İnsanların ve diğer canlıların uyum içinde yaşadığı bir kültür geliştirmek, sürdürülebilir bir geleceğin anahtarıdır. Bu kültür hem insan haklarını hem de doğa ve hayvan haklarını koruyacak şekilde inşa edilmelidir.
Yıllardır kamuoyunda konuşulduğu halde, bazılarının bir türlü dikkatini çekmeyen sokak hayvanları konusu, birden çözülmesi gereken bir sorun olarak gündeme yerleşti.
Ve nihayet Hayvanları Koruma Kanunu’nda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi tüm protestolara rağmen kabul edildi.
Sokakta başı boş yaşayan hayvanlar hem kendi güvenlikleri açısından hem de insanlar açısından bir sorundu. İlgisizce davranılarak, el birliği ile büyütülmüş bir sorun. Nasıl çözülür kısmında bir türlü ortak çözüm bulunamayan bir sorun. Toplumun hiç sorumluluğu yokmuş gibi çözümün tamamen siyasete bırakıldığı her şeyin yöneticilerden beklendiği bir sorun.
Ne kadar etkili yasal düzenlemeler, hayvan hakları ve doğa koruma teşvik edilirse edilsin, sorumluluk duygusu gelişmemiş bir toplumda bu tür sorunlar devam ediyor, edecektir.
Sorunun iki farklı yanı var. Her canlının yaşam hakkı vardır… Bazı canlılar diğer canlılara zarar veriyorsa kanunlar devreye girer.
Doğada var olan her canlının bir rolü veya amacı olduğunu, ekosistemlerin karmaşık ve dengeli yapısının bu canlılar sayesinde korunduğunu biliyoruz.
Örneğin, bitkiler fotosentez yaparak güneş enerjisini kimyasal enerjiye dönüştürür ve bu enerji otçullar tarafından tüketilir. Otçullar ise etçiller tarafından yenir. Bu döngü, enerjinin ekosistem içinde akmasını sağlar.
Her canlı, belirli bir işlevi yerine getirir ki, bu işlevlerin kaybı ekosistemin dengesini bozabilir. Dolayısıyla her canlının ilk etapta korunmaları gereklidir. Bu düşünce, insanların birbirlerine ve diğer canlılara yönelik tutumlarının iç içe geçmişliğine de işaret eder.
Peki, insanların birbirlerine yeterince değer vermediği bir toplumda, diğer canlıların yaşam hakkını ve refahını gözetmesi, insanın insana göstermediği merhameti ve empatiyi hayvanlara göstermesi mümkün mü?
İnsanların ve diğer canlıların uyum içinde yaşadığı bir kültür geliştirmek, sürdürülebilir bir geleceğin anahtarıdır. Bu kültür hem insan haklarını hem de doğa ve hayvan haklarını koruyacak şekilde inşa edilmelidir.
Evinin dört duvarı arasında hayvan besleyen sözde hayvan severler bu sözüm size; önce o dilsiz canlıların yaşam alanları konusunda, bazı ülkelerin yasal düzenlemelerine bakın. Bencilce kilit altında yaşattığınız canlıların dışındaki canlılar için ne yapıyorsunuz? Süs eşyası gibi yanınızda taşıdığınız canlılar dışındaki canlılara ne kadar korumacı ve bağışçı oldunuz… Kaç kez barınaklara gittiniz.
Dolayısıyla önce toplumun ve sevenlerin bilinçlenmesi gerekir.
Sonuç olarak; Her bireyin hem diğer insanlara hem de doğaya ve hayvanlara karşı sorumluluklarını yerine getirmesi önemlidir. Buna, yerel hayvan barınaklarına destek olmak veya ihtiyaç sahiplerine yardım etmek gibi küçük adımlar atarak başlanabilir.
Gönüllü olarak hayvan barınaklarında, doğa koruma projelerinde veya insan haklarıyla ilgili sivil toplum kuruluşlarında çalışmak hem bireysel hem de toplumsal düzeyde değişim yaratabilir.
İnsanların birbirlerine ve diğer canlılara değer vermesi, daha sağlıklı, adil ve sürdürülebilir bir toplum inşa etmenin temelidir. Eğitim, yasal düzenlemeler, toplumsal dayanışma ve kişisel sorumluluk ve de gönüllük bu sorunu bir nebze çözecektir…
O vakit iğneyi önce kendimize batıracağız. Siyaset tek başına hiçbir şey yapamaz. Hangi yasa çıkarsa çıksın, uygulayıcı olan insan. Yani biziz. İş bundan sonra başlıyor.