Son zamanlarda PKK’nın, basında iki farklı resim içinde gösterildiğini görüyoruz.
Bir tarafta ‘sözde barış sürecine’ karşı olup, silahından güç alarak öldüren, yakıp yıkan, beslendiği topluma dahi zulüm etmekten geri kalmayan terörist bir örgüt imajı var. Diğer tarafta ise, BDP’li ve AKP’li siyasilerin aklayıp-paklayıp dillendirdikleri İmralı canisi ile birlikte, Kürt halkının yanında ve onlar adına iyi şeyler yapmaya çalışan, çözümün bir parçası olarak gösterilmek istenen bir imaj.
Bu fotoğraflarla nasıl bir algı oluşturulmaya çalışılırsa çalışılsın; PKK’nın özünde, Türk milletinin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü hedef almış, Marksist Leninist bir taşeron örgütlenme olduğu gerçeği asla değişmez. Bütün bu gerçeklere rağmen İktidarın PKK’nın tutum ve davranışlarına göre ilerleyen bir Güneydoğu politikasını yürütmeye çalışması ve PKK’nın her talebine cevap vermesi kabul edilebilir bir durum değildir!
Devletine koruculuk yapan Güneydoğulu bir vatandaşımız direğe bağlanıp, ulu orta infaz edilirken, devlet bu duruma engel olamıyorsa, bu durumun yaratacağı psikolojik yalnızlık etkisini göz ardı etmemelidir. Bölge halkı PKK’ya karşı savunmasız ve yalnız bırakılmıştır ve yaşadıklarından sonra sadece PKK’ya değil, onları "kanlı örgütün" eline terk eden devletine de artık öfkelidir.
İktidarın, bir bilinmezlik içinde ki "çözüm sürecini" bahane ederek, topraklarımızı her türlü savaş tehlikesine ve de terörist yapılara açması, milli çıkarları gözetmek yerine nefsi dış siyaset yürütmesi, Kürt vatandaşlarımız da dâhil ülkemizin tamamının en büyük endişesi olmuştur.
Güzel şeylerde oluyor diye sürece destek verenlerin, artık ciddi ciddi süreci(!) gözden geçirmesi, özellikle PKK denen kanlı örgütün gerçekte ne istediğini, arkasında kimlerin olduğunu ve iktidarı sorgulaması gerekmektedir.
İktidar, (PKK ve AB/D’nin isteğine bağlı olarak) neredeyse bütün kurumlarıyla Güneydoğu’da devleti tasfiye etti. (Son olarak, “Özgürlüklerin Korunması ve İç Güvenlik Reform Paketi’nin AB standartlarını da göz önüne alarak düzenlenmesi ve Jandarmanın kısmen İçişleri Bakanlığına bağlanması böyle bir çalışmanın neticesidir.)
Elbette ki devletin yarattığı boşluğun PKK tarafından doldurulması kaçınılmazdır. PKK silah bıraktı söyleminin bile gerçeği olmadığını, sadece iktidarın ve basının bir temennisi olduğunu, bizzat Başbakanımızın ağzından duymadık mı? Geldiğimiz noktada bakıyoruz ki, çözüm diye yaratılan süreç sayesinde, askerimize "sakın dağlardan şehre inmeyin" denirken, PKK artık tamamen şehir merkezlerine yerleşmiş, bir devlet kurumu gibi çalışmaya başlamış, böylece bölge halkını tamamen kıskacına almıştır. PKK’nın kurtarılmış bölgeler oluşturması, sözde mahkemeler kurması, bölge halkını haraca bağlaması, hiç ayırım yapmaksızın insanlarımızı öldürmesi o bölge insanı da dâhil, tüm ülkeyi huzursuz etmektedir.
PKK ve iktidara akıl veren dış güçlerin Türkiye’yi götürdüğü nokta bölünmeyi netleştirecek bir Türk-Kürt baharıdır… Şu çok iyi bilmelidir ki Türk Milleti; hukuksa hukuk, meydansa meydan, seçimse seçim… Bunun hesabını mutlaka iktidardan soracaktır. Ve bunun ilk adımını da, yine "AÇILIM" diyerek kanlı örgütün eline terk ettiğiniz bölge insanları ve Kürt vatandaşlarımız başlatacaktır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın!