Bir kurum düşünün…
Tam 450.000 civarı üyesi var.
Üstelik bu üyeler eğitimli, kültürlü, sağlıklı, bilinçli ve yetenekli…
Üyelerin yaklaşık 136.000’i muvazzaf (subay veya astsubay). Yani bunlar görevde ve aktif olarak aidat ödüyorlar.
Aslında bu sayı çok daha fazla. Çünkü Ordu kadrolarında görevli uzman erbaşların ve sivil memurların yüzde kaçı bu kuruma üyedir? Onu tam bilemiyoruz.
Peki, her ay yatırdıkları aidat ne kadar?
Maaşlarının tam %10’u…
İşte bu %10 var ya, istifa edene veya emekli olana kadar, ortalama 30 yıl boyunca maaşlarından düzenli olarak kesiliyor
Kesilen en düşük aidat 330, en yüksek aidat (generaller hariç) 630TL. Üye başına ödenen aylık ortalama aidat yaklaşık 480TL. Bu hesaba göre görevdeki üyelerden toplanan aylık aidat geliri yaklaşık 65.000.000TL.
Hayal edin…
Her ay tam 65 milyon Türk Lirası, sıcak para olarak kasanıza giriyor.
Peki, Milli Piyango’nun 2020 yılbaşı büyük ikramiyesi ne kadardı biliyor musunuz?
70 milyon Türk Lirası…
Maden, kimya, metalürji, Çimento, beton, kâğıt, otomotiv, lojistik, finans, enerji, turizm, tarım ve hayvancılık, hizmet… Neredeyse her sektörde var.
2019 yılı hasılatı 48,8 milyar lira.
Toplam varlıkları 118 milyar lirayı çoktan aştı.
Yine 2019 yılı ihracatı 4,9 milyar dolar.
Yalnızca bu rakam, Türkiye’nin toplam ihracatının yaklaşık yüzde 3’üne denk geliyor.
19’u ülke dışında olmak üzere, 90’a yakın şirketi var.
Bu şirketleri sayesinde, yaklaşık 40,000 kişiyi istihdam ederek ekmek sağlıyor.
Sadece istihdam mı?
Tabi ki hayır, faaliyetlerinden dolayı Türk Devleti’ne de çok yüksek vergiler ödüyor.
Ne kadar mı yüksek?
2018 yılında 11 milyar TL, 2019 yılında ise 9,1 milyar TL. Eski parayla tam 9.100.000.000.000.000TL, okuyabildiniz mi rakamı?
Neydi bu kurum?
Ordu Yardımlaşma Kurumu…
Kısa adıyla: “OYAK”.
Yani görülen oydu ki, Türk askeri savaşmasını bildiği kadar algıyı, vergiyi, üretimi, istihdamı ve ticareti de iyi biliyordu.
Fakat kazın ayağı tam da öyle değil.
Çünkü son zamanlarda OYAK’ta, insana “Ne ayak?” dedirten nahoş gelişmeler yaşanıyor!
Aslına bakarsanız OYAK; 2000’li yıllara kadar, ödenen aidatlara ve kurumun faaliyet karlarına nispeten, üyelere haklarının yeterince ödenmediği ve ayrıca generaller için arpalık olduğu düşünülen, genellikle memnuniyetsizlik duyulan bir kurumdu.
2000 yılından itibaren, değişik bir strateji ve farklı bir bakış açısıyla yönetilmeye başlayan OYAK’ta, Ulusoy yönetimi ile birlikte bir şeyler değişti, yeni bir umut rüzgârı estirildi, OYAK toparlandı, daha karlı bir kurum haline getirildi.
Çok daha önemlisi, elde ettiği karları eskiye nazaran daha makul oranlarda üyeleriyle paylaşmaya başlamıştı.
İşte bu yüzden, bu dönemde isteğe bağlı olarak üye olabilen Silahlı Kuvvetler ’de görevli uzman erbaşlar ile sivil memurlar da üye olmaya başladılar. Üye sayısı arttı, aidat geliri arttı ve daha da güçlendi.
