Âlime gerek ki, önce kendini bile.
Seyyaha gerek ki, evvel kâlbine gide."
Bu uyarıya verilecek en doğru cevap ve duruş; “insanın varlık âleminde ki yerini bilmesi, gerçeğini araması, benlik bilgisine sahip olması ve kendine yakışanı yapmasıyla ortaya çıkacaktır.”
“Birisi, dervişin birine dedi ki:
-Burada seni kimse bilmiyor.
Derviş, ‘Yabancıyım, bilmeyebilir. Fakat ben kim olduğumu biliyorum ya. Ya durum tersine
olsaydı da ben kim olduğumu bilmeseydim, o zaman ne yapardım?”
Kim olduğunu bilmek; ne konuşacağının, nasıl düşüneceğinin ve hareket edeceğinin de temel bilgisidir.
İnsanlar neyi, ne kadar bilirse bilsinler; sahip olacakları en güvenilir alana ve en önemli sonuca ancak özleriyle ulaşabilirler.
Özünü bilmeyenin gayesi olmaz. Vicdanı konuşmaz. Yürüdüğü yolu sorgulayamaz. İstikametini kendi tayin edemez. Hırsları ve nefsi koluna girse onlarla yürümekten bir sıkıntı duymaz. Çoğu zaman maddi kazançların kıskacında kalır. Kendinden haberleri olmaz da, başka hallere yorum getirir.
“Herkes, önce kendi kusurunu görseydi hâlini ıslâh etmekten gaflet eder miydi?” der Mevlana.
nsanlık aleminde hala tam anlaşılamamış bir kavramdır, kim/lik. Kendini tanımak.
Çoğumuzun "kimlik "deyiverince anladığı tek şey! Bir bilgiler kitapçığı içinde; doğum yeri, tarihi, fotoğraf, bilgiler ya da makam, mevki gibi etiketin olduğu sanılıyor. Ve insanlar bu kaynakları kendini ispat vesikası olarak kullanıyor. Sanıyoruz ki kimlik sadece bunlar, bunlarla toplumda saygınlık kazanılıyor…
Hâlbuki gerçek kimlik “ben kimim?” “nereden geldim, nereye gidiyorum?” sorusuna ve bu var oluş bilgisine sahip olmakla ortaya çıkıyor.
Bir bilinmezlik içinde savrulduğumuz bu günlerde yapacağımız tek şey, dayatılan ve gelip geçici makam kimlikleriyle değil, mana âleminin güzelliklerini içselleştirmiş, yaşadığı toplum içinde, ilkeli ve erdemli insan olabilme mücadelesini vermiş, saygın bir insan olarak konumlandırmamızdır.
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Beraberindeki tevbe edenler de. Aşırı gitmeyin. Çünkü O, yaptıklarınızı görmektedir.” Hud Suresi 112.
Anlamlı ve kıymetli gayeler ancak bu insanların sayesinde cana gelir ve sonuca ulaşır.
Hangi meslek ve statüde olursak olalım, insan olmanın aslî ödevini yerine getiremezsek, insana dair hiçbir çözümün sahibi olamayız.
Mevlana’nın dediği gibi, “Garibin hikâyesini dinlemek için yine bir garip kulağı gerek!”
Herkesin aslına doğru sürdürdüğü yolculuğun farkına varması ve “özüne” sahip çıkması dileğiyle.
Bileni anda buldu,
Bulan ol kendi oldu,
Sen seni bil, sen seni. / Hacı Bayram Veli/