceğimiz sakat bir zihniyetten beslenen bu belanın, Sevr dayatmasının hedeflerinden biri olan, en az 1000 yıllık Türk yurdunda, “Türkiye’den bağımsız/Türk düşmanlarına bağımlı” bir “Kukla Kürt Devleti” kuruluncaya kadar bitmeyeceğini, belki şekil ve taktiğin değişebileceğini ama ortamını buldukça hortlayacağını veya hortlatılacağını söylüyor!
Nice ağır bedeller ödeyerek, verilen canların ve akıtılan kanların üzerinde vatan yaptığımız bu ecdat yadigârı topraklar üzerinde böyle bir şeye müsaade etmeyeceğimize göre; Şimdilik kaydıyla Kandil’de bekletilen ekşimiş yemeğin, yanına eklenecek birkaç acı garnitürle birlikte, tekrar ve mutlaka önümüze konulacağının bilincinde, uyanık ve tetikte olmalıyız.
Ey milletim! Bilin ki bu defter henüz kapanmamıştır.
Bilin ki; sinsi oyunlar ve kinli projeler, kanlı eller tarafından şer tezgâhlarında işlenmeye devam etmektedir!” (Türk’ün Karakterinin Deşifresi, 3. Baskı, Yeniyüzyıl Yayınları, s. 426-429)
Sevgili Dostlar işte tam 12 yıl önceki düşüncelerim bunlardı.
Tarih beni haklı çıkardı.
Şimdiki düşüncelerim de aynıdır.
Halkımı tekrar uyarmak boyun borcumdur.
Lütfen sorun kendinize:
- Yıllardır kan dökmüş, can vermiş, ter akıtmış ve emek vermiş; Bölücü Kürtçü bir İdeolojiyi amaç edinmiş ve Türk topraklarında sözüm ona Bağımsız Bir Kürt Devleti kurmayı ana hedef olarak önüne koymuş kanlı bir terör örgütü, hiçbir kazanım elde etmeden bu amaçlarından vaz geçer mi?
- Ormanları yakmaktan bile vaz geçmeyen bir eşkıya sürüsü, terörü sürdürmekten vaz geçer mi?
- Tam üç yıldır, bir şehidimizin cenazesini dahi bize vermeyen bir örgüt, elindeki silahı size öylece verir mi?
- Diyelim ki her konuda yanıldık; peki, bu eşkıyaların ağababaları buna müsaade eder mi?
Lütfen başınızı iki elinizin arasına alın ve düşünün…
Unutmayınız ki, sizin istemediğiniz hiçbir şeyi size zorla kabul ettiremezler.
Biliniz ki, aynı kuyuya iki defa atlamak, cahillikten, şuursuzluktan ve ahmaklıktan başka bir şey değildir.