Her şey gayet iyi gidiyor gibi görünürken, 2016 yılında çok garip şeyler olmaya başladı!
2016 yılının Mayıs ayında, Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Necati Özbahadır sürpriz bir şekilde istifa etti. Oysa Özbahadır, görevde birinci yılını yeni doldurmuştu ve iki yıllık bir süresi daha vardı.
Altı gün sonra da Genel Müdür Coşkun Ulusoy istifa etti. Lakin ilgili bütün çevreler tarafından Ulusoy’un daha uzun yıllar yönetimde kalması bekleniyordu.
Ulusoy’la birlikte genel müdür yardımcıları Nihat Karadağ, Dinç Kızıldemir, Hülya Atahan ve Ergun okur da şirketten ayrıldılar.
Aslında bu istifalar da sürpriz sayılırdı. Fakat sadece iki gün içinde, yeni bir genel müdür adeta jet hızıyla atandı.
Kimdi bu jet genel müdür?
Süleyman Savaş Erdem…
Peki, Süleyman Erdem kimdi?
O da yolu Pensilvanya ile kesişenlerden.
Yüksek lisansını Pensilvanya’da yapan Erdem, bürokrasiye 2004’te başbakanlıkta Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı sırasında girdi. Beş yıl bu görevde kaldıktan sonra, 2009’da denetçi olarak Cumhurbaşkanlığı’na transfer oldu. Orada YÖK ve başka eğitim kurumları ile ilgili araştırmalara katıldı. Ardından Başbakanlığa döndü. 2012-2014 yılları arasında Tanıtma Fonu Genel Sekreterliği yaptı.
OYAK’a genel müdür atanmadan önce, Başbakanlık Başmüfettişi olarak görev yapıyordu.
Daha önce, dünyada bu büyüklükte bir şirkette yönetim kurulu üyeliği, CEO’luğu ve yahut yönetici sıfatı ile çalışmışlığı ve tecrübesi yok.
Yoktu ama devir de zaten liyakat devri değildi ki!
Erdem belki mükemmel bir insan olabilirdi, ama safahatına bakıldığında bu göreve hiç de uygun bir aday değildi.
Kaldı ki, iddialara göre mükemmel birisi de değildi. Çünkü aynı Süleyman Savaş Erdem’in TOKİ’de Erdoğan Bayraktar’ın yolsuzluk ve haksız kazanç iddialarını örten müfettiş olduğu, yakın geçmişte her mecrada yazılıp çizilmiştir.
Zihninizi biraz yoklarsanız, Erdoğan Bayraktar’ın o dönemde “ne yaptıysak Erdoğan’la birlikte yaptık” dediğini hatırlarsınız.
Yani kapatılan, sadece Bayraktar’ın yolsuzlukları değil!
Dahası var!
OYAK Kanunu’na göre kurumun genel müdürü, Maliye ve Savunma bakanları ile Bankalar ve Odalar birliklerinin başkanları tarafından seçiliyor.
O halde bu kişilerin hepsi Erdem’i nereden tanıyorlardı ki, hemen iki gün içerisinde jet hızıyla seçip genel müdür yaptılar?
Yoksa bazı güç odaklarının yönlendirmesi, daha doğrusu bir baskısı mı olmuştu.
Erdem’i seçtiren kimdi?
Hangi muktedir?
Bu günlerde ortaya çıkan bilgilere ve OYAK’ın söğüşleniş sürecine bakarsak: Türkiye’deki bütün kurum ve kuruluşların AKP’lileşmesini isteyen muktedir veya muktedirler kimlerse işte onlar…
Ne yazık ki, OYAK da siyasallaştırıldı!
Askerlerin malı olan OYAK’tan askerler uzaklaştırıldı.
Uzun lafın kısası; Ulusoy ve ekibi gitti, OYAK’ta ordu çağı bitti ve AKP çağı başladı!
