Nedense aklımızla övünürüz de, gönlümüzün zenginliği ile övünmeyiz.
Hâlbuki “gönül” insanın kalbidir, özüdür; ahlak, estetik, insanları anlama ve yaşamı kavrama gücü gibi derin özellikleri vardır.
“Gönlü güzel” diye ifade ettiğimiz insan, had bilen, sadece kendi için değil çevresi içinde iyilikler dileyen, güzel bakan, güzel konuşan insandır.
Gönül insanı sevginin paylaşımlarla büyüyeceğini; o paylaşımların orta yerinde hoşgörü ve dostluğun olduğunu bilir.
Kalpten kalbe yol gittiğinin bilincindedir.
Gönül insanı olmak demek, insan kazanmak, vefayı yaşamak, güveni yansıtmak demektir.
Bedenini, duygularını, aklını, kültürünü, tarihini, insanlarla olan ilişkilerine katarak düşünmek demektir.
Yaşamını gönlüyle kucaklamayan, sadece aklı ve nefsiyle hareket eden insan ise, gerçek huzura sahip olamayacağından düşünceleri bulanık, kaba, gergin, her zaman hesaplı ve tetiktedir.
Kendini hep bir tehdit altında hisseder. Üzülürken gergin, eğlenirken gergin hatta huzurdan dem vururken bile gergindir.
Yüksek perdeden konuşmayı sever, konuşurken güçlerinin etkinliğini gösterir ve karşıdakinin eksiklerini arar.
Aynada kendine baktığı zaman gördüğü sadece bir çift gözdür. Kendini göremediği için başkasındaki güzellikleri de göremez.
Aklı ile gönlü arasında köprü kuramaz. Sürekli şikayet halindedir…
Her şeye karşıdır; herkesten doğru düşündüğünü ve ‘üstün’ olduğunu düşünür.
Aklını geliştirirken, sevmenin bilgeliğini anlamsız olarak görür.
İşte böyle!
Kocaman bir anlamsızlığın içinde debelenip duruyoruz.
Bizler gönlün gücünü, gönlün özünü, gönüller evini, gönül dünyasını, gönül dalgalarını, gönül enerjisini, dolayısıyla gönül eri olmayı çoktan unuttuk.
Gönlümüz köreldikçe köreldi… Düşüncelerimiz de kirlendi, kişiliğimiz de…
Ne kültürümüzü, ne geçmişimizi, ne dilimizi, ne türkülerimizi, ne muhabbetlerimizi yaşamıyor, yaşatamıyoruz…
Unuttuğumuz bir şey var ki; “Muhabbet herhangi bir iletişim değildir… İnsani bir temas, yaşamın anlamıdır. Bugün ülkece yaşanan sıkıntıların sebebi sadece toplumsal, siyasal, ekonomik değildir. Ayrıca birey ve toplum olarak gönül oluşturamamanın derin acılarını yaşamaktayız.”
Hiç birimiz bu acıların sonlanması için de emek harcamıyoruz… Bu yüzdendir bir türlü tam (insan) olamıyoruz.
Farklılıkları bir tehdit olarak görüp, herkesi kendimiz gibi olmaya zorluyoruz.
Ben diye söze başlıyor, nefis kokan cümleler kuruyoruz.
Düşünmesini bilen bir akıla sahip olmak büyük bir lütuftur. Lakin toplumun kültüründe çok önemli rol oynayan muhabbeti kurduğumuz müddetçe…
Sonuç olarak;
Bir olamıyor, bir türlü huzuru bulamıyorsak yolumuz insan sevgisinden geçmediği ve aklımızla, gönlümüz bir olmadığı içindir.
Ne ekiyorsak onu biçiyoruz.
Sonra da ah vah!
“Kendine değer ver ve gönlünü olgunlaştır. Çünkü sen, bedeninle değil, ruhunla insansın.”/ İmâmı Gazali
H. Nurcan Yazıcı