H. Nurcan Yazıcı
H. Nurcan Yazıcı

Şiddet-Muhabbet; Kadın-Erkek

Sanırım Anadolu sahasında, kadına bakış açısını en güzel Hacı Bektâş Veli’nin dörtlüğü anlatır:
“Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde/ Hakk’ın yarattığı her şey yerli yerinde.
Bizim nazarımızda erkek kadın farkı yok/ Eksiklik noksanlık senin görüşlerinde…”

Geleneğimiz bu kadar samimi olarak “kadın-erkek” ortak bir muhabbet dilinden söz ederken; şimdilerde bu dilin “şiddet” olgusu üzerinde şekillenmesi, üstelik de bunun öncelikle analık kavramıyla yan yana anılması öyle sıradan bir sorun olmasa gerek.

Şiddet, (25 Kasımlarda) kadın kimliği ile özdeşleştirilip, bir tek kadın sorunuymuş gibi ifade edile dursun; daha büyük sorun, şiddetin çoluk-çocuk, genç-yaşlı, kadın-erkek toplumumuzun her kesiminde yaygın hale gelmesi ve de neredeyse insanların yaşam biçimi halini almış olmasıdır.

Dolayısıyla bu kadar yaygın olan bir eylem biçimine sadece kadın kimliği üzerinden çözümler aramak, boşa nefes tüketmektir. Bu yüzden “25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” yapılan etkinlikleri hep kısır bir çaba olarak görmekteyim.

Kadın ve erkeği birbirine eş-eşit diye tanımladığımız noktada, “şiddeti sonlandırma” adına yapılan bu etkinlikler, sadece kadın kadına yaptığımız toplantı ve eylemler şeklinde olmak yerine, o salonlarda ve alanlarda erkekler ve kadınlar yan yana gelmeliler ve birlikte farklı çözümler üretmeliler.

Bunun yanında, insani sorunlar evrensel olsa da, ülkemizde yaşanan “şiddet” olaylarının, sadece Birleşmiş Milletlerin belirlediği yöntemler, karar ve zamanlar içerisinde dillendirmek ve çözmeye çalışmak ne kadar sağlıklı ve etkin olacaktır buna da bakmak lazım.

Çünkü kadın ait olduğu toplumla, aile yaşantısıyla, inancıyla, toplumsal değerlerler içinde ki yeriyle, sosyal hayatı ve eğitimiyle bir bütün olarak değerlendirilmeli; kadın sorunları ele alınırken de bu farklılıklar asla göz ardı edilmemelidir.

Kadın her yerde “kadın” ama, yaşadığı toplumun ona yansıttıklarıyla, sorunlarının ortaya çıkışı elbette farklılıklar gösterecektir. Dolayısıyla “kadına şiddet” konusuna, dünyanın her yerinde aynı yorumlarla ve çözümlerle yaklaşmak akılcı ve sonuca yönelik bir çalışma olmasa gerek.
Batı, tek tip kadın modeli yaratma adına, bu farklılıkları yok etmeye çalışmış, kadının kimliğini tanımlarken de her zaman kendi dilini ve değerlerini kullanmıştır.

Maalesef şimdilerde bizlere dayatılan bu kimlik, medya ve sivil toplum örgütleri vasıtasıyla da, kadınlarımızın kimliğini kırma noktasına gelmiştir…

Buradan varacağımız nokta, toplum olarak değerlerimizi ve bu değerlerin insanlara yansıma biçimini tekrar tekrar sorgulamamız gereğidir. Tarihimizin ve inancımızın kadını onurlandırdığı, milli kimliğimizden ve manevi değerlerimizden yardım almak dururken, sorunlarımıza çareyi Batı zihniyetindeki “cezaları içeren tedbirler ve çözümlerde” aramak havanda su dövmektir.

Her zaman söylediğim (s)özü tekrar ediyorum; İsterseniz onlarca “kadına şiddet” söyleşileri düzenleyin… İsterseniz herkesi üniversiteden mezun edin… İsterseniz şiddete idam cezaları getirin; çözüm, kadın ve erkeğin (toplumsal değerler çerçevesine) aynı erdem ve “ayıp” duygularına sahip olacak şekilde eğitilmesine bağlıdır. Bu kadar net!..

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!