Zaman içinde, Ulusoy ve askerlerin oluruyla orada kurduğu düzende yer alan üst düzey yöneticilerin hepsi temizlendi ve yerlerine AKP’ye sadık olanlar atandı!
Garibim OYAK’ın yapısı öyle bir hale getirildi ki, OYAK ile hiçbir alakası olmayan bir pastacı bile Genel Kurul’da görev yapabiliyorken, OYAK’ta yüzde 60 pay sahibi olan Emekli Maaşı Sistemi’ndeki Emekli Üyeler yok! Görevdeki astsubaylar (sembolik bir temsil dışında) birikimleri oranında yönetimde yok. Uzman erbaşlar ve sivil memurlar ise hiç yok!
Hoş, genel kurulda yer alsanız ne olacak ki?
Çünkü, son zamanlarda tam 1,7 milyon kişiyi ilgilendiren OYAK kararları Genel Kurul’da alınması gerekirken, hukuksuz bir şekilde sadece 7 kişiden oluşan Yönetim Kurulu’nca alınıp uygulanabiliyor!
Amaç ne?
Zamanda biraz geriye gidersek, hemen anlayabiliriz.
OYAK’a, Erdoğan’a yakın bir genel müdür atanmasından dört yıl önce, zamanın AKP sözcüsü olan Hüseyin Çelik ne demişti?
“- OYAK’ın varlığını ve fonksiyonunu inceleme zamanı geldi” …
Görünen oydu ki, İş Bankasının hisselerine (şimdilik kaydıyla) çökemeyen AKP, OYAK’a çöküyordu.
Çöktüler!
İlk icraatları ne oldu?
Bir önceki yılda üyelere dağıtılan kâr payı %42 iken, bir yıl sonraki yıl, yani 2019 yılında dağıtılan kar payı sadece %20,5 idi.
“OYAK Emekli Maaşı Sistemi” üyesi subay ve astsubaylara ödenen emeklilik maaşları tam %33 oranında azaltıldı.
Dünyada bir ilkti!
Bütün emeklilik fonları emekli maaşlarına çok az zamlar yapabiliyorlar veya en kötü ihtimalle sabit tutabiliyorlardı. Fakat, %33 gibi yüksek bir oranda maaş eksiltilmesi bir ilkti!!!
Adeta gözlerimizin içine baka baka diyorlardı ki; “biz artık üyeler için çalışmıyoruz, eşe dosta yandaşa ve kandaşa çalışıyoruz”
Nemalar ve maaşlar neden düştü?
Çünkü Total Şirketi satın alındı.
Peki, işin içyüzü ne?
OYAK Total’i seve isteye mi aldı, yoksa birileri olabilecek en fahiş fiyata OYAK’a kakaladı mı?
İşte şimdi zurnanın zırt dediği yere geldik.
Biz Demirören’e, başındaki “T.C.” kaldırılan Ziraat Bankası’nın söğüşletildiğini biliyorduk ama son söğüşletilen kurumun OYAK olduğunu pek bilmiyorduk. Hatta işin içinde anlı şanlı paşalar olduğu için, ihtimal bile vermiyorduk.
Bugünlerde ardı ardına yayınladığı videolarla ortalığı toz duman eden Sedat Peker, bakın ne diyor?
“Pambıkören, seni unuttum zannetme. Kâr etmeyen Total’i Mehmetçiğin parasıyla kurulan OYAK’a nasıl sattığını mutlaka anlatacağım. Mavi Vatan’ın isim babası Cihat Yaycı Paşa’nın, bu satışın adil olmadığını söylemesi üzerine onu etkilemek için nasıl baskı kurdurduğunuzu da biliyorum. Pambıkören, Mehmetçiğin parasına göz dikenin Yüce Allah gözlerini çıkarır biliyor musun? Bu satış usulüne uygunduysa, Cihat Yaycı Paşa neden bunun usulsüz olduğunu her yerde dillendirdi ve siz onun üzerine hangi güçlerle baskı kurdurdunuz?”
