H. Nurcan Yazıcı
H. Nurcan Yazıcı

“Yaklaşma Yoksa Vururum”… Kendimi (?)

“Başbakan Erdoğan, siyasi bir kararla artık Suriye’yi “dost ülke” konumundan; “tehdit/düşman ülke” konumuna getirmiş, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne de buna göre hareket etme talimatı ve yetkisi vermiştir. Yani, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait hava, deniz ya da karasal unsurlar, Suriyeli askeri unsurlarla karşılaştıklarında, öncelikle bunların “tehdit” olduğunu düşünerek hareket edecekler."(Bugün asker yarın sivil!)

Başbakanımız Suriye’yi bir günde düşman ilan etti tamam da; şimdi bu düşmanlığı, Türk Milleti’ne nasıl anlatacak?
 
 (Tarih:23.Aralık.2004 Erdoğan: ‘Ortadoğu’da barış için hazırız’ dedi. Esat da Erdoğan’a: ‘Çok haysiyetli bir dış politika izliyorsunuz’ diyerek, Erdoğan’ı tebrik etti…)

Sen hem “kardeşliğimizi, dindaşlığımızı ve komşu oluşumuzu” dostluğumuzun gereği/kanıtı olarak ortaya koy(üstelik bunları da boy boy, kol kola resmet); gel sonra da, bir gecede ‘geri adımla’, o ‘kadim dostluğumuzu’ önemsizleştiriver. Olacak iş mi?..

Aslında ta en başından beri, (mezhepsel taraftarlığını hiçbir zaman saklayamamış biri olarak) başbakanımızın, ‘Suriye’ye karşı ortaya koymaya çalıştığı dost duruşunun bizim açımızdan hiç de inandırıcılığı yoktu ya… Ah bizim o “Erdoğan aşkımız yok mu(!)”, başımıza ne geldiyse hep o yüzden gelmiyor mu?

Önce, “küreselleşen dünya da bizde küreselleşmeliyiz” bakış açısına sahip, bütün dünyayı kardeş ilan eden zihniyet politikaları geliştirerek, kardeşiz edebiyatı yap; sonra da olmadı diye kardeşliği yoklara karıştır.

 Sözde dünya lideri bir başbakanın, dünya politikalarının bu kadar ani değişiminin adı, olsa olsa “vicdani çelişki” dir.

Sanıyorum başbakanımızın dost ve düşmanlık kavramları ile ilgili bir türlü olgunlaştıramadığı düşünceleri var. Ülke politikası ile vicdan(iktidar) politikasını karıştırıyor ya da gönül gözü, beşeri gözüyle kavga halinde. Yoksa iktidar gücünü besleme adına, ülke gücünü mü sınıyor?

Belli ki, ülke düşmanlığı ile mahalle “futbol takımları” arasında ki rekabetten doğan düşmanlığı karıştırdı… Suriye düşmanlığını ilan ederken sonuçlarını hafife alıyor.

Ülkeleri birebirine düşman eden “o ülkenin insanları değil” iktidardakilerin izledikleri siyasi politikalar ve menfaatlerin çatışması oluyor da, nedense, asıl büyük düşmanlığın da, ülkelerin kimliğine, toprağına, kültürüne ve varlığına tehdit, sömürge politikaları olduğu unutuluyor.

Ülkeler milli politikaları ve toprakları zarar görmedikçe diğer ülkeyi düşman ilan edemez ederse de, “mutlaka başka zihniyetlere aracı ve kukladır” deme hakkımız doğar.

Yıllarca soğuk savaş verdiğimiz Rusya “duvarları yıkılıp kapıları açılınca” birden bize(!) en iyi dost(!) olmadı mı? Peki, komünizm tehdidi bitti de düşmanlık(!) bitti mi? Ruslar, ülkemizde en iyi şekilde ağırlandığına, tatil beldelerinde baş tacı edildiğine göre düşmanlık yok(!) öyle mi? Yunanlılar da keza öyle…

Hâlbuki ülkeler arasında, tarihten gelen ve asla göz ardı edilmeyecek ve hiç bitmeyecek ve de yok sayılmayacak tehditler ve menfaat çatışmaları vardır ki, işte burada, ülkeler arası ilişkilerin sağlıklı işlemesinde, politikacılarının sorumlulukları ve maharetleri devreye girer.

Bugün Suriye artık siyasi açıdan ‘Türkiye’yi tehdit eden ülke konumuna getirildi ki; bu nokta da, başbakanımızın becerisi sorgulanmalıdır. Sivil halkın da zamanla kin ve nefreti yüreğine yerleştireceği muhakkak olduğuna göre, “bu gidişat sivil halkı ilgilendirmez” diye kimse söyleyemez.

Şimdi başbakana düşen ; “yurtta sulh cihanda sulh”  tarihi sorumluluğu ile, her adımını tekrar tekrar sorgulayarak atmasıdır. Ki eğer söz konusu ülkemize verilen zararlar ve milli menfaatlerimizse, Güney Doğu’da yaşananlara her adımda destek olmuş olanlara(!) karşı duruş sergilemede epey geç kalınmıştır, bu da biline…
 
"SURİYE-RUSYA" ELELE

Bizimse ensemizde; “İsrail ve ABD"

Gerisi “Erdoğan havası”…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!