Yağmurlu bir hafta sonu sabahı elime çayımı aldım ve herhangi bir TV kanalını açarak haberleri izlemeye başladım.
İlk haber Başbakan Davutoğlu’ndan:
“Amerika Birleşik Devletleri Başkan Yardımcısı Joe Biden, Dolmabahçe Sarayı’nda Başbakan Ahmet Davutoğlu’yla görüştü. Görüşmede ana gündem Suriye’deki durum ve Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile mücadele oldu.”
İki liderin ortak konusu; IŞİD’in bitirilmesi ve Suriye’nin bitiril(eme)mesi, Peşmergelerin eğitimi ve ihtiyaçlarının sağlanmasıydı…
Biden ve Davutoğlu karşılıklı birbirlerine dostluk ve sevgi mesajları verdikten sonra bu görüşme esnasında dile gelen en önemli konuyu atlamayalım.
Biden’ın Davutoğlu’na hitaben: “En son geldiğimde dışişleri bakanıydı, şimdi terfi etti, Başbakan oldu. Ben hâlâ başkan yardımcısıyım. Bu konuda tavsiye almalıyım!” şeklindeki sözlerine Davutoğlu’nun cevap vermesi mümkün değildi… Ne yani; “Erdoğan layık gördü ve oldu” mu diyecekti?.. O yüzden Sayın Biden’e tavsiye bizden olsun: “Türkiyede’ki siyasi ahlakı takip ederek yolunuzu çizebilirsiniz.. ”
**
İkinci haber yine Davutoğlu’ndan;
“Erbil’deki temaslarını sürdüren Başbakan Ahmet Davutoğlu, önce Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başbakanı Neçirvan Barzani, ardından da IKBY Başkanı Mesud Barzani ile görüşüyor.” Ardından “Türkiye’nin yapısını ve bütünlüğünü bile garanti altına almaktan aciz olan bir iktidarın Başbakanı” olarak: “Bu yapı Irak’ın geleceğinin garantisi!" tarzında ironik bir açıklamada bulunuyor.
Davutoğlu’nun, "Irak’ta bütün etnik, mezhebi, dini grupların hak ettiği temsil gücüne ulaştığı, herkesi kapsayan bir siyasi yapının oluşması hepimizin tercihidir ve bu yapı Irak’ın geleceğinin garantisidir" şeklinde ki açıklaması, aslında “Irak üzerinden” kafasında ki, “BÜYÜK TÜRKİYE” modelinden başka birşey değildir.
Bu görüşmenin kilit açıklaması: “Enerji dosyası öyle bir dosya ki akılcı davranırsak herkes kârlı çıkar. Türkiye’nin enerji ihtiyacı açıktır ve Türkiye her zaman sözlerinde durmuştur.” oluyor.
Bence bütün bu görüşmelerin ve sözde demokrasi hamlelerin arkasında bulunan asıl neden, ekonomik olarak dar boğazda olan Türkiye’nin Kuzey Irak siyasetinden medet ummasıdır maalesef.
***
Üçüncü haber Kılıçdaroğlu’ndan!
Devlet en derin noktalarına kadar dinlenmiş yağmalanmışken, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “MİT’in kendisini, ailesini ve 7-8 CHP milletvekilini teknik takibe aldığını” söylemesi olsa olsa, Sayın Kılıçdaroğlu’nun gündem yaratma adına, Erdoğan taktiği kullanarak kendi çıkış noktasını aramasıdır.
MİT’in artık iktidarın arka bahçesi olduğunu bilmeyen ve dillendirmeyen kaldı mı ki? Sayın Kılıçdaroğlu’ndan, bu tür konuları ifade ederken cümlelerine “ben” yerine “Türkiye” diye başlayıp, sonuca varacak eylemlerini de açıklamasını beklerdik. MİT konusu bu haliyle, samimiyetsiz bir günden yaratma çabasından öteye gitmiyor.
Peki bu çıkış karşısında, Başbakan durur mu? Hemen en iyi bildiği konu olan "liderlik konusunda(!)" bir cevap vererek konuyu başka bir alana çekmesi, hatta bel altı vurması da gayet doğal. Çünkü, bu konu onun boyunu aslında aşar ve yine her zamanki gibi asıl cevap vermesi gereken kişi, Cumhurun başı yani Sayın Erdoğan olmalıdır!..
***
Dördüncü haber Afrika’dan yani Sayın Erdoğan’dan…
Ekvator Ginesi’nde gerçekleştirilen "2. Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi”nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bazı Afrika ülkeleri ile Türkiye arasına sivil toplum örgütü ya da eğitim gönüllüsü maskesiyle çeşitli tehlikeli yapılanmaların nüfuz etmeye çalıştıklarını görüyoruz, bunu da dikkatle izliyoruz. Eğitim ve insani yardım görüntüsü altında Türkiye dâhil olmak üzere faaliyet gösterdikleri her ülkede ciddi tehdit teşkil eden bu örgüt veya örgütlere karşı her türlü bilgi paylaşımına ve ortak mücadeleye hazır olduğumuzu da burada özellikle vurgulamak isterim.” diye bir konuşma yaptı Erdoğan.
Bu açıklamalarıyla Sayın Erdoğan’ın Afrika’ya neden gitmiş olduğunu ve gerçekte “TÜRKİYE’NİN AFRİKA AÇILIM POLİTİKASI”nın ne olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Gerisi zaten teferruat!
***
VE SON HABER, bir sıvacı ustasından…
Aslında Türkiye’nin gündeminde kalması gereken ve de en çok ihtiyacımız olan cinsten. “Fransa’nın Vienne kentinde yaşayan ve aslen Afyonkarahisarlı olan evli ve üç çocuk babası Ali Dal, Diyarbakır’da eşiyle pazar alışverişi yaptığı sırada silahlı saldırıya uğrayarak şehit düşen Astsubay Üstçavuş Nejdet Aydoğdu’nun ailesine Eskişehir’de dayalı döşeli sıfır dairesinin tapusunu verdi.”
Ülkeme ve ülkem insanıma en gerekli ve doğru mesaj, Ali Dal haberleriyle geldi.
Ve bizler onun davranışlarıyla bir kez daha gördük ki bu ülkenin gerçek anlamda selameti için, “toplum olarak, yeniden ahlaka ve adalete hicret etmek zorundayız.”