Kastedilen satış, OYAK’ın geçen yıl haziran ayında, Total Türkiye’yi ve akaryakıt şirketi M Oil’i Demirören’den toplamda 450 milyon dolar vererek satın alması.
Peker’in açıklamalarının ardından, işaret ettiği Cihat Yaycı Oda TV’ye konuştu.
Ne dedi?
“Yönetim kurulu toplantısı kayıtları, ses kayıtları zaten alınıyor. Muhatap OYAK’tır. Benim bu konuda konuşmam uygun olmadığı gibi yasal da değildir.”
Buradan ne anlayacağız?
Total’in OYAK’a kastırılmasına bozulan ve bu satışı engelleyemediği için sinirlenerek toplantıyı terk ettiği söylenen Paşa mealen diyor ki, “doğru mu eğri mi diye bana sormayın kardeşim, kayıtlar işte orada, gidin bakın ve kendi gözlerinizle görün OYAK’ın nasıl söğüşletildiğini.”
Sakın hiç kimse Total’i almakla “Yüzlerce istasyon alındı.” gibi yanlış bir düşünceye kapılmasın. Bu satış neticesinde isim hakkı ve bir miktar taşınmaz satın alınmıştır.
Bu hakkın da kaç yıllığına alındığını, alınan taşınmazın değerinin ne kadar olduğunu OYAK yetkilileri üyelerine ve milletimize açıklamak zorundadır.
Hani derler ya Hatice’ye değil Neticeye bak. Biz de neticeye bakalım.
Netice şudur ki,
Askerlerin yaşam düzeylerini ve refahlarını arttırmak amacıyla kurulan OYAK; parasını, kuruluş felsefesine aykırı şekilde, asker için değil, zor durumdaki Demirören’i rahatlatmak için kullanmıştır. Askerlerin paralarıyla askerler ve aileleri kurtarılacakken, iktidarın borazanı olan bir tüpçü kurtarılmıştır.
OYAK’ın dün (27 Haziran 2021) yapılan genel kurul toplantısından sonra yapılan yazılı açıklamada “büyük bir mali başarıya ulaşıldığı” belirtilmiş olmasına rağmen, üyelere dağıtılan nema oranındaki artış, bir önceki yıla göre sadece %6,7’de kalmıştır.
Görünen odur ki, batı yakasında değişen bir şey yoktur!
Şimdi haklı olarak bazı okurlarım diyeceklerdir ki, yahu bu Ulusoy zamanında her şey tamamen güllük gülistanlık mıydı, o dönemde hiç hata yapılmadı mı?
Tabi ki, Coşkun Ulusoy zamanında da bazı sakıncalı işler olmadı değil.
Mesela, 1994 yılında kurulan ve zaman içerisinde 359 şubesiyle Türkiye’nin her yerinde hizmet vermeye başlamış olan OYAK Bank 20 Mayıs 2008’de Hollandalı INGbank’a 2 milyar 600 bin dolara satıldı.
Diyeceksiniz ki, sakınca bunun neresinde?
Şöyle ki; OYAK Bank’la birlikte TSK’da görevli general, subay ve astsubayların isim listelerinden, borçlarından alacaklarından ve harcama profillerinden tutun da bütün mali verileri de satılmış oldu. Satıştan sonra büyük bir tepki beklendiği için, personele beklenenin üzerinde bir nema geliri verilerek personelin sesi kesildi.
Bu verileri ele geçirenler, bilgileri kimlere verdiler, bu bilgileri kullanarak neler yaptılar, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı hangi operasyonları düzenlediler bilemiyoruz.
Fakat süreç TSK’nın yetkisizleştirme ve etkisizleştirme dönemine rastladığı için, hiç de boş durulmadığını tahmin edebiliyoruz.
Diğer yandan, eskiden beri süregelen temsil adaletsizliği Ulusoy döneminde de devam etti.
Neyse, daha fazla uzatmayalım.
