Virüs sadece insan yaşamını tehdit etmiyor… Ekonomiye olan olumsuz etkileri de gittikçe büyüyor… Ve bütün olumsuzluklara rağmen kısıtlamalar tekrar gündemde…
Salgının ilk günlerinde uygulanmaya başlanan kısıtlamalar; işsizliğin artması, kapanan iş yerleri ile piyasanın durma noktasına gelmesi neticesinde, iş adamlarının ve toplumun da desteğiyle kısmen kaldırılmış “normalleşme sürecine” geçilmişti. Maalesef bu süreç ülkemize iyi gelmedi… Salgının hızla yayılmasına neden olduğu gibi sosyal güvenlik, eğitim ve ekonomide de istenen sonuçlara ulaşamadık.
“Sağlık ve Ekonomi”
Bugün ise sağlık ve ekonomi konusunda toplum ikiye bölünmüş durumda. Bir kısmı, “salgının kontrol altına alınması için kısıtlamalar genişletilsin, önce can” diyor. Bir kısmı da, “kapsamlı bir kısıtlamayı artık kaldıramayız, ekonomik olarak daha da yoksullaşabiliriz” diyor.
Tarihteki felaket süreçleri incelendiğinde özellikle salgınların, ülkelerin ekonomi yapılarını, alışveriş alışkanlıklarını en çok da değer yargılarını etkilediğini ve de değiştirdiğini görüyoruz… Dolayısıyla ülkemizdeki “insan yaşamı mı, ekonomi mi?” şeklindeki bu tartışmaya ve bölünmeye şaşırmamalıyız.
EKONOMİK ÇIKMAZ…
“İstekler sınırsız buna karşılık kaynakların sınırlı olduğu bir ortamda, kıt kaynakların ne kadar, nasıl yönetileceği ve ne şekilde bölüşüleceği ekonominin konusu.” Toplum bunu, “yaşama, giyinme, beslenme ve barınma gibi temel ihtiyaçları karşılayabilme gücü olarak ifade ediyor. İnsanlar ihtiyaçlarını giderme konusunda sıkıntıya girdiklerinde durumlarını, “ekonomik çıkmaz” yoksulluk olarak ifade ediyor. Diyeceğim o ki, toplum her şekilde çıkmazda…
Peki, sağlıktan bile daha fazla gündem olan, insanların sosyal ve kültürel ihtiyaçlarının dahi önüne geçen ülke ekonomimiz ne durumda?
Uzmanlara göre; “2020’nin ilk beş aylık verileri, 2019’un dönem verileriyle kıyaslandığında Türkiye’nin ihracatının yüzde 20, ithalatının ise yüzde 5 oranında gerilediği görülüyor. Geçen yıl 10,4 milyar dolar olan dış ticaret açığı 2020’nin aynı döneminde ikiye katlanarak 21 milyar dolar seviyesine çıktı. Dünya Bankası Türkiye ekonomisinin 2020’de yüzde 3,8 ile Uluslararası Para Fonu (IMF) ise yüzde 5 daralmasını bekliyor. Turizm gelirleri düştü. Türkiye’nin tarım ve hayvancılıktaki dışa bağımlılığı arttı. Ekonominin lokomotifi gayrimenkulde ise işler hiçte yolunda gitmiyor. Kur krizi paramızı vurmuş durumda.”
Göründüğü üzere salgın, üretim ve tüketim alanlarının daralması ile ülke ekonomisine büyük bir maliyetler getirmiş, insanlarımızı daha da yoksullaşmıştır.
Salgının ardından insanların, ekonomik çıkmaza girdiği, “ihtiyaç olanı” giderme güç ve kabiliyetini yitirdiği bir süreçte mevcut iktidarın ve devletin daha fazla varlık göstermesi, insanlara, sosyal ve ekonomik alanda daha fazla destek vermesi gerekiyor… İnsanlar sağlıkları ile ekonomileri arasında bir tercih yapmak zorunda bırakılmamalı.
Ya paranı ya canını!
Her gün onlarca insan çalışmak zorunda oldukları için sokaklarda ve iş yerlerinde ölümle karşı karşıya… Ne ekonomik olarak ne de, virüse karşı güvendeler.
Salgının yarattığı olumsuz etkileri hafifletmek, çalışanların canına ve ekonomisine güven ortamı sağlamak için iktidarın acilen, somut ve kalıcı çözümler üretmesi, çalışana bir gelir desteği oluşturulduktan sonra da kısıtlamaların genişletilerek devam etmesi gerekiyor.
İnsanlarımıza “para ile canı ” arasında bir tercih yaptırmaya, kimsenin hakkı yok.
“İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın!”