Hani ne demişler “kurt kocayınca çakalların maskarası olurmuş!” AKP&FETÖ ortaklığıyla kurulan Balyoz ve Ergenekon kumpaslarıyla başlayan sürecin sonunda, şu 15 Temmuz belası bahane edilerek Ordu itibarsızlaştırıldı, zayıflatıldı ve gıkını dahi çıkaramaz hale getirildi ya…
Onun için Ordu’ya ait ne varsa, aynı kırk haramiler gibi fütursuzca üzerine çöküyorlar!
Önce askeri hastanelere çöktüler ki acısını hala çekiyoruz ve tabi ki bedelini de ödüyoruz. Sonra Tank Palet Fabrikası’na çöktüler, şimdi OYAK’a çökmeye devam ediyorlar.
Bitmedi!
Sırada Makina Kimya Endüstrisi Kurumu var!
Çünkü, şimdiden ona da çökmenin ön hazırlıklarını yapıyorlar.
Biliyoruz ki, bu usul Devlet usulü değil, olsa olsa mafyavari bir usulüdür.
Başta Hulusi Akar olmak üzere; rütbeli askerlerin akıttıkları kanları, döktükleri terleri ve bin bir zorluklar içerisinde verdikleri emekleri hiçe sayarak, onların alın terleriyle kazandıkları paralar üzerinden bir yerlere gelmiş olan OYAK’ı, birilerinin arka bahçesi ve birilerinin arpalığı yapanlara veya etkili ve yetkili makamlarda oldukları halde, bu değerli kurumun varlıklarının birilerine peşkeş çekilmesine göz yumanlara yazıklar olsun.
Çünkü bu yaptıklarınızdan dolayı ilerde bilin ki yargılanacaksınız, bilin ki hesaba çekileceksiniz, hatta ve hatta lanetle anılacaksınız.
Umuyoruz ve biliyoruz ki, OYAK üyesi rütbeli askerler; hem çalışırken, hem de emekliliklerinde / yaşlılıklarında yanlarında olan, onlara güvence ve güç veren kurumları olan OYAK’a sahip çıkacaklar, organize olacaklar, açacakları davalarla onu hukuk üzerinden savunacaklar ve onun talan edilmek suretiyle yalan edilmesinin önüne geçeceklerdir.
Bu hak arama organizasyonunu, TESUD ve TEMAD gibi dernekler ile subay ve astsubayların oluşturdukları etkili meslek platformları; ayrı ayrı veya en güzeli hepsi güç birliği yaparak rahatlıkla gerçekleştirebilirler.
Belki de şaşıracaksınız, ama ilk dava açıldı bile…
Siz o davayı açan vatansever ve cesur Türk subayını çok yakından tanıyorsunuz.
Hani, Ege Denizi’ndeki adalarımızın Yunanistan tarafından işgal edilmesine ve AKP hükümetlerinin de buna sessiz kalmasına karşı yürüttüğü büyük mücadeleden tanıdığınız, Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri Emekli Albay Ümit Yalım var ya, işte O…
Daha geçen gün Ümit Yalım tarafından; OYAK’ın Total-M Oil, Sagra ve Tamek firmalarını satın almasına yönelik işlemlerin iptali için, Ankara Ticaret Mahkemesi’nde, MSB ve OYAK aleyhine bir dava açıldı.
Evet, bu dava bir ilk ama emin olabilirsiniz ki son olmayacak… Türk askerine ve Türk milletine zarar veren herkes hesap verecektir.
Çünkü kahraman ordumuzun her seviyedeki komuta kademesi, muvazzafı ve emeklisi; yetenekleri, kararlılıkları, teşkilatçılıkları ve ruhlarına işlenmiş savaşçı zekâlarıyla buna muktedirdir.
Mevzu ciddi…
Mevzu çok yönlü…
Mevzu siyasi…
Mevzu akçeli…
Ve mevzu çok derin.
Anlaşılan odur ki, biz bundan sonra da çoook soracağız:
OYAK, NE AYAK?